Adolf Hitler ve Yahudi Nefretinin Kökeni

Adolf Hitler ve Yahudi Nefretinin Kökeni
  • 4
    0
    1
    1
  • Tarihin görüp görebileceği en gaddar diktatörlerden birisi olan Adolf Hitler; kurduğu toplama kampları, katlettiği milyonlarca insan, sebep olduğu II.Dünya Savaşı ve adeta bir demir kadar sert diye nitelendirebileceğimiz siyasi otoritesi ile tanınıyor. Onun hayat hikayesini başlatıp yaşamını büyük ölçüde yönlendiren olaylar silsilesi ise film senaryolarını aratmayacak cinsten…

    Hitler, 1889 yılında bir Alman imparatorluğu olan Avusturya’da dünyaya geldi. Onu sürekli azarlayıp döven babasının gözetiminde eğitim hayatına devam ederken resme ilgi duymaya başladı. Çok iyi çizim yapıyor, özellikle tarih ve coğrafya derslerinde ciddi bir başarı gösteriyordu. Babasının kütüphanesinde bulup tesadüfen okuduğu “1870-1871 Alman-Fransız Harbi” kitabıyla birlikte görüşleri yavaş yavaş şekillenmeye başladı. Alman kahramanlık öykülerine merak salarak Avusturya ve Almanya’nın aynı ırktan olmasına rağmen neden iki ayrı devlet olduğuna kafa yoruyordu. Nitekim içindeki yoğun milliyetçilik duyguları da bu dönemde gelişecekti. Bu durumu Kavgam’da şöyle anlatıyor: 

    “İlk gençliğimden beri şuna inanmıştım ki; Alman ırkının emniyeti için Avusturya’nın yıkılması lazımdı ve hanedan vatanperverliği milliyet hissi ile aynı şey değildi.”

    Devam eden süreçte babasını aniden kaybedince, zorla gittiği ama hiç sevmediği okulunu bıraktı. Annesinin de desteğiyle beraber Viyana Güzel Sanatlar Akademisi’ne başvurdu. Ancak sınavda başarı gösterememesi nedeniyle okula kabul edilmedi. Bir yıl sonra annesini kaybettiğinde ise hayatı tamamen değişecekti. Artık çalışması gerekiyordu. Beş parasız kalıp iş bulmakta zorlanınca düşkünler evine yerleşti ve yemek ihtiyacını da bedava yemek dağıtan yerlerden giderdi. Yine de her şeye rağmen çizimlerine ara vermeden devam ediyor, hatta bir arkadaşıyla birlikte resimlerini kartpostallara basarak satıyordu. Ancak bu ufak gelir yeterli olmadığı için inşaat işçiliğine başladı. Sefaletin dibini gördüğü dönemlerde ırkçı fikirleri iyice olgunlaşıp git gide daha da sertleşti. 

    Hitler, Viyana’da yaşanan haksız gelir dağılımına adeta kafayı takmıştı. Zenginin çok zengin, fakirin ise çok fakir olması durumu ciddi şekilde rahatsız ediyordu onu. Ortada çok büyük iktisadi hataların olduğu kesindi fakat kimse bunu düzeltmek için herhangi bir şey yapmıyordu. İşte tam da bu sırada şehirde tesadüfen gördüğü iyi giyimli bir Yahudi dikkatini çekti. Onunla ilgili ne hissettiğini ise yine Kavgam’da şöyle ifade edecekti:

    “Bir gün Viyana’nın eski mahallelerinden geçerken; uzun pelerinli, uzun siyah saçlı bir adamla karşılaştım. Bu da bir Yahudi miydi? Bana yabancı gelen yüzünü inceledikçe kendi kendime sorduğum soruyu değiştirdim. Bu bir Alman mıydı? Bu konuda kitaplarda şüphelerimi yok edecek bilgiler aramaya koyuldum… Zamanla dinsel açıdan özel bir mezhebe mensup Almanların konu edilmediği, tamamen ayrı bir ırkın yani Yahudiliğin üzerinde durulduğunu anladım… Viyana’da oldukça dal budak sarmış olan büyük hareket, Yahudi ırkının niteliğini göze çarpar bir biçimde ortaya koyuyordu. Bu hareket Siyonizm’di.” 

    “Yahudilerin yavaş hareketlerinin sırrını çözmeye başladım. Sosyal hayatta nerede olursa olsun, herhangi bir kötülük varsa Yahudi ona kesinlikle katılıyordu… Tiyatro ve sinemadaki faaliyetlerini incelemek bende Yahudi aleyhtarı birçok düşünce biriktirdi… Bu sinsi faaliyet Viyana halkını zehirleyen bir ahlak vebasıydı.”

    Bu görüşlerinin ekseninde Yahudilerle ilgili okuduğu kitap sayısını arttıran Hitler, yoğun bir araştırma yapmaya koyularak Viyana’yı da kendince analiz etti. Ona göre neredeyse açlıktan kıvranan şehir halkının içerisinde rahat yaşayan tek kesim Yahudilerdi. Borsa ve bankalar Yahudilerin elindeydi ve ticari faaliyetlerin tamamını onlar yönetiyordu. Tarihin neredeyse hiçbir evresinde düzenli bir devlet kuramamış olan bu insanlar, elindeki finansal gücü kullanarak günü geldiğinde istedikleri devleti parçalayabilirdi. Bu hususları da Kavgam'da şöyle anlatacaktı:

    “Yahudi daima yer değiştirmiştir. Fakat bir göçebe olduğu için değil, kötü muamele ettiği ev sahipleri tarafından bir memleketten başka bir memlekete kovulduğu için… Yahudi’nin ilk yalanı, Yahudiliğin bir din olduğudur. O bir din değil, bir ırktır… Yahudi bir taraftan hayırperver görünürken bir taraftan ticari şirketler kurmuş, sınıf mücadelesi için zemin hazırlamak üzere işçi ve işveren arasındaki münasebetleri bozmuştur. Liberal görünmüş, insanlığın gelişimi ile alay etmiştir. Dini müsamaha perdesi altında farmasonluğu icat etmiş ve onu orta sınıf iktidarı altına almak için bir alet gibi kullanmıştır.”

    Hitler bu dönemde, duyduğu Yahudi nefretinin adeta en üst katmanını yaşıyordu. Ekonomik etkenlerin yanı sıra Almanya’nın Yahudiler tarafından ele geçirilmeye çalışıldığını iddia ederek onlara karşı büyük bir öfke beslemeye başladı. Bir süre sonra Almanları “ari ırk” olarak nitelendirdi. Ona göre ari ırkın temizlenebilmesi için Yahudilerin toplumdan izole edilmesi gerekiyordu. 

    İnşaat işçiliği yaptığı sırada arkadaşlarıyla ateşli tartışmalara giriyor, herkesin sinirlerini bozuyordu. 1914 yılında I.Dünya Savaşı patlak verdiğinde ise Münih’e gidip gönüllü olarak askere yazıldı. Avusturya tarafından askere çağırılma çağrısına cevap vermediği için vatandaşlıktan atılacak fakat bu durumu asla umursamadan dört yıl boyunca Alman ordusunda üstün bir hizmet örneği gösterecekti. Sonuç itibariyle savaşın kaybedilmesini büyük bir öfkeyle karşılayarak bunu bile Yahudilerin Alman toplumuna ihanet etmesine bağladı.

    Sonrasında Hitler’in siyasi yükselişi de tıpkı Yahudi nefreti gibi hızlı oldu. Orduda istihbarat görevi yaptığı sırada Alman İşçi Partisi'nin mitinglerini izlerken ateşli sorular sorarak partiden davet aldı. Ardından ünlü bir hatibe dönüştü ve yürüttüğü faaliyetler neticesinde başa geçip partinin ismini “Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi” olarak değiştirdi. Ülkenin zengin kesimiyle ilerlettiği iyi ilişkileri, özellikle kadınlara ve gençlere empoze ettiği ırkçı fikirleri, dört bir yana kurduğu karargâh tarzındaki Nazi binaları, sürdürdüğü katı propaganda anlayışı, arkasına aldığı Hristiyanlık metaforları ve Versay Anlaşması’nın halk üzerinde yarattığı ağır etkileri kullanarak 1933 yılında resmen iktidarı ele geçirdi. 

    Hiç vakit kaybetmeden antisemitist görüşleri devlet kademesine uyarlayıp yüksek görevlerde bulunan bütün Yahudileri kovdu. Toplum nezdinde onlarla görüşülmesini, evlenilmesini ve alışveriş yapılmasını yasakladı. Nürnberg Yasaları’nı çıkartarak Yahudileri alt sınıf ilan etti. Bu sırada Naziler tarafından hem okullarda Hitler’in mükemmel(!) özellikleri ve antisemitist dersler öğretiliyor, hem de Yahudi nefretini körükleyen sinema filmleri ve belgeseller çekiliyordu. Aynı zamanda Yahudi vatandaşlarla birlikte Hitler’in muhalifleri de ufak tefek bahanelerle toplama kamplarına gönderilip gaz odalarında katlettirilecekti. Tek bir kişinin kitleleri bu denli etkileme gücünün bir sonucu olarak milyonlarca insan işkenceler vasıtasıyla öldürüldü. 

    Ari ırk olarak gördüğü Alman toplumunu istediği gibi şekillendirip dünyanın en büyük gücü olmayı hedefleyen Adolf Hitler, gerçekleştirdiği radikal ve acımasız uygulamaların ardından II.Dünya Savaşı’nda aldığı ağır yenilgi nedeniyle kafasına sıkarak intihar etti. Milyonlarca Yahudi’ye yaşattığı soykırım ise insanlık tarihine kara bir leke olarak geçti.

     

    Kaynak: 
    Anatolia TV, "Adolf Hitler Belgeseli"
    Caner Çakı, “Adolf Hitler'in Kült Lider İnşasında Kullanılan Propaganda Posterlerinin Göstergebilimsel Analizi”
    Caner Çakı, “Antisemitist Mitlerin İnşasında Nazi Propagandasının Rolü”


    Yorumlar (1)
    • Güzel bir yazı olmuş emeğine sağlık. Lakin Hitler'in Antisemitizm politikasıni ve bundan yola çıkarak yaratmaya çalıştığı Lebensraum düşüncesine de yer verebilirsiniz. Joseph Goeebbels,de unutulmamalıdır diye düşünüyorum.

      Yorum Bırakın

      Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.