Susmaktan daha ahlaklı bir şey bırakmadılar bana. Olsun, ben güzel susarım baylar. Öyle ki, bununla avutabilirim hiçliğimi döven günleri. Çiçek sular, kestane pişirir ve hatta sizlere seslenirim bu susmakla ben. Duyarsınız beni, bilirim; ‘’ne güzel sustu’’ demezsiniz de, ‘’ne güzel anlatamadı derdini’’ dersiniz.
Bana kızıyorlar, sürekli ölümün adını yazıyorum diye bu kağıtlara. Kızsınlar… Bir seferinde para teklif etmişlerdi, artık ölümden bahsetmeyeyim diye. Ben de avucumdaki birkaç kuru üzümü rüşvet olarak takdim edip yaşamdan bahsetmemesini istemiştim. Ne biliyoruz baylar, bizler ne biliyoruz? Küçük bir çocuğun bağcık bağlamayı öğrendikten sonra artık her şeyi biliyormuşçasına kendinden emin şekilde kabarması gibi kabarmaktan öte ne biliyoruz? Yalnızca bir bilgiyle, bilmemekle bizler nereye gidiyoruz?
Son sevgilimi son kez öptüm o sokakta, yarına kadar son kez inandım bugün hiçbir şeye inanmamak gerektiğine ama hayır; üzgünüm, hayır… Son satırlarım değil bunlar. Ben yazmasam gözleriniz yazar bunca şeyi ömrünün saman kağıtlarına. Bunca ruh gurbeti yaşamışken ayaklarındaki pranga denen hasretle, istemeyin benden böyle saçma şeyler. Bırakın yazayım işte; bir bu var ruhuma benzeyen, bir bunu buldum susmaktan daha acısız.
Yorum Bırakın