Çaresizliğe Çıkan Bir Yol: Nergis Hanım

Çaresizliğe Çıkan Bir Yol: Nergis Hanım
  • 0
    0
    0
    0
  • Görkem Şarkan’ın yönetmenliğini yaptığı Nergis Hanım, 33. İstanbul film festivalinde Seyfi Teoman’ın en iyi ilk film ödülünü alarak depresif ve sancılı senaryosuyla izleyicinin dikkatini çekmeyi başarmıştır. Vicdan muhasebesi yaptırtan ve “ben olsam ne yapardım?” dedirten Nergis Hanım, Alzheimer hastası bir anneyle 50’li yaşlarda oğul Ekrem’in hikâyesidir. Ekrem Alzheimer hastası olan annesiyle ilgilenmek zorunda olan sinirli, agresif ve tahammül sınırlarının aşıldığı bir mizaçla seyirciyi karşılar. Annesini gündüz evde bırakan Ekrem, annesi kaçmasın diye bütün kapı ve pencereleri kilitleyerek annesine tek bir alan olarak sadece salonu açık bırakır. Halıları toplanmış evin kirli ve kötü kokan havasız atmosferi seyirci tarafından hissedilir. Alzheimer hastası anne altını pisletmekte ve altındaki bezi çıkartarak evin her tarafına işemektedir. Bütün gün evde pencere kenarına koyulmuş sandalyesinde dışarıyı izleyen Nergis hanım, bütün yiyecek ve içecek erzaklarını çöpe dökerek etrafı dağıtmaktadır. Nergis hanım bu davranışlarıyla eve hapsolmuş çocuklar gibidir. Eksik bir akıl, kısıtlı ve dar bir mekân, benliğinden, oğlundan ve bir hayatının olup olmadığından bile habersiz bir ruh. Nergis hanım bunların farkında olmasa da Ekrem annesinin onu hatırlayamamasına üzülür. “Ben kimim anne?” derken ki haklı sorusu artık onun patlama eşiğinin son adımıdır. Ekrem annesinin ihtiyaçlarını karşılamaya çalışır, pislettiği yeri temizler, altını bağlar ama bütün bunları bıkmış bir ruh haliyle yapar. Maddi anlamda zor geçinirken, annesinin evin erzaklarını çöpe atmasına, ayakaltında dolaşmasına hep kızar. Nergis hanım, Ekrem’in hayallerine ve geleceğine ayak bağıdır. Annesi her şeyi unutmasına rağmen Ekrem’e sürekli sorduğu “hangi işte çalışıyorsun, maaşın kaç?” soruları ekonomik olarak da Ekrem’in güçsüzlüğüne pekiştireçtir. Nergis hanım, sadece Ekrem’i değil, ölen kızı Aynur’u ve onu ziyarete gelen torunlarını da hatırlamaz. Zor olan hatırlanacak bir şey kalmadığında sarılacak hayatının da olmaması. Seyirci Ekrem’in annesine merhamet etmesini bekler fakat onun verecek merhameti kalmamıştır. Annesinden alamadığı sevgi ve şefkati annesine gösteremez. Filmde her ne kadar açık renk ışıklar kullanılsa da filmin rahatsız edici atmosferinden kurtulamıyoruz. Nergis hanım, torunlarının eve yiyecek bir şeyler almak için bıraktığı parayı yırtınca Ekrem dayanamaz ve annesini boğmaya çalışır. Merhamet ve vicdan azabı gibi duygular arasında gidip gelirken annesine su getirip sakinleştirmeye çalışır. Belki de bu sahneler hepimizin gözyaşı döktüğü izlerken dayanamadığı sahneler olmuştur. Ekrem’in akıttığı gözyaşlarıyla birlikte filmin gerçekliği öylesine büyüktür ki kendimizi evin salonunda bir sandalyede oturup onları izliyormuş gibi hissederiz. Nergis hanımın da Ekrem’in de şefkate ihtiyacı vardır ama bunu birbirilerine veremezler. Nergis hanım hatırlamadığından, Ekrem ise çok yorulduğundan. Ekrem, ocağın altını açıp annesini mutfağa kilitleyerek ölüme terk eder. Evin bütün kilitli, çivili pencerelerini açtıktan sonra annesinin sandalyesine oturup dışarıyı izler. Pencerelerin açılması onun özgürleşmesi ve sorumluluklarının hafiflemesiyle her gün birbirinin aynısı olan günlerin değişmesi adına yeni bir başlangıçtır. Oyunculukların ve hikâyenin gerçeklik payının yüksek olması, bizim yaşadığımız belki de yaşayacağımız hayata olan yakından benzerliğidir. Hangimizin hayatı farklı ki?


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.