Gözlerime baktı ve söyledi “Sanki lanetlenmiş gibiyim.” , “Şu koca dünyada her şeyin ters gitmesi için lanetlenmiş gibiyim. Her şey sürekli sarpa sarıyor ve ben onları durdurabilecek güce sahip değilim. Duruyorum öylece, sürekli aksini yapmaya çalışırken, başkaları için yaşar oluyorum. Sevmiyorum ve sevilmiyorum. Sanki ortadan kaybolsam kimse bunu anlamazdı, sanki herkes benimle ilgili her şeyi bir saniyeliğine aklında tutuyor ve ben sonra yok oluyorum. Kimsenin arkadaşlarıyla koyu bir sohbetinin ortasında aklına gelmiyorum. Sürekli kendimi suçluyorum ve daha sonra daha çok kendimi suçluyorum. Durmuyor kafamın içi ve her hareketim hatalı. En iyi halimde olmalıyım, bu çok sağlıksız, en iyi halimde olmalıyım! Bir ipin ucunda asılıyım ve ip çok inceldi. Hiçbir şeyden zevk almadığım gibi hiçbir şeyi de kendim için yapmıyorum, biri bana neden diye sorunca cevabım hiçbir zaman değişmiyor ‘Öylesine.’ Hayatımdaki her şey bir göz açıp kapayıncaya kadar geçmiş, ben göz açıp kapayıncaya kadar geçmişim. Hiçbir hatıramı doğru dürüst hatırlayamıyorum, en sevdiğim renk ne bilmiyorum, en sevdiğim ne demek onu da bilmiyorum. Depodaki boş çuval gibiyim, beş yıldızlı gözde otelin resepsiyonundaki çalışan gibiyim. Sürekli mutluyum ama hiçbir zaman keyfim yok. Gülmeye devam ediyorum, koşmaya devam ediyorum ve yaşamaya da öyle fakat öylesine. Öylesine, anlıyor musun?”
Kopan kolyenin boncuklarını toplarken yerden ekledim onun sözlerine “Sanki benden hoşlanmak çok kolay da beni sevmek çok zor. Herkes beni alkışlarken, yuhluyor da. Bu şovun en koyu taraftarıyım. Her yerden kovulmuş gibiyim, ben hep kovulmuş gibiydim. Ve sanki günün sonunda kimsenin aklıma gelmemesinin bedelini, kimsenin aklına gelmeyerek ödüyorum. Çuvala batıyor iğneler, batıyor iğneler derime ve bir kan çıkıyor fakat hissetmiyorum. Ne kadar çok denersem, kendimden o kadar uzaklaşıyorum. Beni tanımlayan her şeyden nefret ediyorum ve beni tanımlamayanlardan da. Sanki yüküm ben kendi sırtıma, taşı taşı bitmiyor. Ve çok yorulmuş olsam da söylemiyorum kimseye -söyleyemediğimden değil- gülümseyerek geçiştiriyorum ‘Dün gece pek uyuyamadım.’ Kanıyor derim ve daha çok, daha çok istiyorum. Sonu olduğundan değil, sonu olacağından değil. Bir anlamı olduğundan değil, bir anlamı olacağından değil. Anlıyor musun Deniz?”
Köşedeki boncuğu yerden alarak bana uzattı “Bu sabah neden uyandım bilmiyorum, dün neden uyumuştum hatırlamıyorum. İçimdeki boşluk o kadar büyüdü ki artık nerede başlar nerede biter bilmiyorum. Onu koymaya çalışıyorum oraya, şunu da ve ötekiyle berikini de. Dolmuyor içim, bitmiyor boşluk. Çünkü artık boşluk benim, yalnız bir parçam değil o, pek uzun zamandır. Yine de çığlık çığlığa bekliyorum birini, belki de birilerini, şu yaşımda. Önemli değil diyorum, cevap onlar değil diyorum, çok iyi biliyorum. Ama yine de bekliyorum. Neden mi? Bilmem, öylesine. Öylesine olamaz mı bir şeyler, elbet bilmem mi gerekir nedenini? Ondan mı kendime işkence edip duruyorum, gerçi ben onu da pek hissetmiyorum.”
Boncuğu aldım “Belki cevap odur, o kişi. Hayır, kendimden nefret ediyorum. Ve şimdi ondan da etmeliyim. Aslında çok da öyle edemem, yalan söylüyorum, söyledim ya hissedemiyorum. Bu adı verdim ama emin olamıyorum, ne kadar bakarsam bakayım çoğu zaman aynı görünüyor bana. Anlattığımda insanlar inanmıyor ama onlara yalan söylemiyorum, ben yalan söylemem pek insanlara, kendime söylediklerime nazaran. Hep aynı şarkı çalıyor kafamda, yıllar oldu susmadı ve ben bu şarkıdan bir türlü bıkmadım. Yarının farklı olacağına inandığım günler geride kaldı, birlerine anlatmak istediğim günler geride kaldı, sokaklar boyu yürüdüğüm günler geride kaldı. Ama işte umut bırakmıyor insanın yakasını -bazen- birden konuşurken biriyle içimden ben söylemeden anlasa keşke diyorum, ben anlardım kesin, gözümde büyüyor yaptıklarım oysa pek de öyle bir şey yapmadım. Ve bazen bilerek aşağıya yürüyorum belki de benim yarattığım tesadüfte karşılaşırız, göğe bakarız diye. Dün gece seslenip durdum ve sövüp durdum tanrıya duymadın, duymadı. Birinizden biri var olsa mutlaka duyardı.”
“Dün gece annem ölmüş.”
“Tüm gece sen bunları tesadüfen duy diye bekledim. Ve binlerce kez tekrar ettim.”
Merhaba Sevili Aysu.. Sessiz çığlıklarını duyabiliyorum. Eminim benim gibi başkaları da duyabiliyordur da görmek ,dokunmak, susturmak,o çığlıkları mutlu bir şarkıya dönüştürmek istemiyorlardır. Neden istemezler biliyor musun? Emin ol onların da çığlıkları var maskelerinin altında. İnsan başkalarında gördüğü ama görmemezlikten geldiği, anlamlaştıramadığı şeylerin tanımını önce kendine yapamadığından yabancılaşır kendine. Senin de söylediğin ama vazgeçtiğini hissettiğim umut iyi ki var ,hala var.Görmesini bilene