En İyi Erkek Oyuncu Oscar'ı mı geliyor? Tick, tick... BOOM! İncelemesi

En İyi Erkek Oyuncu Oscar'ı mı geliyor? Tick, tick... BOOM! İncelemesi
  • 2
    1
    0
    0
  • Tick, tick... BOOM!

    6/10

    90'larda ölümünden sonra popüler olmuş müzikal bestecisi Jonathan Larson'un hayatının bir kısmı anlatılan film. Hamilton adlı tiyatro sahnesinde geçen , Alexander Hamilton'un biyografisinin anlatıldığı filmin yönetmeni Lin-Manuel Miranda 2. denemesini biyografik/otobiyografik kurgu ile anlatıyor. Hem filmin karakterimizin yaşantısını anlatması , hem de karakterin kendi müzikalinde kendi serüvenini anlatması güzel seçimlerden.

    Jonathan Larson gençlikten olgunluk dönemine geçiş zamanında müzikle çok haşır neşir olan fakat sanata hala bir şey katamamış , SoHo kentinde bir kafede garson olarak çalışan kedisiyle yaşayan meteliksiz bir arkadaşımız. Uzun süredir kafasını kurcalayan müzikalini 30 yaşına basmadan bitirmeye karar verir. Zorlu süreçlerden geçip müzikaline önemli bir yol kat ettiren karakterimiz son şarkısını yazmaya başlamadan mecazi anlamda bir zaman boşluğuna girer. Arkadaşının
    cinsel hastalığı , yapımcı ve menajer işlerinin stresi , sevgilisinin şehir dışına gitme fikiri , parasızlığı yüzünden istemediği işlerde bulunması gibi durumlar şarkısını yazmayı zorlaştıran şeylere dönüşür. Bu dönemde kişilerle ilişkiler zor durumlara girer ve sadece müzikal düşünülmeye değer görülür. Pişmanlıklar daha sonradan anlaşılıcaktır. Bu bulunduğu durumdan kendisini çok geç kaldığı korkusu mu yoksa müzik sevgisi mi kurtaracak? Sorular çok önemli.

    Yönetmenimizin 2. deneyimi olması bazı yerlerde amatörlüğünü gösteriyor. Yeni denenmiş bir müzikal sahneleri göremiyoruz maalesef hatta daha çok müzikallerde klasikleşmiş basit dans-insan etkileşimleri çok fazla.  CGI kullanımı konusunda biraz cringe olduğum sahneler de var doğrusu , fakat geliştirilemeyecek şeyler değil. Müziklerde sessel bir sıkıntı yok , sadece eğlenceli ve alakalı konuları olmalarına rağmen filme bağlayan türden değiller. Ekrana boş boş bakıp iyiymiş diyip geçilecek türden. Oysaki kendi fikrimce Inside Llewyn Davis gibi filmlerde verdiği duyguları alabiliyordun. Geleceğin anlatıldığı bölümleri daha keyifli bulduğumu söyleyebilirim.

    Karakterimiz Andrew Garfield'ın oyunculuğuyla güzel bir bütün içinde duruyor. Sinema severler olarak biz abartılı oyunculukları çok severiz. Fakat bu abartının dozajını kaçıran bir Andrew Garfield gördüm. Belki de müzikal oyunculuk bunu gerektiriyordur bilemiyorum . Her ne kadar bu biyografi için güzel bir cast seçimi olsa da daha güzel bir yönetmen-oyuncu ilişkisiyle daha doğal ve eğlenceli hale gelecek bir oyunculuk görebilirdik. Bunun dışında benim birçok biyografi filminden sonra ''Kimmiş bu lan?'' diyip film başrollerini internetten araştırma geleneğimi bu filmdeki karakterimizle karşılayamadım. Kendisinin hayatını da böylelikle dolaylı yoldan çok merak etmedim şahsen.

    Ben bu filmi eğlenceli bir Holywood filmi olarak değerlendirdim. Boş vaktiniz varsa dramatik , depresif türde bir şey izlemek istemiyorsanız , müzikle aranız iyiyse bu filme bakabilirsiniz. Bu filmden daha çok aynı yönetmenin ilk filmi Hamilton'ı daha çok öneririm. Şimdiden iyi seyirler ve iyi okumalar.

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.