Hitit Dönemi Sanat Anlayışı

Hitit Dönemi Sanat Anlayışı
  • 3
    0
    0
    0
  •      Hitit Sanatının 19.yy Kuzey Suriyede bir tür hiyeroglif ile, m.ö. 9-8. Yy’a dayanan taş  anıtların keşfedilmesi ile litaratüre girmiştir.4 Yerel krallık sistemiyle yönetilen şehir devletleri, Malatya, Kargamış, zincirli, Sakçagözü ve Maraş’ta bulunan eserler Hitit Sanatını oluşturan başlıca eserler oluyordu. 20.yy sonunda M.Ö. 2. Binyılı Hitit yapıları görkemli ve sayısız buluntularla tanınmasına karşın, Hitit kavramının tarifi ve betimlemesi tam olarak bir karşılık kazanmış değildir. Hitit krallık devleti yapısında ortaya çıkan eserlerin Hatti kültürün sanat anlayışından farklı olduğu söylenemez. Eski Anadolu’nun yerli halkı Hattilerle, buraya göçlerle gelmiş Hint- Avrupalıların kültürlerinin uyumlu kaynaşmasından Hitit Sanatı gelişmiştir. 

      Anadolu’da hakimlik kuran Hint - Avrupalı Hititler, bölgenin kendi halkının dini görüşlerine ve geleneklerine saygı duyarak Hatti tanrılarını da Panteonlarına almış, konum ve kişi adlarını devam ettirmişlerdir.

         Anadolunun neredeyse çoğunu politik olarak etkisi almış olan Erken Hitit Devletleri, Hatti kültüründeki tanrılara saygı duymuş ve bu kültürün tanrılarını da benimsemişlerdir, tanrı isimlerini değiştirmemişlerdir. Ayrıca yer adlarının ismi de aynı kalmıştır. Eski Hitit yazılı kaynaklarında bu durum açık bir şekilde belirtilmiştir.

         Eski Hitit döneminde, Alişar Höyük, Boğazköy, Eski yapar ve Alacahöyük yerleşimlerinde askeri mimari kalıntıları bulunmuştur. Bu mimari genelde kiklopik boyutta, 
    poligonal kalker taşından, sandık duvar sisteminde yapılmıştır. 

       Hitit sanatının başlangıcından itibaren ele geçen çoğu buluntu ‘Kültepe’den çıkarılmıştır. Assur Ticaret Kolonileri ile başlayan bu sanat anlayışı, İmparatorluk Dönemi 
    sonuna kadar devam etmiştir. Assur Ticaret Kolonileri ya da Karum Dönemi’nin sosyal ve kültürel iskeleti, Hitit Çağı’nın alt yapısını oluşturmuştur. Karum Döneminin son döneminde Hitit sanatı şekillenmiştir. Bu gelişim seramik ve tasvir alanında daha çok belli olur. Eski Hitit kabartmaları vazolarından önce Karumdaki vazolarda boya, bezeme ve süslemeler yapıldığını görüyoruz. M.Ö. III. bin yılda karşımıza çıkan Anadolu Hatti Kültürü Eski Tunç Çağı II döneminden bu yana gelişmeye devam etmiştir. Seramik ve Metal işçiliğinde görülen gelişimler Assur Ticaret Kolonileri Çağına da büyük ölçüde katkı sağlamıştır.

       Bu şekilde Eski Hitit ve Anadolu sanatında yeni bir dönem başlamıştır ve Hatti kültürü de bu yeniliğe ayak uydurup değişime başlamıştır. Merkezi devlet anlayışı sebebiyle sanat devlet kontrolü altında gelişimine devam eder. Kral Hattuşili sayesinde Hitit sanatı büyük ölçüde yayılmaya başlamıştır. Bulunan kabartmalı vazoların üzerindeki motifler Hitit dini törenlerini kademeli olarak anlatmıştır. Kadın ve erkek figürleri, saz, lir ve çalpara gibi çalgılar, Hitit kap tipleri, koç, geyik ve boğa gibi hayvanlar, dans figürleri sanatı ve dini ayinlerini ayrıntılarıyla anlamamıza yardımcı olur. Hatti dönemine ait olduğu bilinse de Hitit Güneş Kursu olarak bilinen törensel nesne, Hititlerin sembolü olarak bilinir.

       Hitit devletinin başlangıcından sonuna kadar sanat alanında eserlerde Mezopotamya etkilerini görmüyoruz daha çok Anadolu etkilerine rastlanır. Büyük boyutlu anıtsal eserlere rastlanmıştır. Saraylar, mabetler, sosyal yapılar, kaya kabartmaları önceki sanat anlayışından ayrılır. 

        Hitit sanatında, heykel sanatı da çok önemli bir yerdedir. Tapınak ve saraylarda kullanmak için büyük boyutlarda tanrı ve tanrıça heykelleri ve kabartmaları yapmışlardır. Birçok bölgede ise sfenks heykel ve kabartmalarına rastlanmıştır. Heykel yapımında hammadde olarak pişmiş toprak, bronz, altın, gümüş ve fildişi gibi malzemeler kullanmışlardır. Daha küçük sanat eserlerinde ise genellikle altın, gümüş ve tunç kullanarak yapılan damga mühür işleri çoğunluktadır, bu mühürlerin üzerinde insan veya hayvan figürleri vardır. Kabartmalardaki tanrı motifleri yere basmayacak şekilde, havada işlenmiştir. Bu tanrı motiflerinin genellikle kafaları yan profilden, göğüs kısmı ön profilden, ayakları da yandan işlenmiştir. Kafalarına sivri şekilli külahlar takmış (bazı kabartmalarda ise bu külahlarda boynuz vardır) bir halde çizilmiştir.

        Özel işlevi olan içki kapları (rhyton) ve çanak yapımına bakılınca Hititlerin maden sanatındaki yeteneklerini de görmekteyiz. Anadolu’da bu tür kapların -kil ve taş gibi ham maddelerden- üretimi ve kullanımının geçmişi Neolitik Çağ’a kadar dayanır. İmparatorluk dönemine geçtiğimizde ise bu kabartma vazoların yerini kaya 
    kabartmaları almıştır. Özellikle Boğazköy ve çevresinde bu kaya kabartmalara çok sık rastlanır. Yazılıkaya’da bulunan tanrı ve tanrıça kabartmaları Hitit taş kabartma sanatının önemli örneklerinden biridir. Hitit şemaları kendilerine özgü birçok özelliği vardır. İşlenen konular genellikle öyküsel bir şekilde yansıtılmıştır. Hitit sanatına baktığımız zaman her yönüyle sadece Hitit ve Anadolu’da değil, Hititlerin boyunduruğu altında olan veya siyasal kontrolündeki Yakındoğu ülkelerinde de etkisini göstermektedir. M.Ö.1200/1150’de Hitit İmparatorluğunun yıkılmasından sonra Hitit sanatı ve üslubunun varlığı Geç Hitit Beyliklerinde varlığını sürdürmüştür.

    Aslan Taş Kabartmaları 

        Hitit başkenti Hattuşa ve Alacahöyük’te bulunan şehir kapılarını koruyan apotrepeik aslan ve sfenks kabartmaları, Hitit sanatında önemli bir yeri olan hayvan betimlemelerini en iyi temsil eden örneklerdendir. Hitit kapılarının, kapı girişlerinde bulunan monolit taşlar üstüne yontulmuş, aslan ve sfenks kabartmaları bedenin ön kısmı heykel gibi gözükecek şekilde işlenmiştir.  Bu aslanlar, Büyük Krallık döneminde formları ve biçimleri açısından klasik haline 
    gelmiştir. Tüm bu dönem boyunca baktığımız zaman biçimler arasında çok büyük bir fark görülmez. Bu aslan kabartmaları durağan ve kübik bir tarzda işlenmiştir.  Aslan 
    ikonografisinin en önemli kısmı baş bölgesidir, bu yüzden baş kısmı özenle işlenmiştir. Başkentte bulunan aslanlar ağzı açık, dilleri sarkık, saldırı pozisyonunda betimlenmiştir.  Baş ve beden biriminin 3/1’ini oluşturur ve ayrıntılar yele kısmında, yüzde belirginleşir. Yele ve bacak kısmının işlenişinde de ince, özenli ve incise tekniği kullanılmıştır.  Gözler başka madenlerden kakma tekniği ile işlenmiştir. En nemli ikonografik karakteristiği yuvarlak 
    ya da kalp biçiminde olan kulaklardır. Boğazköy’de her iki teknik de görülür. Büyük Krallık dönemi aslanlarının gövde şekillendirmesinde ayrıntı kullanılmamıştır. Profilden çizilmiş, natüralizmden uzak betimlenmiştir. Aslanlı kapıda bu gövde kısmı ince yeleler ile örtülmüştür.

      

    Sfenks Taş Kabartmaları: 
          Başkentin kapı aslanlarında görülen özenli yontu tekniklerini en güzel şekilde ‘Yerkapı Sfenkslerinde’ görebiliriz. Başkentin en güneyinde dört tane kapı geçidi koruyan sfenks kabartması bulunmuştur. Bu kabartmaları yapan sanatçı, aslan kabartma geleneğine sadık kalarak detayları kafa bölgesinde yoğunlaştırmıştır. Gövdeler de dışarı taşmıştır fakat detaydan yoksundur. Dikey şekillendirilmiş bacak stilizasyonları uygulanmıştır. Sfenks kuyrukları yukarı dikilmiş ve uçları spiral şeklindedir. Bu tarz Hitit Gliptiğinde de görülür. Kabartma sanatının en özenli ve anlamlı yapıtları, Yerkapı sfenkslerinin kadın başlarıdır. Karemsi bir yüz hattı vardır. Baş kısmı gövde ile bütünleşmiştir. Dolgun ve belirgin yanaklar, kartal burun işlenmiştir. Gözler kakma tekniği ile yapılmıştır. Gözlerin üstüne hafif kabarık kaşlar işlenmiş, dar bir alın yapılmış ve ortadan ayrılmış saç motifi işlenmiştir. Alacahöyük sfenksleri gibi burada da , Hator saç biçimi kullanılmıştır. Ağızda ‘Arkaik gülümseme’ denilen teknik kullanılmıştır.

       

      

       Savaşçı Tanrı Taş Kabartması
        Büyük Hitit Krallık Çağının en önemli kabartması Kral kapısında bulunan ‘savaşçı tanrı’ kabartmasıdır. Kapının şehre bakan yüzüne, kapı pervazı üzerinde, normal insan boyutlarından büyük, genç bir tanrı betimlemesi yapılmıştır. Usta bir kabartma sanatçısının eseri olmasına rağmen kabartmadaki vücut ölçülerine göre bacaklar kısa yapılmıştır. Bu ölçüler neredeyse Hitit sanatındaki çoğu kabartmada bu şekildedir. Bu kabartmada sanatçı büyük bir ustalık ile yaptığı bu tanrı kabartmasına, üç boyutlu bir ifade kazandırmıştır. Profilden yapıldığı zannedilen sağa bakan baş iki plan üzerinde yapılmıştır. İki planda işlenmiş olan baş, 4/3 profil, beden cepheden, sol bacak boynuzlu miğferden tanrı oolduğunu anladığımız erkek figürü bu şekilde hareket halinde betimlemiştir. Bu genç tanrının vücudundaki, giysisindeki ve silahındaki detaylar özenli bir şekilde betimlenmiştir. Döneminin insan ikonografisine uygun bir şekilde işlenen bu rölyefte tanrının yüzü sakalsızdır, uzun saçları vardır. Kemik yapısı ve kasları natüralist bir biçimde işlenmiştir. Vücut hatlarının işlenişine baktığımız zaman gelişmiş bir anatomi bilgisiyle yapıldığını anlıyoruz. Tırnak etleri dahi özenle işlenmiştir. Hitit tanrıları, sivri uçlu Hatti ayakkabıları ile betimlenir, fakat bu kral çıplak ayaklı betimlenmiştir. Bu tarz çıplak ayaklı tanrı betimlemeleri aynı dönemde Kuzey Suriye Sanatında görülmektedir. Silahlardan savaşçı bir tanrı olduğunu anladığımız bu tanrının başında bu dönem Anadolu sanatında benzeri bulunmaya kulak ve enseyi kapatan sivri uçlu bir miğfer vardır. Miğfer kabartmayla yapılmış boynuz ve sorguç ile bezenmiştir.

     

            YAZILIKAYA TAŞ KABARTMALARI
       Yazılıkaya kabartmaları, Büyük Hitit Krallık Döneminin en anlamlı ve estetik açıdan en düzgün kabartmalarıdır. Yazılıkaya Hattuşa’nın 2km kuzeydoğusunda bulunan bir Açık hava tapınağıdır. Hattuşa’nın kuzeydoğusunda bulunan tepelerin eteğine, kayaların arasına gizlenmiştir. Hititler döneminde bu durumun farklı olduğu jeofiziksel araştırmalar sonucu kanıtlanmıştır. Yazılıkaya’nın alt tarafında iki adet büyük yapay su havuzu bulunmuştur.Hititler çok büyük ihtimalle burayı çok uzun zaman burayı kutsal yer olarak, kült törenlerinde kullanmışlardı. 

      Yazılıkaya Hititlerin diğer tapınakları ile karşılaştırıldığı zaman, bir sur ile çevrili değildir ve açık havada bulunmaktadır. Hitit Tapınaklarının hiçbirinde bu şekil bir yapı 
    tekniği görülmez.  Diğer dikkat çeken özellik ise burada yalnızca Hitit panteonunun belli tanrıları değil, yakın kültürlerden Hurri, Mısır, Luwi panteonundan birçok tanrı ve tanrıça betimlemesi vardır.  Bu panteonda Hititlerden önce orada yaşayan Hattilere ait tanrılar da  bulunur.

        Ana Odadaki kayalığın üstünde tam olarak 63 tanrı kabartması vardır. Batı kısımda tanrılar doğu tarafta ise tanrıçalar bulunur. Kabartması bulunan her figürün isimleri Luwi hiyeroglifi ile elinin üstüne yazılmıştır. Figürlerin hepsi arka arkaya dizilmiş, arka duvara gidiyor gibi gözükürler. Tanrı kabartmaları arasında üç tane tanrıça kabartması, tanrıça kabartması arasında ise bir tane tanrı figürü bulunmaktadır. Ana sahne olan kuzey duvarında Hurrilerin baş tanrıları Fırtına Tanrısı Teşub ve Güneş Tanrıçası Hebat çizilmiştir.

          Ana odada karşımıza çıkan 12 yer altı tanrısı betimlemesi sağa doğru hareket eder biçimde resmedilmiştir. Kemerli kısa etekler giyerler. Kafalarında konik külah başlık ve ön kısmında tanrının derecesini belli eden boynuzlar yer alır. Ayaklarında klasik Hitit ayakkabısı olan sivri uçlu ayakkabılar vardır. Hepsinin sağ elinde orak şeklinde kılıçlar bulunur. Bu kısım tahrip olmuş olsa da bu sonuca yan odada bulunan tahrip olmayan benzer kabartma şekillerinden ulaşılmıştır. Yazılıkaya’daki tanrıların kim oldukları hiyeroglif olarak yazmakta olsa da bu on iki tanrının kim oldukları hiyeroglif olarak belirtilmemiştir. Ama on iki tanrı olması hiyeroglif yerini tutar çünkü Hitit dininde on iki sayısının önemli bir yeri vardır. On iki sayısı, kış gün dönümü esnasında on iki gün boyunca devam eden yenilenmeyi anlatır. Arınma ritüellerinde vücudun on iki kısmı ifadesi yer alır. Ölüm törenlerinde kralın yakıldığı yere on iki ekmek bırakılır ve ölen kralın öteki dünyaya gitmesi için yapılan ayinlerde de on iki ekmek sunusu yapılmaktadır.  Bu on iki tanrının yer altı tanrısı olduğunu düşünmemizin sebebi ise U.GUR (ölüler tanrısı) ile birlikte olmalarıdır. 

           

     

     

    Darga, M (1992) Hitit Sanatı

    Andreas Schachhner, Hitit sanatının gelişimi ve toplumsal işlevleri




     

       


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.