Şu zamana dek sanat & müzik tarihinde çığır açan pek çok eser görüldü ancak bana göre 4’33” deneysel müziğin en ilginç yapıtlarından biri ve oldukça farklı bir perspektiften geliyor. Bu sebeple bu yazımda çok başka bir kafa yaşadığından emin olmanın pek de zor olmadığı bestecimiz John Cage’in ve eseri 4’33”ün biraz derinlerine inmek istiyorum.
Kimdir, necidir bu beyefendi derseniz, kendisi 1912-1992 yılları arasında yaşamış Amerikalı bir besteci ve müzik teorisyeni. Müzik aletlerinin alışılagelmiş kullanımının çokça dışına çıkan Cage, telleri arasına yerleştirdiği çeşitli nesneler sayesinde karmaşık tınılar yarattığı “hazırlanmış piyanosu” ile müzik tarihinde rastlantısallık zeminine oturtulmuş bir anlayışı çekincesiz ve ani bir biçimde ortaya attı.
Bunun yanı sıra, yazımızın da konusu olan ve döneminde yüksek tepki çeken, 4 dakika 33 saniye boyunca orkestra tarafından tek bir notanın bile çalınmadığı 4’33” eseri ile ise Cage, “sessizliğin sesi”ne dikkat çekmek istedi. Bu yapıtın ortaya çıkmasındaki etkenlerden biri ise Cage'in 1951'de Harvard Üniversitesi'ndeki yankısız odayı ziyareti oldu. Cage, odadaki mutlak yankı eksikliğinden tamamen bunalmış hissetti ve ilk kez o sessiz odada kendi vücudunun çıkardığı sesi, kalp atışlarını, nefesini duydu. Bu deneyiminden ilhamla 4'33" ile oldukça tartışmalı bir yapıt ortaya atarak Cage, salondaki dinleyicilerin çıkardıkları çeşitli sesler eşliğinde mutlak sessizliğin varlığını sorgulamakla beraber, dinleyicinin kompozisyona katılımını da sağladı.
John Cage'in 4'33"ü, aslında şimdiye kadar yazılmış en tartışmalı müzik parçalarından biri. Birçok kişi, eserin amacının kasıtlı provokasyon, izleyiciye hakaret etme veya izleyiciden tepki alma girişimi olduğunu varsayarken bazıları için 4’33", diğer müzikal gelişmelerin kaçınılmaz olarak yol açtığı ve yenilerinin ortaya çıkacağı mantıklı bir dönüm noktasıydı. Aynı zamanda bir tür sanatsal dua, kulakları açan ve kişinin dünyayı yeniden duymasına izin veren bir tür Zen performans tiyatrosu olarak da nitelendirildi. Cage, Doğu felsefesi ve deneysel müzik senteziyle müzik tarihinde büyük bir etki yarattı. Sanatta şans unsurunu bir eser yaratmanın geçerli bir yolu olarak vurgulayan Cage, müzik bestelerinde sokaktan kaydedilen ortam seslerini, bir piyanonun ahşabına ve tellerine vurularak üretilen sesleri ve benzersiz bir şekilde sessizliği harmanladı.
Diğer bir taraftan eğer sanat tarihine ilginiz varsa takdir edeceğinizi düşünerek söylemek isterim ki, bu kimilerine göre “absürt” veya “dadaist” olarak nitelendirilebilecek anlayış, pisuvara attığı imzayla ortalığı ayağa kaldıran Duchamp abimizi de hatırlatmıyor değil. Aslına bakarsanız Duchamp ile Cage arasında bir köprü olarak, Cage’in bu kompozisyonu yaratmasında önemli bir etken olduğunu belirttiği arkadaşı, ressam Rauschenberg var diyebiliriz. Cage Rauschenberg’in "Beyaz Boyamalar" adını verdiği, her biri farklı sayıda modüler panellerden oluşan, bir, iki, üç, dört ve yedi panel versiyonlarında yer alan 5 eserden oluşan yapıtının kendisine ilham olduğunu belirtiyor.
Cage’in bu eserinde kendisini çokça etkileyen Zen Budizmi’nin izlerini taşıdığını da görebiliyoruz. Zen, sadeliği, anın farkındalığını, kavramsal olmayanın anlaşılmasını vurgulayan ve dualiteyi reddeden bir felsefe. Cage, eserinde sessizliğin içindeki anlık seslere dikkat çekerek anın farkındalığını vurgularken, dualiteyi tam olarak şu sözleriyle reddediyor: “Hayatınızı müzik/müzik olmayan olarak bölmeyin; bunun yerine, hepsini müzik olarak deneyimleyin.”
Bu rastlantısallık zemininde, Cage’in Zen Budizmi’nin izlerini de taşıyan anlayışını ve yukarıdaki sözlerinin altındaki asıl anlamı kavramak adına, yazıma son vermeden önce ressam Willem de Kooning ile bir restoranda geçen diyaloğundan da bahsetmek istiyorum. Kooning, tartışma sırasında parmaklarını masadaki bir miktar ekmek kırıntısını çerçevelermiş gibi yerleştirir ve “Bu ekmek kırıntılarının etrafına bir çerçeve koyarsam, bu sanat değildir" der. Cage, bunun gerçekten sanat olduğunu savunur ki bu da bize Cage'in sanat anlayışı ve 4'33" eseri ile ilgili baya bir şey anlatıyor aslında.
Müzikteki ve sanattaki arayışları ve "uç" noktaları her zaman dikkat çekici ve araştırmaya değer bulmuşumdur. Bu konuda ciddi anlamda ilginç olduğunu düşündüğüm Cage ve gerçekten "uç" sayılabilecek eseri 4'33" üzerine yazmak benim için çok keyifliydi, umarım sizler de okurken keyif almışsınızdır. :)
Eseri dinlemek için:
Bu içeriği beğendiyseniz ayrıca bakmanızı önereceğim diğer içeriklerim:
Hobbit ve İskandinav Mitolojisi
Michel Foucault’nun Perspektifinden “Another Brick In The Wall”
İki Yüzük, İki Eser: Tolkien Ve Wagner
The Rime Of The Ancient Mariner: 13 Dakikalık Ruhani Bir Yolculuk
Kaynaklar:
Yorum Bırakın