Hepimiz Şermin Yaşar'ın Deli Tarla'sında Yaşıyoruz

Hepimiz Şermin Yaşar'ın Deli Tarla'sında Yaşıyoruz
  • 1
    0
    0
    0
  • Şermin Yaşar, benim öykü dünyamda ve zihnimin derin boşluklarında yankı uyandıran, okurken heyecanlandıran, içten içe kıs kıs güldüren, günlük hayatta aniden durup kendini hatırlatan öykü karakterleriyle oldukça başarılı bir yazardır. Deli Tarla’nın ilk basımından bu yana bir seneden fazla zaman geçti. Okumayı bilerek hep erteledim. Yaşar’ın kalemine ve öykü dünyasına olan aşinalığım, bu öykü kitabının en başından beri güçlü bir kurguyla geleceğine dair inancımı hep diri tuttu. Kitaba isim olarak verilen “Deli Tarla” öyküsü Şermin Yaşar’ın terk edilen ve mutsuz babalarını anlatıyor. Anneler huysuz ve ters, babalar uysal ve sakin onun öykülerinde. Aile kavramını sıkı sıkıya bağlarla ördüğü kadar kopacak kadar da zayıf kurgular. Bu öykü, babanın kendi gördüğü yıldızlara inanmışlığına aldırış etmeyen ve miras kavgasıyla birbirini kötüleyen ailenin dramıdır. Hepimiz başımızı gökyüzüne kaldırdığımızda parlayan yıldızlarımızı görürüz. Kimimiz bir şeyler değişir inancıyla kaysın isteriz, kimimiz ise gökyüzünü yerde görüp elimizde çuvalla onları toplarız. Bütün bunların dışında ne parladığına ne de topladığımıza inandığımız yıldızlarımız da vardır. Bu dünya bazen kendi gördüklerine sevdiklerini inandıramamakla geçer. Senin gördüğünü görmüyorlar diye “deli” damgasını yediğinde de vazgeçmezsin yıldız toplamaktan. Belki de ömür öyle geçiyordur. Birileri görür, diğerleri hep uzaktan bakar. Hepimiz Şermin Yaşar’ın Deli Tarla’sında yaşıyoruz; kendi gördüklerimize inanıyor. Başkalarının gördüklerini yok sayıyoruz. Kitap bu öykü dışında da etkileyici birçok öyküden oluşuyor. “Cebimdeki Osman” öyküsü hikâyeler arayan karakterle Kara Kitap romanının “Karlı Gecenin Aşk Hikâyeleri” başlığıyla yazılan bölümüne benzer. “Çitile” öyküsü ise ironik dilinden ötürü sevimli oluşuyla birlikte gerçek hayatta temizlik hastası olan kadınların dayanılmazlığına dikkat çeken, esprili bir üslupla yazılmış trajik bir öyküdür. Galiba benim en sevdiğim öykü ise “Dünya Ahiret Abimsin” oldu. İsmet karakterine yüklenen iyilikseverlik rolü öylesine tatlı ve öykü kurgusuyla uyumlu ki okuyucu, “başım sıkışırsa İsmet abi halleder” moduna düşebiliyor. “Dünya senin gibi insanların huyu suyu hürmetine dönüyor cümlesine o kadar maruz kaldım ki, kendi dünyamda baş başa kaldığımda dünyanın dönmediğine yemin edebilirim” cümlesi Şermin Yaşar’ın okunası dili ve zekice örülmüş kurgu dünyasını yansıtanlardan sadece biridir. İsmet abinin yardımsever oluşuna inanan dünya onu bir çırpıda kötü yapsa da onun “çocukken yorulmasınlar diye karınca yuvalarına ekmek kırıntısı susam tanesi falan bıraktığına” ben hep inanıyorum. Son olarak Muazzez’i de anmak istiyorum. Şermin Yaşar’ın Gelirken Ekmek Al ve Göçüp Gidenler Koleksiyoncusu adlı kitaplarında Muazzez’e ithafen yazılmış pasajlar bu kitabında da devam eder. Okurken insan hep Muazzez olmak istiyor. Terk ettiği zamanlarda da sevilen, kendisine sıra dışı cümleler kurulan Muazzez… Ben Muazzez’in Şermin Yaşar’ın gelecek öykü kitaplarında ya da öykülerinde çıkıp geleceğine inanıyorum. Belki de gerçekten perdenin arkasına saklanmıştır Muazzez.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.