Oblomovluk terimi, ismini Gonçarov'un "Oblomov" isimli romanından alır. Köklü bir toprak sahibi ailenin mirasçısı olan Oblomov, üç yüz köylüsü olan çiftliğin yönetimini kahyaya bırakır ve köye bir daha hiç gitmez. Büyükşehirde okulu bitirir, küçük bir memuriyet görevi dener fakat memuriyete de uyum sağlayamadığı için bırakır. Küçük bir ev kiralayarak yaşlı uşağı ile yaşamaya başlar. Ama giderek yaşamdan kopar, insanlardan uzaklaşır, sosyal etkinliklere katılmaz, hiçbir şey yapmaz olur. Aslında “tembel” bir insan değildir ama giderek bilinçli bir tembellik, seçilmiş bir uyuşukluğu yaşam tarzı olarak benimser. Hiçbir şey yapmadan uyumak, her şeyi ertelemek, en basit işleri bile sonraya bırakmak Oblomov için normal hayatın bir seyri haline gelmiştir. Sürekli kafasında planlar yapar, her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünür. Yaptıkları, yapmadıkları, istekleri, hayalleri... Aslında her biri belirgindir, hepsinin farkındadır, hepsi için de bir planı vardır. Ama hiçbir planını uygulamaz, sadece düşünür durur. O artık ismiyle özdeşleşen bir hastalığın eline düşmüştür. Oblomovlaşmıştır.
Oblomovluk, bilinçli bir tembellik halidir. Bunu basit bir şekilde uyuşukluk ile açıklamak doğru olmaz. Oblomovluk, uyuşukluğun aksine fazla uyanıklık, her şeyin farkında olma, tüm bu farkındalık ve dolayısıyla sonunu gördüğü yolda ilerlemek istememenin getirdiği bir tükenmişlik ve kendini gerçekleştirememeyi beraberinde getiren bir varoluş trajedisidir. Bu tükenmişlik kişinin hayatında öylesine yer eder ki sosyal yaşamdan uzaklaşmayı, toplumsal hayata ayak uyduramamayı beraberinde getirir. Kişi tamamen bilinçli bir şekilde kendini toplumdan soyutlar ve kendine yarattığı küçük dünyasında ölüme eş bir uyuşukluk haliyle günlerini doldurmaya devam eder.
Oblomovlar, içinde yaşadıkları toplumdan, hayatın kendilerine sunduklarından, dayatılan düzenin bir parçası olmak zorunda bırakılmaktan sürekli şikayet ederler. Elbette ki kimse kendisine sunulan hayatı kabul etmek zorunda değildir. Toplumun bir parçası olan birçok kişinin aynı konuda memnuniyetsizlikleri vardır. Fakat, sağlıklı bireyler imkanları dahilinde hayat şartlarını şekillendirmek için planlar yapar ve uygulamaya koymaya çalışırlar. Oblomovlar ise, harekete geçmeden şikayetlerini ve memnuniyetsizliklerini sürdürmeye devam ederler. Kendilerine şikayet ettikleri bu durumu nasıl değiştirmek gerektiği konusunda bir soru yöneltiğinde, verebilecekleri bir cevapları yoktur. Önerilen çözüm yollarını ise mantıksız bularak ani bir şekilde savuştururlar. Kendi ürettikleri bir çözüm varsa dahi, bunu hayata geçirme konusunda sürekli bir erteleyiş ve harekete geçmekten kaçma durumu söz konusudur. Bunun yanında kendilerini değiştirmek isteyen kişilere karşı da başkaldırı ve direniş göstermeye eğilimlidirler. Bir nevi, şikayet ettikleri yaşam tarzına tam bir itaat ve kabullenme iradesizliği hali hakimdir.
Her insanın üretkenliğinin düştüğü, kendini çıkmazda hissettiği, planlar üretip hangisini ne şekilde hayata geçireceği, nereden başlaması gerektiği konusunda düşünsel bir karmaşaya düştüğü dönemler olabilir. Bu yeni bir düzen yaratmak için ortaya çıkması gereken kuluçka evresidir ve son derece normal bir süreçtir. Oblomovlarda ise bunun aksine yoğun bir düşünme ve neredeyse yok denecek kadar az bir hareketlilik hali hakimdir. Şikayet ettikleri durumu istedikleri şekilde değiştirmek için çabalamak yerine, kendilerince durmadan çözümler üretme ve bu çözümler kendi kendilerine mucizevi bir şekilde hayata geçmedikleri için şikayet ettikleri hayatın ve düzenin bir parçası olmaya devam ederler. Düşünsel aktiviteyi, fiziksel durgunluk takip eder ve bu bir döngü halini alır. Bir adım ilere gidemediğini fark ettiklerinde ise geç kalmışlık hissi ile birlikte varlığını hissettiren bir korkunun pençesine düşerler. Başkalarının yaptıklarına kıskançlık derecesinde imrenirler, kendi hayatları ise gözlerine korkunç derecede anlamsız gelir. İçinde hiç fark edilmemiş ya da biraz kurcalanmış fakat hiçbiri sonuna kadar keşfedilmemiş birçok yetenek olduğu gerçeği suratlarına acı bir şekilde çarpar. İçinde bulundukları döngü, bu duygu ve düşüncelerle beraber yaşam tarzı haline getirildiği zaman varoluşsal bir krize döner.
Oblomovluk, patolojik olarak nitelendirilebilecek, bilimsel araştırmalar ışığında tanı kriterleri belirtilmiş ve literatüre geçmiş bir hastalık değildir. Kişilerin bu yaşam tarzını sürdürmekte ısrarlı oluşu genel olarak ahlaki gelişimlerinden kaynaklanır. Kişinin büyüdüğü çevrede özgürlük alanının olmaması, girişimciliğinin kısıtlanması ve özerkliğine izin verilmemesi, yetişkinlikte girişimcilikten kaçış olarak kendini gösterebilir. Kişiler "bir şey yapmaya" alışmadıkları için neyi yapıp yapmayacakları konusunda karmaşa yaşarlar. Oblomovluğun diğer nedenleri ise bunalım, kaygı, depresyon, travma, motivasyon eksikliği ve diğer psikolojik sorunlar olabilir.
Oblomovluğun bir hastalık olmaması, kişinin yaşam kalitesini ve işlevselliğini düşürmediği anlamına gelmez. Kişiler kendi kabuklarına çekilerek yarattıkları küçük dünyalarına sıkışıp kaldıkları için toplumsal hayatta yer edemez, sosyal ilişkilerini sağlıklı bir biçimde sürdüremez, görev ve sorumluluklarını yerine getiremezler. Düşünceleri, yapmak istedikleri, hayata geçiremediği planları ve korku duyguları okyanus gibi etraflarını sarmıştır ve kulaç atıp kıyıya çıkmak yerine durmayı tercih ettikleri için istemsizce dibe çekilirler. Hayaller ve faaliyetler birbirine zıt düştüğü için kişiler benliklerinin tersi yönünde davranırlar, topluma yabancılaştıkları gibi kendilerine de yabancılaşırlar. Bu çıkmazdan kurtulmak için en sağlıklısı, bir ruh sağlığı uzmanından yardım almaktır.
Tebrik ederim yine faydalı bir yazı 👌