Tanrım Keşke Bir Kuş Olsam

Tanrım Keşke Bir Kuş Olsam
  • 2
    1
    0
    0
  • Aynı dili konuştuğum insanları  anlayamazken şimdi kuşlarla birlikteydim. Ne oldu böyle bana ? Ne olacaktı şimdi ? Kalbimi hissediyorum; yalnızca kalbimi hissetmenin kötü yanlarını tattım, onu biliyorum. Yine mi acı çekeceğim ? 

    Arkadan yaşlı bir kuş yaklaştı. Sen bir kuş değilsin sen uzun kuyruklu dul kuşusun dedi. Çok korktum sesinden, yaşlı bir insan sesi gibiydi. Ama sesinin yumuşaklığını hissedince korkum geçti. 

     

    Ne oldu bana böyle? O da bir serçeydi. Seni anlıyorum ama diğerlerini anlamıyorum. Çünkü sen de benim gibisin dedi serçe. Sen de benim gibi yalnızsın. Çoğu zaman yalnız kalmak tercihindi belki; ama bu ikimize de çok zarar verdi.

    - Sen şimdi bir serçe misin ?

    -Evet bir serçeyim. 

    -Nasıl oldu bu ? Yani bunu kendimize nasıl yapabildik ?

    -Seni bilmem ama bu benim başıma gelen en güzel olay. Hayatımda ilk defa sevildiğimi hissediyorum. 

    -Nasıl oldu bu ?

    -Eğer dinlemek istersen anlatırım. Zaten burada birbirimizi dinlemekten başka ne yapabiliriz ki artık.

     

    Serçe  konuşmaya başladı:

     

    -Sıkıcı olan günlerimle bir anlaşma yapmıştık. Ne onlar beni üzecek ne de ben onları kıracaktım. Birbirimize zarar vermeden hayatlarımıza devam edecektik. Her şey evimin karşısındaki apartmana taşınan iki kadınla başladı.  Her akşam işten çıkınca, arkadaşlarımla bir iki bira içip evime dönerdim. İçimdeki mutsuzluğa son vermem gerektiğini biliyordum. Fakat en mutlu anımda bile, mutsuzluğu her dakikada hissetmek bana ağır geliyordu. Bu monoton hayatımla bir akşam arkadaşlarımın  yanına gitmedim. Beraber vakit geçirmek bazen benim için çok zor oluyordu.

     

    Çayımı yaptım. Yemek yapmak bana zor geldiği için balkonda kahvaltı hazırladım.  Kafamı sağa çevirdigimde onları gördüm. İki kadınla bir köpek... O kadar mutlulardı ki. 

     

    Mutluluğu bir an olsun bile hissetmek bana çok iyi gelmişti. Oturdum onları izlemeye başladım. Artık işten eve büyük bir heyecanla gelmeye başlıyordum. Sırf bu yüzden kız arkadaşımda ayrıldım. Tek nedeni biraz da olsa mutluluğu hissedebilmekti.  

    Hava soğuk da olsa, onlarla zaman geçirmek , onlar bunu bilmese bile, bu benim için çok güzel bir duyguydu.

    Her gece kumral saçlı kadın uyumadan köpeğinin başını öperdi.  Esmer tenli kadınsa her akşam köpeğiyle  sohbet ediyor, ona geçirdiği bir gününden bahsediyodu. Telefonundan bir şeyler göstererek;

    - Bak görüyor musun bugün buraya gittim diye laflardı. Onunla bir insanmış gibi konuştuktan sonra patilerini okşar, giderdi. 

     

    Balkondan odalarına geçince benim de mutluluk arama serüvenim biterdi.  Hayatıma dönerdim. O an birinin benim başımı sevgi dolu sözcüklerle  hiçbir zaman öpmediğini anımsadım. Zordu sevginin ve sevdanın eksikliğini duymak, onu insanın içinde tutup, o hatırayı beklemesi . Sevginin hiçbir türlüsünü içten hissedememek.

     

    Artık hayatımın tek güzel aktivitesi o küçük aile olmuştu. Aile olduklarına bile daha emin değildim fakat onlarla bağ kurmuştum. Her sabah pencerelerine kuş yemi koyarlardı. Sabahları kahvaltı yapmama sebep olan hatta belki de beni hayata bağlayan o iki kadın ve köpekleriydi.

     

    Bir gün işe gittiğimde arkadaşlarım Büyükada’ya  gitmek üzere plan yapmışlardı. Beni de davet ettiler. Bu kez ben de bu plana uymak istedim. Gece beni alacaklarını söylediler, hazırlandım, balkondan bana bakan köpeğe el salladım ve arkadaşlarımı beklemeye başladım. Bu kadar acı çekeceğimi hiç düşünmemiştim. Onlardan ilk ayrılışımdı.

     

    Arkadaşlarım geldi ve Büyükada’ya doğru yola çıktık. Beni hiç tanımayan insanların beni özlediklerini zannediyordum. Arabayı karşıda bıraktık. Ada’ya gitmek için vapura bindik.

    Adadaydık.  İlkin rakımızı içtik. Başımda hafif bir hoşluk oluştu, artık çakırkeyiftim. Arkadaşlarıma yaşadıklarımdan bahsettim. Benim sarhoş olduğumu düşündüler.  Oysa hiç bu kadar ayık olmamıştım. Aya Yorgi’ye gittik. O muhteşemlikten ne kadar etkilensem de aklım hep iki kadın ve onların köpeklerindeydi. İçimden onların beni özlediklerinin hayalini kuruyordum. Benimle zaman geçirdiklerini , hatta buraya onlarla geldiğimi bile düşünüyordum.

     

    En son arkadaşlarıma  biraz yalnız kalmak istediğimi söyledim ve Büyükada’nın en yüksek tepesine çıktım. Derin bir nefes aldım sessizliğe sesimi salarak bağırdım. Tanrım Keşke Bir Kuş Olsam!. 

     

    Hiçbir şey değişmedi. Orada durdum bir süre. Eve dönüş zamanı ön koltuğa geçtim. Arkadaşım, Hümeyra’dan "Canım Yanıyor "şarkısını açtı. Eve gidene kadar şarkıyı değiştirmelerine izin vermedim. Beni üzmediler zaten hiçbir zaman beni üzmezlerdi.  Eve varınca sıkı sıkı sarıldılar bana. Sanki veda eder gibiydiler.

    Yatağıma uzandım boylu boyunca. Balkona geçmek artık beni üzeceği için ayrılmak istedim bu duygudan.

     Sabahtı. Yatağım bana çok büyük geliyordu. İçime dünyaları alsam her şey bana küçüktü. Sınırsızlığa vuruyordum kendimi, artık bunu biliyordum. 

     

    Kalkıp duş almak istedim. Fakat artık kanatlarım vardı. O kadar mutlu olmuştum ki. Mutluluğun anlamının kanatlar olduğunu yeni öğreniyordum. Birkaç gün onları izledim. Birkaç arkadaşım dışında kimse beni merak edip evime gelmedi.  Kanatlarım vardı artık hayatımda.  İlk defa kendimi farklı hissetmek bana iyi geliyordu. Uçmaya çalışmam lazım dedim kendi kendime. Karşı balkona uçmayı denedim. İlk seferimde başardım. Yanlarına gittim. Beni tanıyormuşçasına su verdiler. Bir misafir gibi ağırlandım. Sonra gitmem gerektiğini anladım. Her sabah gün düşüne balkona, onlarlaydım. Beni sevdiler. Onlara gitmediğim zaman balkonda gelmemi beklediler. Bundan daha iyisini  düşünemezdi. Her sabah uyandığımda;

    - Tanrım iyi ki bir kuşum, diyorum. Ah, içimizdeki kuşları bir uçurabilsek.

     

    Resim :  René Magritte


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.