İsmim Şermin Alagöz. Harita mühendisiyim ben,1979 yılında Ankara’da doğdum. 24 yaşında üniversiteyi henüz bitirmişken, eşimle tanıştık. Onun zaten bir mesleği vardı, ben ise yavaş yavaş iş hayatına atılmaya başlamıştım. 1995 yılında evlenip,1997 yılında üçüz bebek sahibi olduk eşimle. Severek evlendik fakat yıllar geçtikçe alışkanlığında getirmiş olduğu rehavetle birlikte, kocamla bazı zamanlarda aşırı ters düşüp,kıskançlık krizlerinin ortasında kalıp,üstünlük gösterilerinin dayanılmazlığı içerisinde neredeyse tüm gemileri yakma kıvamına gelip gelip, geri döndük. Neticede artık bir evimiz, bir arabamız, ikisi oğlan olmak üzere üç çocuğumuz, belirli bir gelirimiz ve her şeye rağmen sevgiyle atan kalplerimiz vardı. Yıllar geçtiğinde fark ettiğim bazı şeyler oldu. Çocuklarımızda artık büyüdü diye geçirdim içimden, farkındalığım bu cümle ile ,maalesef yıllar sonra oluştu.
Aslına bakarsan dedi Şermin hanım;ben evliliğimizin ilk yıllarında hiçbir şeyin farkında olmayacak kadar küçük ve tecrübesizdim. Bir şeylerin ters gittiğinin farkına, eşimin üniversiteden arkadaşlarımla görüşmemi istememesinden anlasaydım eğer, o vakit belki üç çocuğuma birden hamile kalmadan kesebilirdim kanayan parmağımı. Ama tabii ki iyi ki doğurdum şimdi hepsi benimle aynı boyda neredeyse çocuklarımın, üstelik hepsi birbirinden başarılı.
Tabii onların büyümesini beklerken çok zorlu yıllardan geçtiğim doğru. Yaşadığım acıları bir tek ben bildim.Bütün sülale, eş, dost, iş arkadaşlarım, okul arkadaşlarım vs. hayatıma dâhil olan, uzak yakın herkes benim ne kadar dürüst, ne kadar hanımefendi, ne kadar sadık, ne kadar kibar, ne kadar iyi, ne kadar çalışkan hatta yeri geldiğinde ne kadar delikanlı olduğumu söyleyip durdu yıllarca. Ben söylemedim kimseye kendimi,onlar anlattı bana beni. Tüm bunları söylememde ki sebepte şu ki, ben ne yapmam gerektiğini bilen, hayatla mücadele veren, güçlü bir kadındım/kadınım her zaman.
Fakat yıllar geçip, toyluğumu üzerimden atıp, çocuklarımı da bir bir büyütünce, ben anladım ki ben eski ben değilim. Gücümün, çalışkanlığımın, delikanlılığımın yanında bilincimi bir çorbaya tuz gibi ekip, içmişim. Ben fark etmemişim, yüzümdeki çizgiler fark etmiş. Ben aldırmamışım, giydiğim kıyafetler aldırmış. Ben konduramamışım, rehberimdeki tüm erkekler silinerek kondurulmuş. Ben kafamda doğru olanı bulmaya çalışırken,kocamın kıskançlık krizleri ile yolumdan sapmışım. Ben hep tamam demişim. Ben hep olur demişim. Ben o izin verdikçe yaşamış, ben o izin vermedikçe ölmüşüm.
Ben bir robot olmuşum. Ben dâhil hiç kimse farkına varamamış.
Kocam otur dediği zaman oturup, ye dediğinde yemişim, git dediğinde gitmiş,yat dediğinde uyumuş, bak dediğinde bakmış, ağla dediğinde ağlamış,gerekirse zorla ağlamış, onun izin verdiği ölçüde konuya komşuya gitmiş,hatta tam giderken yolum kesilmiş,konu komşuya rezil olmuşum yıllarca...
O, o gün iş yerinde kötü şeyler yaşamışsa, yediğimiz tatlı, acı.
O, o gün kötü bir rüya görmüş ve etkisinde kalmışsa, benim iş yerinde aldığım terfi anlamsız.
O, o gün ailesiyle bazı konularda ters düşmüşse, çocuklarımın karne sevinci boş.
O, o gün yapmak istemediği bir şeyi yapmışsa, benim günler önce planlanmış arkadaş buluşmalarım çoktan iptal.
Tüm bunlara binlerce örnek sayabilir, hatta tam tersinden de bahsedip kul hakkından da kaçmak isterim. Şöyle ki;
O, o gün mutlu ise, evimiz bayram yeri.
O, o gün terfi aldıysa, yediğimiz acı biber bile tatlı.
O, o gün canı istemişte neşelenmişse, bizim yüzlerimizde çiçekler.
Zor dedim Şermin Hanım,ne çok zor!
Evet dedi Ama robot beşer işidir, pilim bitti artık çığlık çığlığayım diye de ekledi.
Şermin Hanım bana tüm bunları anlattığında; okumuş, meslek sahibi, sözde aklıselim diye geçinen kadınların, başlarda toyluk, ardından sevgi bağları, onun hemen ardından çocuklarım babasız büyümesin naraları ve sonunda da artık yeter çığlığına şahit oldum.
Dehşet içerisinde buyrukların büyüklüğünü dinledim. Kafamın içerisinde döndürdüm durdum tüm verilen izinleri, verilmeyen izinleri. Geçip giden gençliği, yitip giden benliği.
Sordum patavatsızca, duyduklarımın rehavetine kapılıp, siz dedim Şermin Hanım çok geç kalmadınız mı?
Gülümseyerek beylik bir cümle kurdu önce, zararın neresinden dönersen kâr dedi ve ekledi;
Ankara Adalet Sarayı’nda son kez gördüğümde kendisini, yüzü asıktı fakat bu kez ben gülüyordum, tüm geçmiş günlerin inadına.
Sigaramdan rahatladığımı belirten bir duman çektim içime, deniz kıyısındaydık Şermin Hanım'la.
Yorum Bırakın