Rollo May İle Yaratıcılığa Dair Yorumlamalar

Rollo May İle Yaratıcılığa Dair Yorumlamalar
  • 0
    0
    0
    0
  • Rollo May yaratıcılığı farklı perspektiflere dayandırarak temellendirir. Bunlar:

    • Cesaret
    • Karşılaşma
    • Bilinçdışı Süreçler

    olarak belirlenmiştir.

    Yazının devamında Rollo May'in açıklamalarından yola çıkarak konuyu yorumlamaya çalışacağım.

     

    Cesaret:

    İlk perspektif cesarettir ve düşünülenin aksine psikotik süreçler içerebilir. Çünkü psikotik süreç yaşayan kişilerin cesaretleri çok yüksektir ve düzene karşı durabilirler. May, cesareti fiziksel, moral ve toplumsal olarak üçe ayırır. Fakat hastalığın buna neden olduğu fikrini reddeder. Hatta şöyle der: "Bu psikolojik süreci iyileştirirsek, yaratıcılıkları son mu bulacaktı?"

    Cesaretle geldiğimiz nokta başkaldırıdır. Örneğin Prometheus insanların ateşsiz kaldığını görerek tanrılardan ateşi çalıp insanlara hediye ederek bir medeniyet başlattı. Ama Zeus bu olaydan hoşnut kalmadı ve bir ölümsüz olan Prometheus'un ciğerlerini kartallara yem etti. Ölümsüz olan Prometheus her gün iyileşerek aynı acıyı yaşamak zorunda kalıyordu. Bu hikayede de bir başkaldırış görüyoruz. Hikayenin devamında, ölümlü olmayı kabul ederek bu işkenceden kurtuldu.  

    Duygusuzluğu da ayırt etmek gerekir. Şöyle der Rollo May: "Kişinin dünyanın baskısı altında içe dönmeye çalışmasıdır."  May, bundan kaçınmak gerektiğini vurgular. Çünkü ona göre, insan dış dünyayla mücadele edemezse yaratamaz. Korkaklaşır ve vazgeçer. 

    Kişiler tutkuyla, tükenmişlik duygusuna kadar cesaret etmelidir. Hatta büyük sanatçılar her gün bir keşfin yorgunluğu ile vazgeçer fakat ertesi gün yeniden başlamaya karar verir.

    - Bazı psikologların görüşleri:

    Alfred Adler'in psikanalitik teorisi insanın eksik doğduğunu iddia eder, bunu tamamlamak için kendini geliştirdiğini ve yaratmak zorunda olduğunu öne sürer. Otto Rank ise iki korkudan bahseder: Yaşam ve ölüm korkusu. Yaşam korkusu, kendini tek hissetmemek için birine bağlanmaktır, orjinalliğin yok olmasıdır ve bu bağlılık kendini gerçekleştirmeyi ve yaratıcılığı yok eder, bir süreden sonra o kişiye dönüşür. Ölüm korkusu ise özerkliğin yitirilmesi ve yok oluşu içerir. Bu da bağlanmanın tersidir, kişi o kişiden kaçmaya çalışır. Bu yüzden varoluşçulukta ölüm metaforları önemli bir yerdedir. Yaratıcılık için gereklidir.

    Yaratıcılıkta dogmatizme yer yoktur. Bir şeyden sonsuz şekilde emin olan, yıkıcılığa daha yakındır. Yaratıcılık cesareti ve inancı gerekirse de kişi her zaman şüphe de duymalıdır. İşte bu da cesaretin paradoksudur.

    Buradan varoluşçu felsefeye ulaşırız. May, bir şeyin sonunda ölüm yoksa yaratıcılığın  olmayacağını da belirtir. Çünkü yaratmak ölüme başkaldırmaktır. Eğer ölüm yoksa yaratmak anlamsızlaşabilir. Örneğin Adem ve Havva, Yehova'nın baştan çıkartmasıyla yaratıcıya ve kurallara karşı çıkarak elmayı yeme cesareti göstermiştir. Bu merak onların cennetten kovulmasına neden olmuştur ve Adem ile Havva sürekli yaratmıştır.  Sonuçta, Yehova'nın kötü olduğu sorgulanabilir. Yaptığı kötü görünse de insanlığın  evrimine yol açmıştır. Tarihte ilk başkaldıranın ve öldürülenin Sokrates olduğunu görüyoruz. Yine İsa; Roma inançlarına karşı başkaldıran kişiydi ve çarmıha gerilmişti. Örnekler çoğaltılabilir.

    İşte Rollo May'a göre psikanalizin temel görevi, bilinç düzeyini artırarak iyi veya kötü elmadan yemeyi sağlamaktır.

     

    Karşılaşma:

    Karşılaşma olmazsa yaratıcılık eksik kalır. Örneğin ressamlar güzel bir sahnede yutulur, emilirler, ardından eserlerini üretirler, eğer bu yapılmazsa ve sadece anın verdiği güzel duygularla kişi kendini kısıtlarsa yaratıcılık yarım kalır ve buna "kaçak yaratıcılık" denir. Çoğumuz için "heves" diyebiliriz. O anda haz duymak yaratıcılık için yeterli değildir. Karşılaşma anında kişi yoğun bir farkındalık haline girer. Bir şey bulduğunu fark eder. Bu, tıpkı bir bilim insanının bir çözüm bulmasına ya da sanatçının eserini fark etmesine benzer. Örneğin Wolfgang Köhler bunu "içgüdüsel öğrenme" olarak açıklar. Bulmaya çalıştığınız bir şeyi sürekli düşündüğünüzde gelişme olmuyormuş gibi görünse de, bir yerde çözüm zihninizde belirir. İşte bu karşılaşmadır. Bu aşamaların hepsinin emek ve inatla cesaret içerdiği unutulmamalıdır. 

    Bilinçdışı Süreçler:

    Aslında buradaki farkındalık bilinçdışında gizlidir. Kişinin amacı bu şimşeği çaktırmaktır ama Jung'e göre bilinçdışı sürekli bilinçle kavga eder. Bilinç, bilinçdışının sapkınlıklarını kontrol ederken, bilinçdışı da bilincin sıradanlıktan kurtulmasını sağlar, renklendirir. Bu yüzden sadece bilinçle ve dogmatikleştikçe bir şeyi yaratamayız, yazıda bahsettiğimiz gibi şüphe de gereklidir. Bilinçdışı burada devreye girer ve bizi sarsar, rahatsız eder.

     

    Bunların yanı sıra, farklı başlıklar altında yorum yapmaya devam edelim.

    Yoğun Çalışma ve Rahatlama:

    Picasso, "Her yaratma edimi, ilk önce bir yıkma edimidir." demiştir. Yaratıcı kişi buna izin verendir. Dogmatik düşünceden uzaklaşmanın yanında bir ihtiyaç da rahatlamadır. Yoğun bilinçli bir çalışmadan sonra, örneğin uykudan uyanış, dalış veya sıradan otonom bir iş yaparken gerginliğin azalmasıyla ortaya aniden çıkabilir. Sonunda kavrayış ve rahatlama gerçekleşir. Bilinçdışındaki, bilince taşınır. Tarihe baktığımızda her yaratıcılık ve keşif, dönemin insanlarını sarsmış, hatta keşif yapanın ölümüne sebep olmuştur.

    Burada yine Otto Rank'in bağlanma korkusuna geliyoruz. Kişi bunları başarmak için bağımsız ve tek olmalıdır, kaygıyı hissetmelidir. Kitle araçları zaman zaman bizi uyumlu hale getirerek yaratıcılığımızı yok eder. Rollo May buna "uyumculuğa kapılmak" diyor. Modern çağı da eleştiriyor Rollo May. İnsanlarda yeteneğin olduğunu fakat insanların uyumculuk yüzünden rahat bir yaşama yöneldiğini belirtir.

    Yoğunluk ve Vecd:

    Yoğunluğu vecd olarak da tanımlayabiliriz, yani duyguların taşması diyebiliriz. Yaratıcı edim esnasında kişiler vecd duyar ve bir bilinç yoğunlaşması yaşar. Rollo'a göre vecd esnasında kişi entelektüel, iradi ve duygulanımsal işlevlerinin hepsi aynı anda işlevseldir. Ancak vecd halinde bir nesneyi net olarak görebiliriz.

    İşte tam bu karşılaşmada duyulan vecdin varlığından ötürü yaratıcılığın bir regresyon yani gerileme ile kendinde olanı çıkartma olduğunu reddeder Rollo May. Klasik Freudçu bakış açısını doğru bulmaz. May'e göre; güçlü bir tutkuyla, cesaretle, bilinçli bir çalışma olmadan rahatlama esnasında yaratım edimi görülmez. Yani sadece gerileyerek, rahatlayarak, geçmişe giderek, balık tutar gibi bir şey gerçekleştirdiğimize inanmaz. Etkisi vardır fakat yaratıcılık aynı zamanda ilericiliği, yani karşılaşmayı da içerir.

    Bunu da yaratıcı edimin iki kutuplu olmasıyla destekler. Bir kutupta bilinçli kişinin kendisi vardır. Diğer kutup kişinin kendi dünyasıdır fakat nesnelliği ve etkileşimi içerir. Yani kişi çevresinden aldıklarını içinde kurgular, bu yüzden sanatçıların eserleri dönemlerini yansıtır. Örneğin Picasso'nun ilk eserleri Yunan figürleri çizerken, faşist rejimin gelmesiyle, bombalanmalarıyla çizdiği yüzler tanınmaz hale gelmiştir, metalleşmiştir. Yani sanatçı çevresinden etkilenmiş, onunla "karşılaşmıştır", bunun vecdini duymuştur. Her şey geçmişten çıkartılsaydı, eserlerde o dönemin etkilerini görmezdik. Demek ki tutkuyla bilinçli çalışma sonrası karşılaşma ile bilinçdışındakileri dışarı çıkarabiliriz. Aksi halde yaratıcılık gerçekleşmez.

     

    Özet:

    Özetle, kişi ilgilendiği nesne ile ilhamla "karşılaşma" yaşaması halinde öncelikli olarak "cesaretli" olmalı ve o konu hakkında yalnız kalarak tutkuyla bilinçli düşünmeye kendini zorlamalıdır fakat asla dogmatik bir yöne sapmamalıdır. Aksi halde "bilinçaltı farkındalıkları" yüzeye çıkamaz. En sonunda rahatlama haliyle birlikte kişi vecd duyarak yaratımı gerçekleştirir. 

     

     

     KAYNAKÇA:

    -Rollo May - Yaratma Cesareti, Metis Yayınları


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.