Toplumda Sakinliğe Ulaşmak Neden Bu Kadar Zor?

Toplumda Sakinliğe Ulaşmak Neden Bu Kadar Zor?
  • 3
    0
    0
    1
  • Sahil kenarında kahve içmek ne kadar da hoş geliyor kulağımıza. Ya da bir köy evinde sıcak sobanın başında karlı bir kış gününe uyanmak. Peki tüm bunlar pratikte bizleri için ne kadar sürdürülebilir?

    Susmayan telefonlar, ardı arkası kesilmeyen iş stresi, geleceğin kaygısı, banka hesaplarının şişkinliğinin kıymeti. Kazanmak için hayatlarımızı heba ettiğimiz para bizi yaşamanın kendisinden alıkoyan en temel nesne.

    Kazanmaya çabaladıkça yaşamlarımızdan daha da çok kaybediyoruz.  Tutsağı olduğumuz tmaddiyat her geçen gün bizi hem hayattan hem de kendimizden uzaklaştırıyor.

    Yıllarca bir meslek sahibi olmak için okuyoruz, yaşamlarımızın tam ortasına oturacak olan mesleklerimiz çoğunlukla maddiyat kaygısı ile seçiyoruz. Karnımızı doyururken gözümüzü her seferinde aç bırakıyoruz. İçimizdeki huzursuzluğu dışarı vuruyor toplumla paylaşıyoruz, nefretimizi paylaşarak çoğaltıyoruz. Toplumdan yediğimiz kazıkları yeni nesillere de kazıklayarak iletip intikamımızı alıyoruz. İntikamımızı alıyoruz almasına da içimizdeki öfke öylesine büyük ki, ateşi asla söndüremiyoruz. Yürüyen merdivenlerde ortada durmuş insanlara 'Belki de dalgınlardır.' diyemiyoruz. İnsanları kırmak, yüreğimizi soğutmak istiyoruz ama asla kazanamıyoruz. Ne kaybettiğimiz günlerimiz geri geliyor ne de yeni kararlar verebilecek kadar cesur olabiliyoruz. Sadece daha da öfkeleniyoruz. Her seferinde huzuru arıyoruz ama biz kimseye huzur vermiyoruz. 

    Hissettiğimiz boşluğu en güzel anlatan pasaj belki de,

    'Başka bir yolun olabileceğini bilmediğimden yaşama tutunabiliyordum. Hiçbir şeyden zevk alamamam hiçliğe yakın bir duyguydu. Hiçbir şey bana hitap etmiyordu, hiçbir şey beni uyandırmıyordu. Gizemli dalgalara kapılıp sallanan dermansız ve değersiz bir şey olan ben, bu duruma son verme arzusu bile duymuyordum.' ( Kirpinin Zarafeti - Muriel Barbery ) 

    Hiçliği çevirdiğimiz huzursuzluk bizi yerken bizler sadece topluma uyum sağlayabilmek için çabalıyoruz. Sürüklendiğimiz kara nehirler bizleri çabasız bir sona ulaştırıyor.

    Çok uzun bir süre hayaller kuruyoruz, geleceğimizi kafamızda şekillendiriyoruz. Fakat pratikte yürürlüğe koyamıyoruz. Belki de hayatımızın en verimli çağlarında hayallerimiz tek tek parçalandığını görüyoruz. İçerisinde savrulduğumuz çukurda bir süre sonra rüzgarın yönüne kendimizi bırakıyoruz. Hayatımızı kontrol edemeyeceğimizi anladığımızda akışın içinde kayboluyoruz. Bir süre sonra topluma duyduğumuz öfkeyi kendimize çeviriyoruz ve içten içe yitip bitiyoruz.

     

     

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.