FOMO ve JOMO kavramlarına değinmeden önce, sosyal medyanın hayatınızdaki etkisini bütün yönleriyle ele almanızı istiyorum. Özellikle son birkaç yıldır hayatımızda neler oluyor, eski önceliklerimizin ve alışkanlıklarımızın yerini neler aldı, artık bizi ne mutlu ediyor... Sahi, mutlu oluyor musunuz? Sosyal medyada geçirdiğiniz zaman sizi mutlu mu ediyor yoksa içinizde anlamlandıramadığınız bir kaygı, belki de kıskançlık mı oluyor? Tanıdığınız ya da tanımadığınız insanların hayatlarını kendi hayatınızla kıyaslayıp hoş olmayan hislere kapılıyor musunuz?
Eğer böyle hissediyorsanız, FOMO'dan muzdarip olabilirsiniz.
Fomo (fear of missing out) 2000'li yılların başında kelime olmuştur. Gelişmeleri kaçırma korkusu, bir şeylerden eksik kalma korkusu ya da birtakım şeyleri hiç yaşayamayacak olma korkusu , bunu yaşayan kişi, olarak tanımlanabilir. Sanal hastalıktır. Anksiyete ile birleştiğinde ciddi bir sorun olarak görülür; insanın kendinden nefret etmesine hatta hayatından vazgeçmesine sebep olabilir. Sosyal medya kullanımının artması, fomonun çeşitli psikolojik sorunları tetiklemesine yol açmıştır.
Sosyal medya hayatımıza girmeden önce de fomoyu yaşamıyor muyduk? Elbette yaşıyorduk ama bir kavram olarak hayatımızda yoktu. Büyüklerimizin anlattığı hikayeleri dinlerken, zihnimizde canlandırdığımız o anılarda başrol oynayamıyor olmanın verdiği his de fomoydu aslında. Gezip görmüş insanları dinlerken ya da belgesellerde izlerken onlara imrenmenin ötesine geçtiğimiz anlar olmuştur. Hafif bir kıskançlık, ve ardından gelen kaygı. ''Ben de böyle gezip görebilecek miyim? Ben de bunu yaşayabilecek miyim? Benim hayatım neden böyle renkli değil?'' Bu tip sorular o zamanlarda bir kaygı bozukluğuna neden olmadığı için fomo kavramı yeni yeni hayatımıza giriyor belki de.
Sosyal medyada gördüğümüz / bize yansıtılan şahane (?) vücutlar, şahane evler, tatiller, eşyalar... Bize yansıtılan hayatlar, birçoğumuzda 'kıyaslama'yı tetikler ve bu kıyaslama sonucunda insan hayatını sorgulamaya başlar. Kendini değersiz görmeye başlayan kişi, kaygının pençesine düşer. Ama bunun farkına varsa da sosyal medyadan uzaklaşmaz. Sanki yıllardır hayatında sosyal medya varmış gibi elinden telefonu düşürmez. Hayatın orada aktığını kabullenir. Aynadaki aksini beğenmez ve yaşadığı hayat tarzını, o ekranlardaki hayatlardan daha 'değersiz' görür. Uyuşur.
Fomonun temelinde ;
- sosyal medya bağımlılığı / aşırı sosyal medya kullanımı
- özgüven eksiliği
- kişinin kendini başkalarıyla kıyaslaması ve bunun gibi daha birçok sebep yatar.
Farkında olmasanız da fomo olabilirsiniz. Bir dizi izlerken eliniz telefonunuza gidiyorsa, temel ihtiyaçlarınızı karşılarken bile elinizde telefon oluyorsa, sizin hayatınızda yeri olmayan insanların neler paylaştığına gecenin ya da sabahın bir vaktinde uyumanız gereken bir saatte bakıyorsanız, ve bunu neden yaptığınızı bile bilmiyorsanız fomo olmanız büyük olasılıktır. Çevrenizde fomo olmaması ise çok düşük bir olasılıktır. Türkiye’deki internet kullanıcılarının sosyal medya kullanım oranı yüzde 92’ken dünya genelinde ise bu oran yaklaşık yüzde 40 civarındadır. Aynı zamanda Türkiye’de internet kullanıcılarının 16-24 yaş aralığındaki kullanıcıların % 84, 25-34 yaş aralığında yüzde % 77, 35-44 yaş aralığında yüzde % 62, 45-54 yaş aralığında ise yüzde % 41’i her gün internete giriyor. Ayrıca ülkemizde her iki kişiden biri akıllı cep telefonu kullanıyor. Bunlar FOMO olma riskimizin ne kadar yüksek olduğunu gösteriyor. (kaynak)
JOMO'dan bahsetmeden önce gelin şu FOMO işini bir çözmeye çalışalım. (Bir sonraki paragraf naçizane fikirlerimden oluşmaktadır.
Sosyal medyanın hayatınızdaki etkisini anlamanızın en iyi yolu, başka hayatlarla dolu olan sosyal medya mecralarını kısa bir süre için dondurmaktır. Bu süre içerisinde kendinizi ve çevrenizi gözlemleyin. Fark etmeden eliniz telefonunuza gidip uygulamayı arıyorsa bundan bir anlam çıkarın. Takip ettiğiniz insanlar ne yapmıştır diye düşünüyorsanız bunu düşünmenizdeki amacı çözmeye çalışın. Bırakın, lavaboya giderken de almayın telefonunuzu. Güzel bir manzaraya bakıyorsanız paylaşmayın, tadını çıkarın. Başkalarını merak etmeyin. Baktığınız ana sayfada akan hayatlara bakarken aslında kendi hayatınızın da aktığını ve bunu kaçırdığınızı düşünün. Başka yaşamlara bakarak kaybettiğiniz zamanı kendi hayatınıza ayırın. Bırakın, sabah ilk işiniz telefona bakmak olmasın. Bunları yapınca ne mi değişecek? Çevrenizi farklı göreceksiniz. Evinizdeki bir detayı keşfedeceksiniz. Her gün geçtiğiniz yollar bile değişik görünecek. En önemlisi de, yarın bir gün karşınızda çok güzel bir manzara olduğunda bunu paylaşma ihtiyacını gereksiz görecek ve eli hemen telefonuna giden tanıdıklarınızı görünce onlar için üzülmeye başlayacaksınız. Çünkü insanların malesef unuttuğu bir şeyi yapmış, o manzaranın tadını çıkarmış olacaksınız; telefonuna sarılıp paylaşım yapmak uğruna o 'an'ı kaçıranların bu tadı alamamış olmasına üzüleceksiniz. Arkadaşlarınızla buluştuğunuzda konunun bir şekilde sosyal medyaya dönmesine şahit olacak ve garipseyeceksiniz. Belki de bir eski kapı önünde onlarca kez poz verenleri görüp 'neden' diyeceksiniz içinizden. Keşke insanlar paylaşım yapma uğruna kör olmasa, kapıyı arka plan olarak kullanmaktan vazgeçip üzerindeki işlemeleri de görseler, diyeceksiniz. Saniyeler içinde batan güneşin güzelliğini çekmek ve paylaşmak yerine o batışın keyfini çıkaracaksınız. Konfor alanınızın ne olduğunu keşfedecek, bir küçük koltuk üstünde ve pijamalar içinde de olsanız mutlu olacaksınız. Evet dışarıda güzel hayatlar var, ama benim hayatım da bana özel, ve istediğim gibi güzelleştirmek benim elimde diyeceksiniz. Farkındalıklarınız çoğaldıkça, mutlu olacaksınız. Uyuşmuş çevrenizi gördükçe, internette akıp giden hayatlara dalmadığınız için keyif alacaksınız.
Aldığınız bu keyifin en kısa tanımıdır JOMO (joy of missing out). Yıllardır çevremi ve kendimi bu açıdan gözlemliyorum ve sanırım Jomo için yapılmış en samimi açıklama bir önceki paragrafta mevcut :) Telefondaki muhteşem(!) hayatların akışını yakalamaktansa, kendi hayatımı akıp gitmeden yakalamayı öğrendim. Sosyal mecralar arasında bana sadece fayda/fikir sağlayacak olanları kullanmayı, güzel bir 'an'ın telefonlarda değil de aklımızda ve kalbimizde ölümsüzleştiğini, hayatımın diğer hayatlardan daha değersiz olmadığını öğrendim.
Ben bundan çok keyif alıyorum ve FOMO'yla tetiklenmiş hayatlar gördüğümde bunu tüm içtenliğimle değiştirmek istiyorum. İnsanların bu uyuşmuşluktan kurtulup kafalarını kaldırıp etraflarına bakmalarını istiyorum. Bu yüzden bunları yazma gereği duydum.. En azından küçük bir farkındalık oluşturduğumu umuyorum :)
görseller: freepick.com
Öncelikle yazınız için size teşekkürlerimi sunuyorum. Sırf bu teşekkürü edebilmek için bir hesap açtığımı söylemeliyim :) Yazınız benim karşıma tam olması gereken zamanda bir işaret gibi çıktı diyebilirim. Çok uzun süredir ,yaklaşık olarak bir yıl, bu düşünceler içerisindeyim ,sosyal medyanın hayatımı derinden etkilediğini düşünüyordum. Bunun için çeşitli denemeler yapıyordum mesela bir hafta kullanmamak gibi. Her denememde bunun beni kötü etkilediğini fark etmeme rağmen hala kullanmaya devam ettim. Tamda yazınızda bahsettiğiniz gibi bunu artık hayatımın bir parçası gibi, hayatımdaki sıradan bir akış gibi kabullenmiştim. Sosyal medya olmazsa kendimi bir şeyler kaçırıyor gibi hissedecektim. Ama bu düşünceler ile geçen yılın sonunda bu yazı bana bir uyarı niteliğinde oldu. Bir şeyi dışardan, başka birinden duymak beni bu konu hakkında daha gerçekçi bakmaya yöneltti. Bu yazınızın birçok kişide farkındalık oluşturduğuna eminim. Ve size böyle bir yazı yazdığınız ve benim hayatımda bir etkiye katkıda bulunduğunuz için teşekkür ederim. Umarım bu teşekkür size daha çok böyle yazılar yazmaya motive eder ve umarım sizden daha çok yazılar okumamızı sağlar :)