Cinsellik, uyuşturucu, alkol, küfür, şiddet, anarşizm, tabular, sistemler, aykırılıklar, haykırışlar,... Ve yerin en altından bir kitap: KİNYAS VE KAYRA
Türk edebiyatının özgün temsilcilerinden Hakan Günday'ın, henüz lise çağlarında yazmaya başladığı ve okurken yazarın da zihinsel dönüşümüne veya bir nevi büyümesine tanıklık edebildiğimiz Kinyas ve Kayra adlı kitabından bahsedeceğim.
OMNES VULNERANT ULTIMA NECAT!
(Hepsi yaralar, sonuncusu öldürür!)
Böylesi bir uyarılmayla kitaba başlarız.
KİNYAS, KAYRA VE HAYAT
Kinyas ve Kayra kimdir veya nedir sorularına cevap bulma arayışımız, 17 numaralı, az eşyalı ve pis kokulu bir dairede başlıyor. Uzun süren bir sessizlikten ve alna doğrultulan silahtan sonra bir tehditle daha da doğrusu bir yalvarışla sessizlik bozulur.
''Bak Kayra, biz herkes olduk. Kendimize en büyük acıları ve zevkleri tattırdık. Ve artık ölüyoruz.''
Karakterlerin, zihin yolculuklarının sonuna bir an önce gelme isteklerine dair düşüncelerini okuyoruz. Yalnız bu düşünceler; bir karakter iki zihne mi, bir zihin iki karaktere mi veya başka bir kombinasyona mı ait, kitabın bir bölümüne kadar ayırt edilemiyor. Kinyas ve Kayra; hem çok zıt hem de bir o kadar aynı iki karakter, dost, zihin ve hatta düşman. Birbirlerini uzun zamandır tanıyorlar. Konuşmadan anlaşabiliyorlar ve bundan dolayı çıkmak istedikleri zihinsel yolculuklarında güdüleri çok benzer.
İlerleyen sayfalarda, bir zipponun üzerinde, latince 'TAEDİUM VİTAE' kelimeleriyle karşılaşıyoruz. Taedium vitae, yani yaşamdan bıkma ve hatta nefret etme durumu.
Hiçbir şey hissetmiyorlar. Hiçbir şeyden emin değiller. Ağlayamıyorlar. Cinayet işliyorlar. Pişman olmuyorlar. Suretleri dışında insan değiller. Cani olduklarına inanmışlar. Aidiyet duygularını yitirmişler. Amaç edinmiyorlar, edinmek istemiyorlar. Aşık olamıyorlar. İçki içiyorlar. Kadınları tanıyorlar. Yolculuklarına devam ediyorlar. Bağlandıkları ve bir nebze olsun doğru olduğuna inandıkları tek şey var: yolculuk.
''Evet. Belki de varlıklarından şüphe ettiğim bütün duygular içimde ama onları uyandıracak olanlar ortada yok. Belki ben de normal bir insanım ama ilgilendiklerim ne bu dünya üzerinde ne de bu yüzyılda.''
Kayra'nın, ''Tercihlerimiz sorularımızdan gelir. ''Nasıl?'' sorusunu soranlar gerçek hayatın gerçek uğraşlarını en iyi öğrenenlerdir.'' diyerek tercih ettiği gibi ben de kitap boyunca 'nasıl?' sorusunu sordum. İyi ailelerden, standardı nispeten yüksek yaşamlardan geliyorlardı. Peki ya nasıl oldu da yok olduklarına inandılar?
''Ne ölüm, ne de hayat! Hiçbiri kovalamıyor beni rüyalarımda. Hiçbirinin eli bana değmiyor. Çünkü ellerim ceplerimde hiç olmadıkları kadar. Varlığıma nedensizlikten delirdim ben. Hiçbir nedeni kendime yakıştıramadığımdan. Hepsini giydim. Hiçbiri olmadı. Hepsi dar geldi.''
KAYRA'NIN YOLU
Afrika, uyuşturucu satıcılığı, kadın ticareti, cinayet, yok saydıkları dinin binbir türlü günahı ve dönüş.
Ankara'da bir otel odasında Kayra gözlerini açıyor. Bir notla karşılaşıyor. Notta, Kinyas tarafından yazılmış 'Gidiyorum.' cümlesi. Kinyas ve Kayra'nın ayrılmasına anlam verememek her okurun elbette kendi tercihi; fakat kitabın başında, konuşmadan anlaşabilecek, birbirlerinin ölümüne yardım etme 'fedakarlığını' gösterebilecek veya günahlarına ortak etmekten çekinmeyecek kadar yakın olsalar da aslında daimi olarak zıt görüşlere sahip olduklarını ilerledikçe anlayabiliyoruz.
Kayra, zihinsel yolculuğunun sonunu yani beyin ölümünü gerçekleştirebilmek için fiziksel olarak da ölmek ya da en azından ölmeye yakın bir durumda olmak istiyor. 'Bir stil olarak da yaşayarak intihar etmeyi' benimsediği için kendisini, kapkaranlık bir odada tam anlamıyla kapatmayı tercih ediyor. Bu yüzden, yolculuğunun istediği yere varmasına dair edindiği tek bir amacı var: Kendisine bakacak birisini bulmak. Amacına ulaşmak adına, 'kara delik' olarak nitelendirdiği ve nitekim bu lafın da hakkını vererek yaşadığı Afrika'daki hayatına bir süreliğine de olsa geri dönmeye çalışıyor.
''Olmak ve var olmak arasında çok fark var, derler yüzyılın ortasından çıkıp gelen seçkin entelektüeller. Ama bilmiyorlar ki, ikisi de yok. Var olmak bir hayal, olmayan bir dünyada...''
KİNYAS'IN YOLU
Kinyas ve Kayra'nın, beraber yolculuğa başlamalarına ortak bir amaç sebep olmuştur, evet; fakat kitap ilerledikçe bu amaca ulaşmadaki yöntemleri farklılaşmış ve dolayısıyla Kinyas, Kayra'yı terk etmiştir. Kayra'nın aksine Kinyas, insani bir duygu olan pişmanlığı yaşayarak eskiye, kendi deyimiyle 'normale' dönmek istemiştir. Zihinsel ölümünün fiziksel olarak ölmesiyle bir ilişkisinin olmadığına kanaat getirmiş ve bu süreçte hayatını normalleştirme çabalarına başlamıştır. Ailesiyle sil baştan bağ kurmaya çalışır. İşe girer. Gerçek ismini hatırlar. Doğum gününün kutlanmasına dahi izin verir.
''Kayra, yolculuğunun parçaladığı hayatını toplayıp geri dönmelisin. Çünkü burada her şey var! Her şey var.''
Hakan Günday'ın bir psikolojik macera romanı olarak nitelendirdiği kitabına, boş bir zihin ve bir kalemle başlamanızı öneririm. Zira kendinizi bulduğunuz, okuma esnasında çoğunlukla durup düşünme ihtiyacı hissettiğiniz çok sayıda cümleyle karşılaşacaksınız. Ve yazımı, kitabı okumanıza bir sebep daha sunmak adına kitaptan bir alıntıyla bitiriyorum.
''Eğer okuyamasaydım kimsenin ne düşündüğünü bilemezdim. Dünyanın döndüğünden habersiz olurdum. Ve her şeyi kendim keşferdim. Cehaletimi bilmek harika olurdu. Ve tırnaklarımla kazıyarak öğrenebildiğim çok az ama bir o kadar da keskin ve kesin bilgiyle ölür giderdim. Kafamda hiçbir kuşku olmazdı. Sadece kesinlikler cirit atardı bedenimde. Hak ederek elde ettiğim, sadece düşünerek ulaştığım kesinlikler...''
Kaynaklar 1 2 3 " target="_blank" rel="noopener">4
Yorum Bırakın