Kitap okuma konusunda en verimli yılım olmasa da , okuduklarım arasında beni en etkileyen ve herkesin kesinlikle okumasını düşündüğüm 5 kitabı sizin için derledim. İçlerinde okuduklarınız olabileceği gibi, adını duyduğunuz ama henüz okumadıklarınız da olabilir. Fikirlerinizi benimle paylaşmayı unutmayın, 2020’nin bütün kötü anılarını unutturacak bir yeni yıl olsun keyifli okumalar!
William Shakespeare – Hamlet
“Ben deliyim, ama yalnız rüzgar kuzeybatıdan estiği zaman. Güneyden esti mi rüzgar, şahini atmacadan ayırt etmesini bilirim.”
“Nasıl yani daha önce okumamış mıydın?” diye düşünmeyin, daha önce okuduğum ama bende yeri bambaşka olan bu tiyatronun hakkını ancak birden fazla kez okursam verebileceğimi düşündüm. Yıllar önce okumuştum, konuya hakimdim ama bu yıl bu kitabı okumak bana hiç bilmediğim bir pencere açtı. Hamlet karakterinin hayata bakışıyla hayatı yaşayışı arasında hep uçurum olduğunu düşünürdüm, altını çizdiğim her satırda bunu tekrar tekrar gözlemledim. Shakespeare’in en sevdiğim yazarlar arasında yerini almasını sağlayan da benim için bu eser olmuştur. Belki de dünyanın gelmiş geçmiş en meşhur tiradını içinde barındıran, herkesin bir şekilde aşina olduğu “Olmak ya da olmamak” cümlesini aklımıza kazıyan eser; tiyatro okumayı seven sevmeyen herkesin kesinlikle okuması gerektiğini düşündüğüm bir kitap. Detaylı incelememe buradan ulaşabilirsiniz.
Albert Camus – Yabancı
100 sayfalık bir kitap Yabancı. Ben ilk 50 sayfasında işlerin nereye varacağını kestirememiş, tahminde bulunamamıştım. Son 50 sayfayı ise nefes almadan, karma karışık duygularla okudum. Kitabın baş kahramanı Meursault, aynı zamanda kitaba ismini veren kişi. Albert Camus ve tarzını net olarak anlayabileceğiniz eser, çoğumuzun bildiği dramalardan ve duygulardan çok uzak. Fakat size hissettireceği şeyler hiç de azımsanacak güçte değil. 100 sayfalık bir kitap insanda nasıl böyle bir etki yaratabilir diye düşünmeyin, kitabı bitirdikten sonra duvara çarpmaktan beter olmuştum. Hepimiz gibi olan ama hiçbirimize benzemeyen “yabancı”, eminim size de hem çok şey kazandıracak hem de sizden çok şey götürecek.
Emily Bronte – Uğultulu Tepeler
“Benim sarayımı yıkıp yerle bir ettikten sonra, şimdi de onun yerine bir baraka kurmaya ve bunu, bana bir yuva diye vererek iç rahatlığıyla bu el açıklığına hayran olmaya kalkma.”
Kadın yazarlara olan sevgim, bu kitapla birlikte bağlılığa dönüştü. Her karakterin hikayesi, kişiliği, olaylardaki yeri farklı gibi gözükse de onları bir araya getiren durumlar aslında hepsinin birbirine ne kadar benzediklerini göstermiş bize. İnanılmaz severek okuduğum hatta aşık olduğum bir kitaptı Uğultulu Tepeler, bu yüzden kadın karakterleri ve inişli çıkışlı hikayeleri seven herkesin de zevkle okuyacağını düşündüğüm bir klasik. Detaylı inceleme yazımı buradan okuyabilirsiniz.
Stefan Zweig – Satranç
Stefan Zweig benim Bir Çöküşün Öyküsü kitabıyla tanıdığım ve çok sevdiğim bir yazardı. Satranç ise eserleri arasında en popüler olanlarından biri. Kurgusu, olay örgüsü ve aktardığı inanılmaz duygu geçişleriyle en etkilendiğim kitaplardan biri oldu. Okurken zorlandığım ve beni yoran uzun anlatımlarına rağmen olayları o kadar temiz ve açık bir dille aktarmış ki, hikayenin sonunu daha ilk sayfadan merak etmeye başlıyorsunuz. Bir günde bitirebileceğiniz eser, yazarın en ikonik kitaplarından biri.
Oscar Wilde – Dorian Gray’in Portresi
“Günümüzde insanlar benliklerini sinsice kuşatan sağduyudan ölüyor; aslında asla pişman olunmaması gereken tek şeyin hataları olduğunu anladıklarındaysa iş işten geçmiş oluyor.”
Çok sevdiğim ve defalarca okumuş da olsam her defasında farklı bakış açıları kazanacağıma emin olduğum Dorian Gray’in Portresi, yazarın tek romanıdır. İlk kelimesinden son noktasına kadar soluksuz okuduğum ve kurgusuna, karakterlerine, sonucuna bayıldığım bir roman olmasının yanında, zamanında yazarın başına bela olmuş çok fazla düşünceyle doludur. Şiirlerindeki derinlik ve akıcılık, göz bebeği sayılabilecek romanında da aynı şekilde kendini göstermiş. Kendi adıma, kitabın en çok “bizimle dalga geçiyor olması”nı sevdim. Kitap son sayfalarına kadar inanılmaz keskin ve “toplumsal değerlere aykırı” düşünceler üzerine donatılmış olsa da, finalde yaşanan olayla yazar bize aslında en başından beri anlatmak istediğinin ne olduğunu özetlemiş. Duygusal bir aşk hikayesi olmaktan öte; varoluşun ve bizi biz yapan değerleri nelerin şekillendirdiğinin sorgulatıldığı bir başyapıt olduğu için, modern kişisel gelişim kitaplarıyla yarışacak seviyede öğütleri olduğunu düşündüğüm bir roman.
Sevgili Özge, ne güzel yorumlamışsın kitapları ki hepsi birbirinden değerli, önemli... Burada, Yabancı’yı ayrı tutuyorum;”Bugün annem öldü, belki de dün. Bilmiyorum....,” diye başlayabilen bir baş yapıt...Dorien Gray...yine en etkilendiğim kitaplardandır. Devamını büyük bir merakla bekliyorum. Tebrikler bu yazı için:))