20. yüzyılın en büyük filozoflarından biri kabul edilen Emil Cioran, 1911 ile 1995 yılları arasında yaşadı. Raşinari, Romanya doğumlu filozof, deneme yazarı ve retorik sentezcisi Cioran, yaşamının büyük bir bölümünü Fransa’da geçirmesine rağmen Fransa vatandaşlığını kabul etmedi. Üniversite yıllarında Immanuel Kant, Friedrich Nietzsche ve Arthur Schopenhauer’in yanı sıra Georg Simmel, Ludwig Klages, Martin Heidegger ve Lev Shestov okumuştur. Bu düşünürlerin etkisiyle, yaşamın rastlantılardan ibaret olduğunu savunan düşünce sistemine yönelmiştir.
Cioran Evrensel ahlakı, tanrıyı, dini eleştirmiştir. Tanrının zihinlerdeki belirsizliğini ve çelişkiyi kusursuz bir şekilde ifade etmiştir.
" Eğer kariyeri haç üzerinde bitseydi ve dirilmeye kalkışmamış olsaydı İsa ne güzel bir trajedi kahramanı olurdu."
Ona göre tabiatta bütün varlıkların bir yeri varken ve bu varlıklar doğasına uygun davranırken, insan, metafizik olarak başıboş dolaşan, hayatın içinde kaybolmuş, yaratılış içinde tuhaf kaçan bir yaratık olmayı sürdürmektedir. Ve bu tuhaf yaratık tüm bu tuhaflıklarına ve aykırılıklarına rağmen kendine yabancılaşarak hiçliğe teslim olmakta.
Cioran insanların sürekli birbirlerine karşı vaaz verme çılgınlıklarını önemli yapıtlarından birisi olan "Çürümenin Kitabı" isimli eserinde şöyle yorumluyor:
"Her insanın içinde bir peygamber uyuklar ve o uyandığında, dünyadaki kötülük biraz daha artar …Vaaz verme çılgınlığı içimizde öylesine yer etmiştir ki, korunma iç güdüsünün bilmediği derinliklerden doğar. Her insan, kendinin birşey önereceği anı bekler: Ne önerdiği önemli değildir. Bir sesi vardırya, o yeter. Ne sağır ne dilsiz olmanın bedelini pahalıya öderiz …Çöpçüsünden züppesine kadar herkes, cinai cömertliğinin kesesinden harcar; hepsi, mutluluk reçeteleri dağıtır; hepsi, herkesin adımlarına yön vennek ister: Ortaklaşa hayat, bundan ötürü tahammül edilmez bir hale gelir; insanın kendi hayatı daha da çekilmez olur: Başkalarının işlerine hiç karışmadığı zaman kişi kendi işleri için o kadar endişe duyar ki, kendi “benliği”ni bir dine çevirir, yada tersten havarilikyaparak “benliği “ni yok sayar"
Cioran için içimizdeki peygamber, bizi kendi boşluğumuzda ihya eden deli tarafımızdır. İdeal bir şekilde zihni açık olan insan içindeki hiçlikten başka hiçbir şeye tutunmamalıdır. Cioran ruhundaki bütün duyguları işittiğini ve işitip bunun farkında vardığı için insan ruhunun ne kadar mide bulandırıcı olduğu ve insanın ne kadar sefil bir varlık olduğun düşünmeye başlamıştı. Çürümenin Kitabı'nda üçüncü pasajda bu konu hakkında şöyle demekte:
"Amaçtan, bütün amaçlardan koparılmışım: arzularımın ve burukluklarımın sadece formüllerini muhafaza ediyorum. Sonuca bağlama eğilimine direndiğim için ruhu yendim; tıpkı hayatı da, onun içinde çözüm aramaktan dehşete kapılarak: yendiğim gibi. .. İnsanın seyri ne mide bulandırıcı şey! Aşk iki tükürüğün karşılaşması … Bütün duygular mutlaklarını salgı bezlerinin sefilliğinden alırlar."
Cioran insanın ruhunun derinliklerinde yatan cinayet arzusunu yapmacık ve süslü bir modernizm ile nasıl bastırdığını eserlerinde tüm çıplaklığıyla insanın yüzüne vurmakta. Bu konu hakkında Burukluk isimli eserinde şöyle bir yorum yapıyor:
"Hiçbir şey, kendi ilkel temeline, kökenlerinin çağrısına direnme zorunluluğu kadar mutsuz kılmaz kişiyi. Tebessüme indirgenmiş, kibarlığa ve ikiyüzlülüğe koşulmuş, rakibini sözden başka bir yolla yok edemeyen, ister istemez iftiraya yönelen ve o görünmez hançerle, bir tek kelime marifetiyle, harekete geçmeden öldürmek zorunda kaldığı için mutsuz olan o medenîleşmiş kişinin ıstırapları buradan kaynaklanır. Zalimliğin çeşitli yolları vardır. Konuşma, balta girmemiş ormanın yerini alarak, hemcinslerimize doğrudan zarar vermeden kurtlarını dökme imkânı sağlar hayvansılığımıza. Eğer uğursuz bir gücün kaprisi yüzünden konuşma melekemizi yitirseydik, hiç kimse emniyette olmazdı. Kanımızda yazılı olan cinayet ihtiyacını düşüncelerimize geçirmeyi başarmışızdır: Toplumun mümkün olması ve sürmesi de sadece bu cambazlıkla açıklanabilir."
Cioran bütün bu anlam karmaşalarına,varoluşsal sancılarına ve hayatın acımasızlığına karşı duyduğu nefrete rağmen yaşama tutunmanın yolunu intihar fikrinde buluyor. Adeta intihar düşüncesi Cioran'ın yaşamını devam ettirmesi için bir direnç oluşturuyor. Cioran intihar düşüncesinde yaşam bulurken bunu şöyle anlatıyor:
"İntiharda güzel olan,bunun bir karar olmasıdır. İntihar düşüncesi, yaşamaya yardım eden bir düşüncedir. İntihar fikri olmasa kendimi uzun zaman önce öldürmüş olacağımı söylemiştim. Ne demek istiyordum? Hayatın sadece istenildiği zaman bırakılabilmesi fikriyle tahammül edilebilir bir şey olduğunu .Biz ne kadar istersek o kadardır. Aslında bu evrene atılmışızdır, nedenini gerçekten bilmeyiz .Burada olmamız için hiçbir neden yoktur. Ama hayatı alt edebileceğimiz fikri; hayatımızı elimizde tuttuğumuz, istediğimiz zaman gösteriden ayrılabilecek olmamız coşturucu bir fikirdir."
Bu sözlerden de anlaşılabileceği üzere kendisi intihar yanlısı değil,intihar fikrinin yararlılığından ve varlığından yanadır. Cioran'ın demek istediği kendimizi öldürmeye ihtiyacımız yoktur, kendimizi öldürebileceğimizi bilmeye ihtiyacımız vardır.
Cioran bütün bu yaşadığı varoluşsal sancılardan sonra kendisi hakkında şu sözü söylemiştir:
"Vaktiyle bir “benliğim” vardı; artık sadece bir nesneyim … Yalnızlığın bütün uyuşturucularını tıka basa alıyorum; dünyanın uyuşturucuları bana benliğimi unutturamayacak: kadar hafiftiler. İçimdeki peygamberi öldürmüş olduğuma göre, nasıl olur da insanlar arasında bir yerim olabilir ki?"
Cioran ömrünün son yıllarında alzheimer hastalığına yakalandı ve 1995 yılında hayatını kaybetti.
KAYNAKÇA
E.M.Cioran. Çürümenin Kitabı, METİS YAYINLARI
E.M.Cioran. Burukluk, METİS YAYINLARI
[1]Wikipedia
[3]Medium
[4]Vikisöz
Yorum Bırakın