Bu devir ki kırmış bacaklarımın onurunu; şimdi koşuyorum atlardan emin, koşuyorum nasıl da açım beyaza. Kefen bulsam atarım üstüne bu iştahsız bedeni, oysa daha doğacaktım ben. Tanrıya hesap soracak, veremediği hesaba yaslanacaktım yaşarken günahlarımı. Belki baba olacaktım daha, belki öksüz... Bir kuşun hürriyetine özenecektim vicdanımın dört duvarı arasında akşamları.
Ne güzel susuyorum kendimi. Tecrübeli bir katilin soğukkanlılığını taşıyorum içimi parçalarken fikirlerimle. O sıra mutluluk buğulu pencereme yanaşıp göz atıyor manasızlığıma, tanıdık birilerini görse girecek içeri. Ne tanıdığı be salak, senden kaç mezar var burada bilmez misin sanki! Kaç kere boğuldun derin sularımda, hâlâ ne arıyorsun penceremde dudağındaki tebessümle? Hâlâ ne arıyorsun bu dünyada? Kim lâyık senin kolların arasında uyumaya, yüzüne bakıp huzuru görmeye? İlle bağırmak mı gerek suratına?! Defolmak için yeterince dolmadı mı heyben aşağılamalarla? Uzaklaş penceremden! Ait olduğun yere, hiçliğe git. Gelme olur olmadık anlarda, senin düşmanınla ebediyim ben.
Yorum Bırakın