Ecce Homo (Kişi Nasıl Kendisi Olur)

Ecce Homo (Kişi Nasıl Kendisi Olur)
  • 4
    0
    0
    1
  • ' Daha kendi kendinizi aramamışken beni buldunuz. Böyledir tüm inananlar; inancın değeri azdır bu yüzden. Şimdi size beni yitirmenizi, kendinizi bulmanızı buyuruyorum; hepiniz beni yadsıdığınız gün, ancak o gün geri döneceğim sizlere...'

                                                                                                                                                    - Friedrich Nietzsche 

     

    NEDEN BÖYLE BİLGEYİM?

    I. 

    Hayatımın talihi, belki de benzersizliği, alınyazısından gelir. Bilmece biçimi söylersek, ben babamla birlikte çoktan ölmüşüm ama annemle birlikte yaşıyorum, yaşlanıyorum. Bu çifte köken, hayat merdiveninin bu en üst ve en alt basamaklarından geliş, hem decadent hem de başlangıç oluş, beni belki herkesten ayıran çekimserliğimi, hayat sorununun bütünü önünde yön tutmazlığımı açıklarsa bunlar açıklar işte. Doğuş ve çöküş belirtilerinin kokusunu benden iyi alan çıkmamıştır, bu konuda en eşsiz öğretmen benim, ikisini de bilirim, her ikisiyim ben. Babam otuzaltı yaşında öldü; geçip gitmek için doğmuş bir yaratık gibiydi, hayatın kendinden çok bir hoş anısıydı sanki. Onun hayatının bittiği yaşta benimki de bitmeye yüz tuttu. - yaşamasına yaşıyordum ama üç adım önümü görmeksizin.-

    II.

    Décadent oluşum bir yana bunun tam karşıtıyım da . Kanıtlarımın biri de şu :Kötü durumlarda içgüdümle hep doğru yolları seçmişimdir; gerçek décadent ise hep kendine zararlı yolları seçer. Toptan düşünürsek sağlamdım, bir ayrılık, bir özel durumdu décadentliğim. O salt yalnızlığa dayanmak için, alışılmış koşullardan çözülüp kopmak için bulduğum güç, kendime baktırmamak, işimi gördürmemek, hekim elinde kalmamak için kendimi zorlayışım, hepsi bana en başta gereken şeyi o zamanlar içgüdümle kesin ve apaçık bildiğimi gösteriyor. kendim ele aldım kendimi, yeniden iyileştirdim. Bunun koşulu ise fizyologların da doğrulayacağı gibi insanın aslında sağlam olmasıdır. Örnek bir sayrıl yaradılış iyileşemez, hele kendi kendini hiç iyileştiremez tersine , örnek bir sağlamda hastalık, yaşamak, daha çok yaşamak için etkili bir uyarıcı bile olabilir. Gerçekten de o uzun hastalık dönemi şimdi bana böyle görünüyor.; Hayatı, onunla birlikte kendimi de yeni baştan buldum. Tüm iyi şeyleri, küçük de olsalar , başkalarının kolay kolay tadamayacağı gibi tattım; sağlık istemimden, hayat istemimden kurdum felsefemi. Bir düşünün: Dirim gücümün en düşük olduğu yıllardır kötümserlikten kurtuluşum. Kendimi yeniden toparlama içgüdüsü o yoksulluk , yılgınlık felsefesini yasaklamıştı bana...

    Ayrıca yetkinlik dediğimiz aslında nereden anlaşılır? Yetkin insan duyularımıza hoş gelir; hem sert, hem körpe, hem de güzel kokulu bir odundan yontulmuştur. Kendine yarayan şeyden tat alır yalnız, yarama sınırı aşıldığı an tat alması da biter. Zararlı bir şeyin ilacı nedir kestirir; kötü rastlantıları kendi çıkarına kullanmasını bilir, onu öldürmeyen şey güçlü kılar. Gördüğü işittiği, yaşadığı her şeyden kendi payını çıkarır içgüdüsüyle. Ayıklayıcı bir ilkedir, pek çok şeyi geri çevirir. İster kitaplarla ister insanlarla ya da bölgelerle olsun, hep kendi çevresindedir. Seçtiğine, izin verdiğine, güvendiğine övünç getirir. Her türlü uyarıma karşı yavaşlıkla, uzun bir kollamanın, istenmiş bir gururun içinde yer ettirdiği o yavaşlıkla tepki gösterir. Yaklaşan uyarımı önce gözden geçirir; onu karşılamayı düşünmez bile. Hem kendi kendisiyle hem başkalarıyla başeder; unutmasını bilir. Öylesine güçlüdür ki, her şey onun iyiliğine çalışır. Sözün kısası bir décadent'ın karşıtıyım ben: Çünkü deminen beri kendimi betimliyorum.

    III.

    Bu çifte görgüler dizisi, görünüşte karşıt olan dünyalara kapımın böylesine açık oluşu, bende her bakımdan kendini gösterir. - kendimin ikiziyim ben- Birinci yüzümden başka bir de ikinci yüzüm var, belki bir üçüncüsü daha var... Yalnız yerel, yalnız ulusal perspektiflerin ötesine bakma yetisi daha başta soyumdan geçmiş bana; iyi bir avrupalı olmam için hiçbir çaba istemez.

    En başta, yüksek, ince şeylerle dolu bir dünyaya istemeksizin girmek için biraz beklemem yeter, ayrıca niyet etmem gerekmez: Orada evimdeyim ben;  en derin tutkularım ancak orada açığa çıkar. Bu ayrıcalığın bedelini neredeyse hayatımla ödemiş olmama gelince,  bu da hiç şüphe yok haksız bir alışveriş değildir. Zerdüşt'ümden az da olsa, bir şey anlamak için, belki de benim gibi yaratılmış olmalı insan, hayatın ötesinde olmalı bir ayağıyla...

    IV.

    Kendime düşman kazanmayı, çok önemli saydığım durumlarda bile bir türlü beceremedim. Rastlantıyla her zaman başa çıkabilirim.; hazırlıksız olmalıyım, kendi kendim olmam için. İnsan denen çalgı nasıl bir çalgı olursa olsun, nasıl uyumlanırsa uyumlansın, ondan dinlenebilir bir şeyler çıkaramazsam, hastayım demektir. Kendilerini hiç böyle işitmediklerini kaç kez duymuşumdur o 'çalgı'lardan.

    Yine de küçük büyük bir sürü kötülük yapılmışsa bana, bunun nedeni 'istem' değildir, kötü niyet hiç değildir. Asıl iyi niyetten yakınmalıyım. Az altüst etmedi hayatımı. Görüp geçirdiklerim genel olarak o ' bencil olmayan' dürtüler denen şeylere, o sözle ve işle yardıma hazır 'iyilikseverliğe' karşı güvensizlik duymak hakkını veriyor bana. Bunlar gerçekte güçsüzlüktür, uyarımlara karşo direnç yeteneksizliğinin özel durumlarıdır benim için; yalnız décadentler için erdemdir acıma. Acıyanları kınamsıyorum çünkü utanmayı, saygıyı, insanları ayıran aralıkları sezme duygusunu kolayca yitirirler; çünkü acıma bir anda o ayak takımı kokusunu belli eder, görgüsüz davranışlara öyle benzer ki ayırdedilmez çünkü acıyan eller kimi zaman neredeyse yok edercesine bir büyük alınyazısının, yaralarla dolu bir yalnızlığın, bir ağır suç işleme ayrıcalığının içine karışabilirler. Acımanın aşılmasını soylu erdemlerden sayıyorum. 

    V.

    Hınç nedir bilmeyişim, hınç konusunda aydınlanışım, kim bilir bunda da uzun hastalığıma nasıl minnet borçluyum! Bu sorun öyle kolay değildir. İnsan onu hem güç içindeyken, hem de zayıflık içindeyken yaşamış olmalı. İnsan hiçbir şeyden sıyıramaz kendini, hiçbir şeyle baş edemez, hiçbir şeyi geri çeviremez, her şey yaralar. İnsanlar, nesnelere sırnaşıkça sokulur, yaşantılar pek derinden koyar insana: anı, irin toplayan bir yaradır. Hastanın elinde tek büyük ilaç vardır bunlara karşı ; bundan böyle hiçbir şeyi kabul etmemek, üstüne almamak, içine almamak,hiçbir tepki göstermemek... Ölme yürekliliği değildir bu her zaman, hayat için en tehlikeli koşullar altında hayatı koruyan bu yazgıcılıktaki büyük sağduyu, metabolizmanın azalmasında, yaşamasındadır; bir çeşit kış uykusu istemindedir. Bu mantıkla birkaç adım daha gittik mi bir hint gömütün içinde haftalarca uyuyan Hint fakirine varırız... Tepki gösterdiğimiz an kendimizi çabucak tüketeceğimiz için, hiç tepki göstermemek: Budur işin mantığı. 

     

     

    -Friedrich Nietzsche-Ecce homo kitabından altıntı vardır**


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.