ATTİLÂ İLHAN 24-61 ŞİİR İNCELEMESİ

ATTİLÂ İLHAN 24-61 ŞİİR İNCELEMESİ
  • 1
    0
    0
    1
  • Şiire bu linkten ulaşabilirsiniz: https://www.ateslekarsilikveren.com/2015/03/24-61.html

    Attila İlhan, cumhuriyetin kuruluşuna şahit olan kuşaktandır. Onun şiirlerinde Kurtuluş Savaşı, Kuvayı Milliye ruhu sık sık geçer. 40’larda çıkan Garip, 50’lerde yavaş yavaş şiire hâkim olan İkinci Yeni arasında Attila İlhan, kendini yolunu, kendi kişilik özellikleriyle çizmiştir. İki şiir anlayışını kendi dergisinde (Mavi) çok sert eleştirmiş ve kendini o şairlerinden ayırmıştır. 

    Attila İlhan’ın ideolojik tutumu, şiirlerinin malzemesidir. Sosyalist Kemalist bir düşüngüyle dönemin siyasetini eleştirmekten de çekinmemiş ve başına türlü belalar açmıştır. Bu sebepten ötürü Paris’e gitmiş, siyasi faaliyetlere orada devam etmiştir. Kısacası, Attila İlhan sadece düşünsel düzeyde değil, fiili düzeyde de bir toplumcudur.

    24 – 61 şiiri bütün olarak Attila İlhan’a özgüdür. Bu şiirin, diğer şiirlerinden farklı olarak nesire benzeyen bir iç yapısı vardır. Şiir, düz bir konuşma şeklinde gidiyor. Şiir içerisinde adeta bir olay anlatılıyor ve olay, şairin doğduğu şehir İzmir’de geçiyor. Dizelerde oldukça kasvetli bir hava mevcuttur. Sanki kara bulutlar İzmir’in üzerinde tüm karanlığıyla gezinmektedir. Şiire asıl duyguyu katan, içeriğindeki gerilim ve korkudur. Mısraların başından sonuna kadar gerilim hissedilir. Karakterin ismi ve cinsiyeti bilinmemektedir. Bu gergin karakterin kaçamadığı bir korkuyla yüzleşmesi gerekmektedir. Karakter, seslendiği kişinin sanki yanındaymış gibi, onunla konuşuyor. Bilmediği bir şehirde, ona en yakın kişi olan Ahmed’le konuşuyor karakterimiz. “ahmed beni neden çağırdılar bilmiyorum” derken, bilinmezliğin getirdiği kaygıyla, kendisini çağıran kişilere karşı olan korku hissediliyor. Şiirin teması da bu doğrultuda devam ediyor. Karakter o kadar çaresiz bir durumda ki gittiği yerde ölümü olacakmış gibi konuşuyor: “sabaha dönemezsem telefon edersin / emniyet nöbetçi müdürlüğüne: 24 – 61.”

    Şiirin ikinci kıtasında, karakterimiz Ahmed’e bir miktar para bırakıyor ve Ferihan’a gitmesini söylüyor. Ona gelemeyeceğini, acele işi çıktığını söylemesini istiyor. Böylece bu sarsıcı şiirin içine aşk da giriyor. Karakterin Ahmed’in Ferihan’a karanfil götürmesini istemesi, aslında bir anlamın somutlamasıdır: ölüm. Fransa’da mor karanfil cenaze çiçeğidir. Attila İlhan’ın iki kez Fransa’ya gittiği malumdur. Bu çiçekten bu anlamı çıkarmak da makuldür. Karanfilin rengi belirtilmese de, okuyucunun zihninde beliren çağrışımlar bu anlamı zenginleştirir. Kimine göre aşkı, kimine göre tutkuyu çağrıştırabilir bu karanfiller.

    Buna göre, bir zamanlar var olan ve Attila İlhan’ın önderlik ettiği Mavicilerin şiir görüşüyle bir ilişki vardır. Şiir bütünüyle açık değil, derindir ve çağrışımlar bulundurur. Yoğun duygusallık hissedilir. Aynı zamanda söz sanatı da barındırır. Şairin sürekli “ahmed” diye tekrarlaması, tekrir söz sanatını kullanması, şiirin heyecanını ve gerginliğini tazelemiştir.

    İkinci kıtaya geri dönersek, “tarafımdan söyle turgut köpeğine yüz vermesin” diye bitiyor. Aralarındaki ilişkiye üçüncü bir şahsın dahil olduğunu öğreniyoruz. Attila İlhan’ın karamsarlıkla dolu aşk temasını hissediyoruz. 

    Üçüncü kıtaya gelince, bu kez bir kabullenemeyişe şahit oluyoruz. Karakter aslında neyden kaçtığını biliyor. Bizse sonlara doğru anlıyoruz. “birazdan kalkıp gideceğim namus belâsı” dizesinde, aslında başka bir memleketten İzmir’e kaçtığını ve orada da onu bulduklarını anlıyoruz. “Namus belâsı” kavramı çok açık bir kavram. Burada namus olarak görülenin ne olduğunu bilemiyoruz. Taşrada sıkça görülen namus kavgası mı, memleketin bir namus meselesi olması mı? Kimin namusu, ne oldu bilemiyoruz. Bir yeraltı örgütü mü, aşiret belâsı mı? Tamamen okurun yorumuna kalıyor. Karakterin panik havasıyla dediklerini sıkça tekrarlaması, okuru bu bilinmezin içine sürüklüyor. Şiiri de aynı panik havasıyla, ilk dizeden beri dedikleriyle bitiriyor. Ölümünü hissedercesine: “sabaha dönemezsem telefon edersin / emniyet nöbetçi müdürlüğüne: 24 – 61.”

    Nihayetinde şiir bitiyor. Karakterimiz öldü mü, Ahmed karanfilleri Ferihan’a ulaştırdı mı, bir giz olarak kalıyor. Biz, bu gizemli konuşmaya şahit olan üçüncü şahıs durumundayız. Yolda yürürken duyduğumuz bir konuşmaya kulak kabartmaya benzeyen bir durum. Şiiri de bu dikkat ve hayretle okudum.

    Karakteri analiz edecek olursam: Ben bu karakterin Attila İlhan’ın yabancı bir yüzü olduğunu düşünüyorum. Şiirde İlhan’ın dünyaya, memleketine yabancılaşmış hâlini sezdim. Belki de Paris’ten döndükten sonra hissettiklerinin karaktere bürünmesiyle oluşan bir şahıstır. Ne de olsa Paris, onun dimağında yeni fikirlerin oluşmasını sağlamış. İdeolojisinin temelini atmıştır. Sonuç olarak, bana Türkiye’ye döndüğünde hissettiği yabancılığı sezdirdi. Üstelik bu karakterin de başı tıpkı Attila İlhan gibi belâda. 

    24 – 61 çok derin anlamlar barındıran bir şiir, düzyazıyı andırması, gerginliği ve korkuyu hissettirmesiyle Ben Sana Mecburum’daki diğer şiirlerden farklıdır. Bu kez cesur bir adam yerine, kaçan ve korkan bir adamın kişisel dramını görüyoruz. Bütünüyle toplumcu yanına diyebileceğim son söz: 20. yüzyıl şiirinde Attila İlhan, memleketinin sorunlarına aymazlık etmeyen son şairlerden biridir.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.