Kadının Cesaret Işığı: Füruğ Ferruhzad

Kadının Cesaret Işığı: Füruğ Ferruhzad
  • 14
    0
    0
    2
  • Kadının Cesaret Işığı: Füruğ Ferruhzad

    Farsça ışık anlamına gelen adıyla, İran kadının hayatına ve sustuklarına ışık tutan bir kadın şair, yazar, oyuncu, yönetmen ve ressam… Acının her halini tattığı gibi sanatın her dalında ayrı ayrı meyve vermiştir Füruğ.

    Şah döneminde bir imkansızlık içinde doğmuş, İran’ın alışkın olmadığı, kimse tarafından kabul görmeyen tarzı, yaşantısı ve sözleriyle her zaman toplumun dışında kalan, kabul görmeyen bir kadın olmuştur. Hem yaşamında tattığı acılar hem toplum baskısına rağmen, aşktan ve kendinden vazgeçmeyen, her alanda kadının öncüsü olmayı kendine görev edinmiş ve gittikçe sesini daha da yükseltmiş idealist bir aşk kadını.

    İlk üç kitabının adı: EsirDuvar ve İsyan’ dır. Son kitabı İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına adlı eserini tamamlayamadan 13 Şubat 1962 yılında tam 33 yaşındayken bir trafik kazası sonucu ağır yaralanarak yaşama çok erken veda eder. 

    Ferruhzad şiirleri, İran toplumunda her zaman şiddetli tartışmalara yol açmıştır. Kadının arzusunu bastırmadığı ve dile getirdiği şiirleri çoğu zaman ‘’ahlaksız’’ olmakla suçlanır. Her şeye rağmen toplumda geri çekilmemiş, sinmemiş ve sesini hiçbir zaman alçaltmamıştır. Çok erken yaşta, daha söyleyemediği ve değiştiremediği onca gerçek varken dünyaya veda ettiğinde yalnızca kadının değil, toplumun da sesi olduğu şiirler, filmler ve belgeseller bırakır arkasında. 

    Adaletsizlik, insanların günlük yaşamda uğradığı haksızlıklar, yaşadığı travmalar, hastalıklar, ölümler çoğu zaman onun dizeleri ve kamerasında yer bulmuştur. İran gibi bir ülkede, yoğun bir baskıcı rejimin altında toplumun aynası olduğu ve düzensizliği eleştirmekten çekinmediği için müthiş bir cesaret örneğidir.

    ‘’Güvercinler gibi bağırıyoruz adalet için. Ama kimse duymuyor bizi.’’

    Ona göre ruhun cinsiyeti yoktur ve ağızdan çıkan, şiire dökülen her söz de kadın veya erkek fark etmeksizin bir ruhun yansımasıdır. Bir imgedir. ‘’Önemli olan üretilen eserin insan elinden çıkmış olması; bir kadına mı yoksa bir erkeğe mi ait olduğu değil. Bir şiir, belli bir seviyeye ulaştıktan sonra yaratıcısından ayrılır ve herkesten bağımsız, sadece kendi varoluşu üzerinden değerlendirilecek şekilde dünyaya karışır.’

    Hayatını yazarlık ve editörlük ile devam ettiren Füruğ 1958 yılında şiirlerine ve mektuplarına da sıklıkla konu olan İbrahim Gulistan ile tanışır ve sinemaya da adım atar. Sinemada oyunculuk, senaristlik, kameramanlık, yönetmen yardımcılığı ve film editörlüğü yapar. İbrahim Gulistan’ın film stüdyosunda çalışırken Tebriz’de bulunan cüzzamlılar ile ilgili kısa bir belgesel teklifi alır. Ve küçük bir ekiple beraber çekim hazırlıklarına başlanırKurgusuz olmasına rağmen film kısa sürede tamamlanır. 1962 yılında cüzzamlılar evinde çektiği bu filme ‘’Ev Karadır’’ ,‘’Hane siyahtır’’, ‘’The House is Black’’ adını verir. Bu filmi ile uluslararası bir beğeni kazanarak Batı Almanya Film Festivali’nde ''En İyi Belgesel'' ödülüne layık görülür. 

    Acı Çekmenin Tasviri: Ev Karadır

    ‘’Bu dünyada çirkinlik kıtlığı yok. Eğer insanlar ona gözlerini kapatırsa daha da çoğalır ama insan sorun çözücüdür. Bu ekranda çirkinliğin resmini, acı çekmenin tasvirini göreceksiniz ki önemsememek insafsızlık olur.’’ sözlerinin ardından tek gözünü kaybetmiş bir kadının ayna karşısında, sessizliğe hapsolmuş derin düşünceleriyle karşı karşıya kalırız.

     

    FilmFüruğ’un kendi sesi ve şiirleri ile kuvvetlenmiş; görüntülerin arka planında şiirler, dualar ve övgüler söz konusudur. Ekranda cüzzam hastalığına yakalanmış, yüzünün bir kısmını, gözünü, ellerini, ayaklarını kaybetmiş insanlar, çocuklar görünür. Küçük büyük, yaşlı genç kadın erkek çeşit çeşit insan ve hepsinin ortak çaresizliği: hastalıkları ve yoksullukları... Kamera her birine sırayla odaklanarak uzun uzun çeker, çoğu insanın bakmayı bile kaldıramayacağı sahneler sürekli tekrarlanır.  Arkada işittiğimiz ses cüzzamın kalıtsal değil yoksullukla yan yana bir hastalık olduğunu, hastalığa gösterilecek özenin yayılmayı durduracağını söyler. Kamera her bir hastayı derin derin incelerken, arka fonda Füruğ’un derin üzüntüsünü, Allah’a yakarışı, övgü ve şükürlerini işitiyoruz.

    ‘’Ah bir güvercin gibi kanatlarım olsaydı uçar ve huzurlu olurdum. Çünkü şiddeti ve kavgayı gördüm.’’ ‘’Dökülmüş su gibiyim ve ölüp gitmişler gibiyim.’’

    Kamera, yine ayna karşısında güzelliğinin yitip gidişini seyrederken, gözlerine sürme çeken  bir kadına çevrilir. Sahneye;

    ‘’Ah sen

    Beline kadar inen saçların dökülürken, 

    Kırmızı elbiseler giydiğin,

    Altından mücevherler taktığın zamanları hep unuttun. 

    Gözlerine sürme çekerdin 

    Hatırla; kendini boşu boşuna güzelleştirirdin.’’ dizeleri eşlik eder.

    Ve son olarak, okulda başlayan film, yine okulda biter.

    Öğretmen: Bize anne ve babamızı verdiği için Allah’a neden şükrederiz?

    Çocuk: Bilmiyorum, annem babam yok. 

    Öğretmen: Bana dört güzel şey söyle.

    Çocuk: Ay, güneş, çiçek, oyun.

    Öğretmen: Bana üç çirkin şey söyle.

    Çocuk: Eller, ayaklar, baş.

    Öğretmen: İçinde ev geçen bir cümle yaz.

    Çocuk: Ev karadır. خانه سیاه

     

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.