İzlenimcilik akımının önemli öncülerinden biri olan Edouard Manet'nin sanat eserleri, anlam ve biçim açısından dönemin klasik üslubunun dışına çıkmaktadır. Manet'nin resmettiği eserler, sanat camiasında kimi zaman yeden yere vurulmuş ve sanat eseri sayılmayacak kadar güçlü eleştirilere maruz kalmıştır. Manet'nin erken dönem eserleri ile geç dönem eserleri arasında küçük bir kıyasa gidecek olursak figürlerin sosyal bir alandan yalnız bir alana geçtiğini görürüz. Geç dönem eserlerinde de sosyal bir atmosfer olmasına karşın kendimizi karşımızda bir insanla bakışırken buluruz. Sanat eserlerinde göz göze temas, Erken Hıristiyan sanatı ikonalarında dikkatimizi çekmektedir. Kendimizi İsa, Meryem veya bir Aziz figürü ile göz göze geldiğimizi fark edebiliriz fakat burada dini bir atmosfer vardır. Katı bir dinin egemen olduğu sanat haricinde, ne rönesansta ne de barok sanatta izleyici ve figür arasında herhangi bir etkileşim kurulmamıştır. Manet'de dikkati çeken en önemli özelliklerden biri budur. İzlenimcilik sanatının teknik özelliklerinin dönemin neo-klasik anlayışına ters düşmesi bir yana sanat camiasında bu kadar eleştiri almasının en önemli özelliklerinden biri de eserlerin neden yapıldığıdır. Manet'nin eserlerinde ilk olarak sıradan insanlar günlük yaşantılarını yaşıyorken sanki resme yakalanmış gibidirler. Fakat önemli kısım şudur ki; resmin içindeki kişi veya kişiler yalnız değildir. İzleyici de bir miktar resmin içindedir.
Michel Foucault'nun Manet-Velazquez ve Estetik Modernizm adlı eserinin ilk bölümü Foucault'nun Tunus'ta verdiği konferanstan oluşmaktadır. Foucault burada Manet eserlerini üç ana başlık altında toplayarak açıklamıştır. Bu başlıklar; mekan, ışık ve seyircinin konumudur. Seyircinin konumu dediğimizde aklımızda pek bir şey belirmiyor çünkü seyiricinin konumu bir resim karşısında en fazla resmin karşısı olabilir diye düşünüyoruz ama Manet'de yada Velazquez'de resim, bu kalıbın dışına çıkmıştır. Seyirci bazen resmin içinde, merkezde bazen sağ köşesinde bazen de arkasındadır.
Tuileries'de Müzik
Erken dönem eserlerinden biri olan Tuileries'de Müzik son derece klasik anlayışa uygundur. Manet, arkadaşları ve sanat dünyasından bazı isimlerin yer aldığı bir eğlence tablosu. Fakat dikkati çeken resmin sol tarafındaki bazı kişilerin sizinle göz teması kurduğudur. Sanki bu bahçeye yeni giriş yapıyorken bazı kişilerin dikkati üzerinize çekilmiştir ve ressam da bu küçük anı yakalamıştır.
Kırda Öğle Yemeği
Bir başka resim Kırda Öğle Yemeği, döneminde çok eleştiri almıştır. Sanatçının asıl amacı Paris'in burjuva kesimini ve döneminde popüler olan fuhuş sektörünü eleştimek olmasına karşın sanat eleştirmenleri kadının tanrısal bir vasfı olmadığı için çıplak resmedilmesinden rahatsızlık duymuşlardır. En önde kuvvetli bir ışığın aydınlattığı parlak cildi ve çıplaklığı ile dikkat çeken kadın da sizi karşısına almış ve bakışarını size yöneltmiştir.
Kabare Köşesi, 1878
Bira Servisi Yapan Garson Kız, 1879
Foucault, Bira Sevisi Yapan Garson Kız resmi için; 'Sahi bu tabloyu oluşturan ne, tablo neyi temsil ediyor? Vallahi bir bakıma hiçbir şeyi temsil etmiyor' der. Yukarıda bahsedilen sıradan kişilerin anlık resme yakalanma anları bu tabloda dikkati çeker. Farklı isimlerde olsa da bir yıl ara ile yapılmış bu eserler aynıdır. 1878 yılında yapılmış olan eserdeki garson kız daha gergin bir ifade ile tablonun ilerisine -çizilmemiş olan kısma- bakar. Sanki oradan birisi garson kıza sipariş vermek için seslenmiştir ve garson kız bezgin bir ifade ile dikkatini oraya toplamıştır. 1879 yılındaki eserde ise mekan daha dardır ve bu sefer garson kız sizinle göz teması kurar. Mutsuz bir ifade vardır. Sanatçı yine bu küçük anları yakalamıştır.
Flüt Çalan Çocuk
Flüt Çalan Çocuk eserinde ise bizimle yine göze teması kuran bir figür olmasından ziyade mekanda perspektifin, derinliğin olmamasıdır. Foucault, 'çocuğun ayağının bastığı yer şu minnacık gölgeden ibaret. Ayağını gölgeye, hiçliğe, boşluğa basmış.' der. Flüt çalan bu çocuğun dinleyicisi ise yine ona bakan seyircidir.
Demiryolu
Bu eserde ise, kendi konumumuzu daha net, daha çarpıcı bir şekilde hissederiz. Aslında bu resimde dikkatle bize bakan kadın başta bir tutulma yaratır. Fakat resmin sonrası tamamiyle merak uyandırır. Kadının yanındaki küçük kız bizimle aynı eksendedir ve demirlerin ardından ileriye bakar. Fakat sanatçı buraya trenin dumanlarını koymuştur. Küçük kız ile aynı eksende olmamıza rağmen biz onun gördüğünü göremeyiz. Resmin karşısına geçersek küçük kız bize kadının baktığı gibi dikkatle bakıyor olacaktır. Dolayısıyla bu resimde izleyicinin konumu yalnızca resmin önü değil, arkasıdırda.
Folies-Bergere'de Bir Bar
Son olarak, Folies-Bergere'de Bir Bar isimli tablo modern dünyamızın da oldukça popüler bir eseri. Artık Manet eserlerinde yerimizi aldığımız konum, figürlerin bizimle göz teması içinde olması, resmin teknik özelliklerini az çok kavradık. Fakat bu resimde dikkati çeken iki önemli unsur bulunmakta. Birincisi; doğrudan bizimle göz teması, iletişim halinde olan kadının hemen arkasındaki ayna. Normal şartlarda bir aynanın görebileceği açı bu kadar geniş değildir. Bize mekanın büyüklüğünü ve kalabalık halini gösteren bu ayna, Manet'nin diğer eserlerinde yoktur. Fakat erken dönem eserlerindeki mekan kavramı ile oldukça benzer bir yansımadır. Diğer resimlerde bizimle iletişimde olan figürün arkası ya büyük bir merak uyandırır yada önemli değildir. Fakat bu resimde kadının arka tarafı bize tüm çıplaklığı ile bir aynanın alabileceğinden fazlasıyla gösterilmiş olmasına karşın hala gizem barındırır. Foucault bu resim için 'derinliğin çifte reddi' der. Bir diğer önemli unsur ise; resmin sağ tarafında, aynada bıyıklı bir adamın silüetidir. Bu adam bizim varlığımızı hissettiğimiz konumda, yani kadının tam önünde olsaydı aynaya yansımış hali resmin en sağına kaymazdı. Dolayısıyla adam ile seyircinin konumu aynı yer değil. Resmin tüm gizemi ve yarattığı huzursuluk 'seyircinin konumu'nda saklı. Sanat tarihçiler tarafından resmin sağındaki adam sanatçının kendisi olarak tanımlanmıştır. Buradan şu açıklığa rahatlıkla varabiliriz ki sanatçının konumu iki tanedir; seyicinin konumu ve kendi konumu. Sanatçı bu sefer izleyiciyi resmin içine yalnız dahil etmemiştir. Kendisi de dahil olmuştur.
Manet konum meselesini Foucault'nun da dediği gibi hain ve muziplikle oynamıştır. Resmi öyle bir hale getirmiştir ki, seyirciyi istediği yere kendisi koyar. Dolayısıyla tek yüzeyli bir tuvali çoklu yüzeylere ayırmıştır. Bu gerçek bir illüzyondur.
Kaynakça
Foucault Michel, Manet-Velazquez ve Estetik Modernizm, İletişim Yayınları Sanathayat dizisi, 2020.
Seyircinin konumu çok güzel özetlenmiş. Foucault’nun felsefi yaklaşımı eserlere farklı gözlerle bakmamıza yardımcı oluyor...