Advertisement
Advertisement

Arkadaşlık Üzerine Düşünceler

Arkadaşlık Üzerine Düşünceler
  • 1
    0
    0
    0
  •    Yaklaşık iki buçuk yıl önce ''en yakın arkadaş'' olarak nitelendirdiğim iki insanı kaybetmemden sonra bu konu üstüne düşünmeye başladım. Metnin büyüsünü bozmak istemem aynı şekilde sonucu da belirtmek istemem fakat önceden belirtmeliyim ki bu metin arkadaşlık kavramını analiz ediyor ve aslında böyle bir şeyin olmadığına kanaat getiriyor.
       Şimdi bir düşünelim: TDK'ye göre arkadaş kavramı ''birbirini yakından tanıyan ve birbirine karşı sevgi, dostluk ve anlayış gösterenlerden her biri.'' arkadaşlık kavramı ise; ''beğenileri, huyları, düşünceleri yakın olduğu, uyduğu için birbiriyle görüşür olmak.'' şeklinde. (Başka tanımlar da bulunuyordu fakat tezimize yardımcı olmayacak tanımlar olduğu için koymuyorum.) TDK'nin tanımı bir yana ben kendi tanımımı açıklamak istiyorum. Temelde dört fiil üstüne kurulu: tanımak, sevmek, anlamak, desteklemek. İlk baktığınızda çok basit şeyler gibi görünebilir ama derinine inelim.
    Tanımak: Herhangi bir sohbette demişizdir ''a ben onu tanıyorum, arkadaşımın arkadaşı.'' Kanımca bu göründüğü kadar basit bir olgu değildir. Birisini görmüş olmak onu tanımak anlamına gelmez. İstenilen ve kasıt edilen sosyal olarak tanımaktır. Nedir bu sosyal olarak tanımak diye soracak olursanız buna net bir cevap veremem maalesef. Ama ''en yakın'' olarak nitelendirdiğiniz arkadaşınıza bakacak olursanız bu unsuru daha iyi anlayabilirsiniz diye tahmin ediyorum. Ben bakmaya başladığımda etrafımdaki kimseyi tanımadığımı fark etmiştim. Bunun vereceği üzüntü bir yana insana hem bir farkındalık katıyor hem de derinlik. Başka insanları tanımaktan bahsetmemize rağmen henüz kendimizi tanımıyoruz. Kişisel gelişim uzmanları derler ya ''Kendini tanı!'' Bu ne demek? Bu kadar basit mi gerçekten kendini tanımak? Bundan da başka bir metinde bahsederim.
    Sevmek: Bence en can alıcı noktadır. Ortasını bulmanız gerekir. Fazlası sizi köleleştirirken azı sizi sorumsuzlaştırır. E ne yapalım? Ortasını bulun. Aristoteles'in (!) ''ölçülü olma'' mevzusu ile hareket etmek gerekir. Vezir olmak varken neden rezil olalım ki değil mi? Ben birisini sevip sevmediğimi anlamak için ''Hayatımdan çıksa yokluğunu hisseder miyim?'' sorusunu soruyorum. Aldığım cevap her zaman içimi burkmuştur maalesef çünkü hiçbir zaman evet diyemedim. Belki de evet diyebilmenin zayıflık olacağını düşündüğüm için evet demekten kaçtım. Özellikle son iki yıldır mental bir eksiklik içerisindeyim. Doygunluğa ulaşamamanın verdiği açlık ve yılgınlık insanı bir çeşit bataklığa batırıyor. Arada kafanızı çıkarıyorsunuz içeride dayanabilecek kadar nefes alıyorsunuz ve geri batıyorsunuz. Yeteri kadar nefes alıp gücünüzü toplayıp dışarı çıkamıyorsunuz. Biraz da seviyorsunuz bataklığınızı. Her neyse devam edelim konumuza. İkinci bir soru ise ''Bu kişi bana neler katıyor?'' Maalesef bu sorunun cevabı da hayırdır benim için. İnsanların bana bir şeyler katabilmesi için yeterli donanımda ve derinliği olan insanlar olması gerekir fakat bakınız ki kimsede yeterli derinlik yoktur. Donanım kısmı da sorgulanmaya açıktır. Birisine göre yeterli donanıma sahip olan birey bana göre yetersiz olabilir. Bu aşamada araya Sokrates'in testini de sıkıştırabiliriz. Diyor ki: Eğer bana söyleyeceğin şey doğru değilse, iyi değilse ve işe yarar ya da faydalı değilse bana niye söyleyesin ki? Bu cümle üstüne düşününce fark edeceksiniz ki çoğu şey anlamsız.
    Anlamak: Bu kısımda hafiften çetrefillidir. Çünkü iki fiil var. Anlamak ve Anlamlandırmak. İkisi arasındaki fark çok incedir. Farkında olmadan ikinci kısmı yaparız hep. İnsanları anlamaya çalışmak yerine söyledikleri şeyleri hem anlamaktan kolay olduğu hem de işimize geldiği için anlamlandırmayı tercih ederiz. Bu aşamadaki soru da haliyle ''Anlamaya çalışıyor muyuz?'' oluyor. Cevabım yine hayır.
    Desteklemek: Yine TDK'nin tanımıyla başlayalım. ''Birine arka çıkmak, söz ve davranışla, birinin yanında olduğunu göstermek, yüreklendirmek.'' şeklinde. Arka çıkmaktan kasıt iyi veya kötü her olayda geçerli midir? Eğer öyleyse yanlışlarını bireyin yüzüne söylemek arkadaşlık kavramına dahil değildir. Yüreklendirmek, moral vermek anlamına gelebilir. Fakat iyi ya da kötü olayda arka çıkacaksak yargılama hakkımız ortadan kalkar. Herhangi bir olayda yanlış düşünse bile yüzüne söylemeyeceksek taraf tutmak durumunda kalırız. Bu da bireyin kendisine zarar vermez mi? Eğer bireyin kendisine zarar geliyorsa bu gerçek bir arkadaşlık mıdır?
       Sonuca gelirsek de iki yıl önceki olaydan başlayıp bunları düşünmemle başlayan serüven sonucunda aslında şimdiye kadar hiç arkadaşımın olmadığına karar verdim. Diyeceksiniz dostluk vardı ona ne oldu? Ben önce arkadaş edineyim bir dosta bakarız. Arkadaş demek yerine ne diyorum derseniz. ''Birey'' ya da ''tanıdık'' demeyi tercih ediyorum ya da demiyorum bir şey.
       İlk defa bu kadar uzun bir şey yazdım. Sonucu iyi bağlayamasam da ana fikir anlaşılmıştır diye düşünüyorum. Nasıl bitireceğimi bilmiyorum. Görüşürüz.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.