Bildirim kutuma gelen bir bildirim gözüme çarptı. Bir kullanıcı yazılarımdan bir tanesini beğenmemiş. Önce yazımı yayından kaldırmayı düşündüm. Bu kabul görmemiş fikrimi çöpe atmak demekti, peki bu eylem fikrimi benim olmaktan azledecek miydi?
Hiç düşünmemişim gibi yapmak o fikri yok edecek mi?
Kuvvetle muhtemel hayır. Ben sadece sinip kıyıya oturacaktım ve 'kabul görecek' yeni bir fikri şekillendirecektim. O beğenilmezse onu da sokağa atacaktım. Bu tüketim endüstrisinde pazarlanmayan fikirlerimi öksüz bırakacaktım. Çıkarlarım uğruna onlardan vazgeçecektim.
Ne fikirlerim ne de ben kabul görmek zorundayız. Şu zamanı belirsiz ömürde zihnimle var olmaktan başka ne faaliyetim olabilir ki kara toprakta.
Herkesin sevdiği bir insan tanıyorum, kendi isteklerinden ve ideallerinden vazgeçmiş bir ruh. Kelimelerine kelepçe vurmuş, dışarıya hep menekşeler sunmuş biri. Yok oluşuna tanık oldum her gün, oluyorum. Edilmemiş her sözcüğün, çöpe atılmış her fikrin dışavurumsuzluğunun sonucu bünyeyi adım adım bitirişine şahitlik ediyorum.
İnsanın olduğu her yerde hisler, fikirler, idealler sadece birer bozuk para; nispeten değerli olanları piyasadayken daha ufakları cüzdanların dibinde sadece ağırlık yapıyorlar.
Ruhun ağırlığına fikirlerinizi içeri atarak daha da ağırlık katmayın. Ömür bir gün bitecek. En sevdiğiniz yemek son kez damağınıza dokunacak, sevdiğiniz beden son kez elinize değecek, dudağınızdan kelimeler son kez yaşam bulacak. Öyleyse haykırın, büyük düşünün. Yaşamınız büyük olmak zorunda değil, bu delirmiş çağın 'başarı' olarak nitelendirdiği değerlere sahip olmayabilir ve siz de bu çağın kuklarlarından birini canladırmayabilirsiniz. Ne nitelendirenler sanıldığı kadar yetkin ne de nitelenenler sanıldığı kadar boş.
Yaşam boş bir defter ve siz de sınırlı mürekkebi olan bir kalemsiniz.
Yorum Bırakın