Perdede Ölümsüz Yönetmen Kim Ki-Duk

Perdede Ölümsüz Yönetmen Kim Ki-Duk
  • 1
    0
    0
    0
  • O hiç bir sinema eğitimi almadı, hiç bir yönetmenin yanında çalışmadı. Yirmili yaşlarındayken büyüdüğü Seul'den ayrılıp Paris'e gitti ve bir süre çizdiği resimlerle geçindi. Sadece üç yıl sonra Güney Kore'ye geri göndü ve yazdığı iki senaryoyla iki ödül birden aldı. Kim Ki Duk'un sinemasını şiirsel yapan, onun hiç bir etki altında kalmayan kişiliği ve hiç bir kalıba sokmadığı anlatım dilidir. Gözlemlediği insanların çalışma şartlarıdır, olaylara verdiği tepkilerdir; Kim Ki Duk'a göre aşk, berisinde ve ötesinde başka hiçbir şey olmayan muzzam bir ülkedir. 

    20 Kasım 2020'de Covid-19'ya yenik düşen bedeni olsa da, Kim Ki Duk'un gölgeli ve sessiz, bakışlı ve temiz filmleri, perdelerde ve zihinlerde sonsuza dek varolacaktır. İşte Kim Ki Duk'un gözleri ve kamerasından beş görsel şölen.

    5. Samaria (2004)

    Bir fahişe olan Jae ve işlerini idare eden yakın arkadaşı Yeo arasında geçen filmde, Jae'nin yüksekten düşerek can vermesi sonucu onun yerine geçerek 'fahişe' rolünü üstlenen Yeo'nun gözlemleri ve olayları öğrenen Jae'nin babasının intikamı da eklenince, olağanüstü gerçekçi bir drama ortaya çıkıyor. Ahlak ve tüketim toplumu çelişkisiyle beraber, izleyiciye hayatı bir fahişenin gözünden görebilmeyi sunuyor.

     

    4. Seom (2000)

    Küçük bir adadaki pansiyonunu işleten dilsiz Mutee-Hee'nin misafirlerine uyguladığı tuhaf acı verme yöntemlerini gösteren filmde, kızın gelenlerden birine aşık olması, dilsizliğinin sessizliğiyle bu aşkı izleyiciye anlatması, hem gerilim, hem korku hem de duygulu bir görsel şölenle içimizi parçalaması, film bittiğinde hepimize şu soruyu sorduruyor: 'Bir misina ucundaki onlarca oltayı yutup çekecek cesarete sahip miyiz?'

     

    3.Hwal (2005)

    Bir gemide yaşayan ve balıkçılık öğretip fal bakarak geçimlerini sağlayan 17 yaşındaki bir kızla 65 yaşındaki bir adamın arasındaki tek taraflı aşkı, muhafaza duygusunu ve tek plana sıkışıp kalmış az diyaloglu 'gemi' metaforuyla bize özgürlüğü ve dışarıyı sorgutan bu şaheserde, ihtiyar kızı, kız sonradan dahil olan genci, ve üçü de yaşamı severken, bizlere ölüme giden yolda gittikçe küçülüp korkaklaşan halimizi hatırlatıyor.

     

    2. Bulg-Eun Gajog (2013)

    Güney Kore demokrasisi ile Kuze Kore diktatörlüğü arasındaki farkı, casusluk yapan 'sözde bir aile' senaryosuyla anlatan filmde, aynı coğrafyadaki aynı halkın, sadece devlet yapısı farklılığıyla ne denli ayrışabildiğini, geleneklerin dahi nasıl da farklı yorumlanabildiğini izletirken, 'aile' görünümüdeki casusların kendi aralarındaki çekişmeleri ve çatışmaları da boyutlandıran ve böylece hem politik hem de naif bir yeryüzü eleştirisi olarak bize hürriyetimizin sınırlarını sorgulatan bir yapım.

     

    1. Bin-jip (2004)

    Tatil ya da başka amaçlarla evinden ayrılan insanların evine girip bir süre orada yaşayan ve böylece ev ev gezerek hayatını sürdüren bir adamın, bir gün girdiği evde yalnız olmadığını fark etmesi ve evin kadınıyla yaşadığı ilişkiyi, hiç birimiz işlememiş gibi duran günahlarımızı yüzümüze vura vura gösteren bu başyapıt, gülmek isteyeni güldüren, ayıplamak isteyeni ayıplatan, öfkelenmek isteyeni öfkelendiren ve ağlamak isteyeni ağlatan bir drama olarak, sadakati ve tutkuyu anlatılabilecek en yalın haliyle gözler önüne seriyor.

    Kendisinde bahsederken, babasının; 'Bir gün çalışmamışsan o gün yemek yeme' öğüdünü dile getiren ve bu yüzden hep ama hep çalıştığını anlatan Kim-Ki-Duk, hayalgücünün gerçekle kesişmesini az diyalog, çok duygu ve sadelikle anlatmayı başaran ender senaristlerden ve yönetmelerden biri olarak, Kore ve bağlı olarak Uzakdoğu kültürünün şaşırtıcı, tuhaf, duygulu ve çalışkan yapısının, beyaz perdedeki görkemli bir yansıması olarak unutulmayacaktır.

     

     

     

     

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.