Pink Floyd gerek felsefi sözleri gerekse psikedelik atmosferi ile zihne ve ruha dokunan parçalarıyla, birçok müzikseverin arşivinde önemli yere sahip bir grup. Ayrıca kendileri benim de uzun zamandır çok severek dinlediğim ve farkındalığımın oluşmasında büyük rol oynamış gruplardan birisi.
Pink Floyd’un oldukça beğenilen birçok albümü var: 'The Division Bell' (1994), 'Animals' (1977), 'The Dark Side of the Moon' (1973), 'Meddle' (1971) gibi, ki bu albümler sadece birkaç örnek. Bunların yanında bir albümleri var ki, bu albümde "Pink" adındaki bir karakterin doğumundan itibaren olan süreç incelenmiş; savaş, babaya duyulan hasret, eğitim sistemi, aldatma gibi konular işlenmiş, adına da 'The Wall' denmiş… The Wall’ın en bilinen parçası, birçok insanın dilinde “we don’t need no education…” sözleriyle yer etmiş, 3 parttan oluşan Another Brick in the Wall. Bu yazının konusu da klibi ve sözleri Fransız teorisyen Foucault’nun perspektifinden yorumlamak. Tabii ki önce şunu bilmek gerek, kimdir bu Foucault?
Foucault, 1926 – 1984 tarihleri arasında yaşamış bir düşünür, sosyal teorist, tarihçi, edebiyat eleştirmeni, antropolog, psikolog ve sosyolog. Özellikle Friedrich Nietzsche, Foucault’nun düşünce hayatında gerçek anlamda bir yapıtaşıydı, Foucault Nietzsche’den göz ardı edilemeyecek seviyede etkilendi ve genel olarak toplumdaki daimî doğruları inceledi.
Klibin ilk saniyelerinden başlayalım. Klip başlar başlamaz, sanki hapishane parmaklıklarının ardından ellerini uzatmış mahkumlar gibi görünen ve aynı maskeyi takan birçok çocuk görüyoruz. Foucault’nun bakış açılarından birisi tam da burada devreye giriyor:
Foucault’ya göre, “discourse” yani söylem, toplumun üstleri tarafından belirlenen bilgidir ve güç, ağa benzer bir yapıdır. İktidarın ideolojisi ve gücü, birtakım aracılar tarafından topluma yayılır. Bu araçlardan bazıları, medya, basın ve aile olabilir. İktidarın belirlediği Söylem’e uymayan insanlar, ‘anormal’ sayılır. İnsanların normalleştirilmeye, yani standardize edilmeye çalışılması Foucault’nun eleştirdiği noktalardan biridir. Yani güç, sisteme hizmet edecek bazı “normal” vatandaşlar üretmeye çalışır ve anormal insanlar toplumdan uzaklaştırılır. Ayrıca videonun devamında okuldaki öğretmenlerin zil çalar çalmaz kalkıp, üstlerini başlarını düzeltip işlerinin başına geçtiklerini görüyoruz, birer robot misali, oldukça sistemli ve tek tip…
Tam burada albümden "The Happiest Days of Our Lives" parçasının sözleri giriyor:
When we grew up and went to school
There were certain teachers who would
Hurt the children any way they could
By pouring their derision
Upon anything we did
Exposing every weakness
However carefully hidden by the kids
Ardından, sınıfa giren sert bakışlı öğretmen, sınıftaki bir çocuğun elinden aldığı defterdeki yazıyı okuyor: “Money, get back, I'm alright, Jack, keep your hands off of my stack.”
Bir yerden tanıdık geldi mi? Bu sözler Pink Floyd’un “Money” parçasından alıntılar. Bu sözlerin amacı, birçok zengin insanın servetini korumak adına düşük vergiler ve azaltılmış hükümet harcamaları ile onlardan daha az şanslıların pahasına nasıl kulis yaptığıyla dalga geçmek. "Alright Jack" ise İngiltere’de başkalarına yardım etmeyi reddeden bencil insanlara atıfta bulunan argo bir terim.
Öğretmen çocukla ve şiiriyle dalga geçiyor, onu sınıfta küçük düşürüyor ve şiirin gerçek anlamda bir “çöp” olduğunu söylüyor. Çünkü bu düşünceler kapitalizm zihniyetine bütünüyle karşı gelmekte.
But in the town it was well known
When they got home at night, their fat and
Psychopathic wives would thrash them
Within inches of their lives
Videonun devamında, öğretmeni bir yemek masasında bir kadınla yemek yerken görüyoruz. Adam yemeğinden son parçayı bırakıyor ve sofradan kalkmaya hazırlanıyor ancak kadın eliyle işaret ederek adama onu da yemesini söylüyor. Adam son parçayı da yerken arkasında bir portre görülüyor. Bu portre, dönemin İngiltere Kraliçesi İkinci Elizabeth’e ait. Burada Big Brother’a gönderme yapmak hiç de yersiz sayılmaz.
Diğer bir sahnede, çocukların birer fabrikasyon ürün gibi dizilmiş, tuğladan bir tünele doğru ilerliyorlar. Tünelden yüzlerinde birer maskeyle, okul sıralarında oturarak çıkıyorlar. Bu esnada o hepimizin akıllarına yerleşen “We don't need no education / We don't need no thought control / No dark sarcasm in the classroom / Teachers, leave them kids alone / Hey, Teachers, leave those kids alone” sözleri başlıyor. O esnada öğretmenin çocuğu şiirinden dolayı cezalandırdığı sahneyi de görüyoruz.
All in all is just another brick in the wall / All in all you’re just another brick in the wall.
Çocuklar duvarlarla bölmelere ayrılmış koridorlardan geçiyor ve yine tuğla duvarlarla ayrılmış odalara dizilip aynı sözleri söylemeye başlıyorlar.
Tüm bunlara bağlı olarak, Foucault’un binalara oldukça enteresan bir bakış açısı var. Kendisi okulların, hastanelerin, fabrikaların, huzurevlerinin aslında birer hapishaneye benzediğini söyler, onun için odalar/bölmeler hücreleri temsil eder.
“Hapishanelerin fabrikalara, okullara, kışlalara, hastanelere ve bütün bunların da hapishanelere benzemesi şaşırtıcı değil midir?” – Michel Foucault
Videonun devamında çocukların birer birer bir makineden geçerek kıymaya dönüştüğünü görüyoruz. Çünkü çocuklar düşünmekten uzak tutuldukça birer et yığınından farksız hale geliyor. Fabrika sahnelerinden de anlaşılacağı üzere çocuklar, tıpkı kapitalist bir toplumun fabrikasyon ürünleri gibi.
Klibin sonunda çocuklar maskelerini bir kenara atıp okulu yakıp yıkmaya başlıyor ki bu hiç de beklenmedik bir şey değil...
Kısacası bizler, duvardaki başka bir tuğla değiliz, düşüncelerimizle ve ruhumuzla varız. Ve en önemlisi, tekiz ama asla bir değiliz. :)
Video klibe buradan ulaşabilirsiniz:
" target="_blank" rel="noopener">
Bonus: Henüz izlemediyseniz, The Wall filmini izlemenizi de şiddetle tavsiye ediyorum.
https://www.imdb.com/title/tt0084503/
Kaynak:
https://www.jstor.org/stable/29543867
https://tr.wikipedia.org/wiki/Pink_Floyd
Yine harika olmuş Cemre. Peki ya 1979 yılında şarkıda o meşhur nakaratı söyleyip, bizi yakarız bu okulu gazına getiren öğrencilerin bugün bazılarının öğretmen, bazılarının okul müdürü olması ironik değil mi?