Akşam Şairi Ahmet Haşim'in En Güzel Şiirleri

Akşam Şairi Ahmet Haşim'in En Güzel Şiirleri
  • 14
    0
    0
    2
  •  

    Yakup Kadri'nin ''Ağzıyla değil, gözlerinin ucundan gülümser ve çekici bir hal alır Haşim'' dediği ancak kendisinin aynalara bakmaya bile tahammülü olmayan bir şair. ''Akşam şairi'', ''Kızıllığın şairi'', ''Yalnızlığın şairi'' olarak tanımladığımız ve hepimizin bir yerlerden aşina olduğu Ahmet Haşim tamamen umutsuzluğun ve karamsarlığın pençesinde büyümüş. Öyle ki şiirlerindeki yoğun kızıllık, gün batımı, güllerin soluşu, kuşların gün doğumuyla gelip güneşin batmasıyla birlikte göçüp gidişi bu yoğun duygu dünyasının dizelere yansımasıdır.


    ''Altın kulelerden yine kuşlar
    Tekrarını ömrün eder ilan.''

    ''Kuşlar mıdır onlar ki her akşam
    Âlemlerimizden sefer eyler?''


    Ahmet Haşim'in dünyayla ilk savaşı henüz altı yasındayken annesini kaybetmesiyle başlar. Bağdat'ta dünyaya gelmiş ve babasının görevi nedeniyle İstanbul'a gelmek zorunda kalan çocuk Haşim için Türkçe bilmediği bir yerde, yalnızlık ve daha da içine kapanma durumu kaçınılmaz olacaktır.
    Kendine has özellikleri olan Ahmet Haşim, yanağında büyükçe bir çıban izi olmasından dolayı kendini hiç beğenmez ve çok çirkin zanneder. Aynalara tükürecek kadar kendine tahammülü yoktur. Erken yaşta dökülen saçlarından mütevellit ''Kellik yalnızca benim başıma beladır.'' söylemlerinde bulunur. Ancak Haşim'in yalnızca ona yakından bakanların anlayabildiği ışığından zeka fışkıran koyu mavi gözleri vardır. Oldukça zeki biridir ve onu çekici yapan, güzelleştiren de budur. Fakat ne yazık ki kendisi asla bunu fark edemeyecek kadar karamsarlığa kapılmıştır çoktan. 
    İşte onun bu kendine zulüm dolu iç dünyası bize, hüznün yanında içinde derin manalar barındıran ve okuyanın damağında eşsiz bir tat bırakan dizeler bırakmıştır: 


    Bir Günün Sonunda Arzu

    Yorgun gözümün halkalarında
    Güller gibi fecr oldu nümayan,
    Güller gibi... sonsuz, iri güller
    Güller ki kamıştan daha nalan;
    Gün doğdu yazık arkalarında!
    Altın kulelerden yine kuşlar
    Tekrarını ömrün eder ilân.
    Kuşlar mıdır onlar ki her akşam
    Alemlerimizden sefer eyler?
    Akşam, yine akşam, yine akşam
    Bir sırma kemerdir suya baksam;
    Üstümde sema kavs-i mutalsam!
    Akşam, yine akşam, yine akşam
    Göllerde bu dem bir kamış olsam!

    Merdiven

    Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
    Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
    Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak

    Sular sarardı yüzün perde perde solmakta
    Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta

    Eğilmiş arza kanar muttasıl kanar güller
    Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller
    Sular mı yandı neden tunca benziyor mermer

    Bu bir lisân-ı hafidir ki ruha dolmakta
    Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta

    Karanfil

    Yarin dudağından getirilmiş
    Bir katre alevdir bu karanfil,
    Gönlüm acısından bunu bildi!

    Düştükçe vurulmuş gibi, yer yer
    Kızgın kokusundan kelebekler;
    Gönlüm ona pervane kesildi.

    Bülbül 

    Bir gamlı hazânın seherinde
    Isrâra ne hâcet yine bülbül?
    Bil, kalbimizin bahçelerinde
    Cân verdi senin söylediğin gül!

    Savrulmada gül şimdi havâda,
    Gün doğmada bir başka ziyâda...

    Karanlık

    Aşkın bu karanlık gecesinde
    Bülbül yine vahşi müterennim
    Mecnûn'u terk etti mi Leylâ?
    Vahşî sesi firkat sesi sandım.

    Aşkın bu karanlık gecesinde,
    Hicrânımı duydum, seni andım,
    Firkatzede bülbül gibi yandım.

    Şafakta

    Dönsek mi bu aşkın şafağından
    Gitsek mi ekaalîm-i leyâle?
    Bizden daha evvel erişenler
    Ağlar bugün evvelki hayâle.

    Dönmek mi? Ne mümkün geri dönmek
    Düştüyse gönüller bu melâle?
    Bir eldir ufuklardan uzanmış
    Zulmet bizi çekmekte visale...

    Bir Yaz Gecesi Rüyası

    İşveyle, fısıltıyla, gülüşle,
    Olmuş şeb-i sevdâ yine bî-hâb
    Oklar gibi saplanmada kalbe,
    Düştükçe semâdan yere meh-tâb...

    Bûseyle kilitlenmiş ağızlar
    Gözler neler eyler, neler işrâb;
    Uçmakta bu âteşli havâda
    Vuslat demi bir kuş gibi bî-tâb...

    Bahçe

    Bir Acem bahçesi, bir seccade
    Dolduran havzı ateşten bade.
    Ne kadar gamlı bu akşam vakti
    Bakışın benzemiyor mutade.

    Gök yeşil, yer sarı, mercan dallar
    Dalmış üstündeki kuşlar yâda.
    Bize bir zevk-i tahattur kaldı
    Bu sönen, gölgelenen dünyada.

    Sonbahar

    Bir taraf bahce, bir tarafta dere
    Gel uzan sevgilim benimle yere
    Suyu yakuta döndüren bu hazan
    Bizi gark eyliyor düsüncelere.

    Seher

    Ağaçların seheri zirvesinde titreşiyor
    Tuyûr-ı fâniye-i âlem-i tahayyül ü hâb.
    Semâyı kaplayacak, şimdi, gâzeler gibi nûr
    Zavallılar kalacaklar esir-i ufk-ı türâb.

    Ve onların gözü eyler nücûm-ı fecre itâb
    Ve onların sesi eyler «nihayet»i işrâb...


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.