bir şeyler var edebilmek için verdiğimiz tüm emekleri bir yerlere saklayıp gitmek, ne güzel olurdu. bir durumun sakinliğinde kaybolmak ve bizi esir almasına izin vermek, ne kolay olurdu.
şehrin bu kadar içindeyken zamansız yaşamayı özlüyor insan. o kadar uzak bir düşünceki bu, yalnızca bir fotoğraf makinesinden bakabiliyoruz o anlara. şimdiki ben, o anın içindeki beni hep kıskanıyor. geçmiş günlerin ardından gitmek yerine, onlardan oldukça uzak bir yere savrulmak çok garip. tıpkı hiç yaşanmamış gibi. oysa bizi o anların var ettiğinin de bilincindeyiz.
dünyanın tüm güzelliklere karşılık siz de bıraktığı yaralara teker teker isimler veriyorsunuz önce. sonra o yaralara alışıyorsunuz. eğer çok şanslıysanız hepsi geçip gidiyor. daha önce hiç canınızı yakmamışlar gibi. peki, tüm yaşantıların geçip gittiğine ve artık rahata erdiğinize kim inandırabilir sizi?
ayaklardan başlayıp omuzlara kadar binmiş bir yükün ağırlığı altında, ezilerek verilen onlarca savaşın boşa çıkması gibi, acı bir kırgınlık. kaybedecek hiçbir şeyinizin olmaması gibi değil de, aslında hiçbir yere ait olmamışsınız gibi bir şaşkınlık. ifadede basit, anın içindeyken boğan.
gün boyunca taktığım gözlükleri gün sonunda çıkardığım anlarda içselleştirebiliyorum bazı şeyleri. o an öncesinde en çok kendime yabancıyım ve kendimden uzağım. sonunda bir yerlere ulaşabilmiş olmanın yorgunluğuyla koyuyorum başımı yastığa. fakat bazı zamanlar oluyor ki, yürüdüğümüz bu yolda ben defalarca başa dönmek zorunda kalıyorum. hatalarım ve kızgınlıklarım benden çok daha büyük. hepsine karşı derin bir bağlılık hissediyorum. sanırım insan oluyorum.
bir zamanlar beni yerle bir eden şeyler, şimdi küçük bir sızı bile değil. ya da en azından zaman geçtikçe öyle olacak. bu sebepten dolayı her şeyi çöp hâline getiriyorum, herkesi yaralıyorum. sınırı geçemeyecek kadar güçsüz, geri dönemeyecek kadar da pişmanım. insan; kulaç atmayı öğrendiği denizlerde boğulabilir mi?
her şeyi anlatmak istiyorum. herkes beni anlasın istiyorum. buna rağmen kime tutunsam harabeye çeviriyorum. biri bana tutunacak olduğunda da güçsüzüm, diyemiyorum.
içimde bir sürü şey var ve nereye koyacağımı bilemiyorum. bu aralar her şey dağınık ve bense oturup izliyorum. ne ayağa kalkmaya mecalim var ne de bir şeyleri düzeltmeye. canım çok sıkkın, havalar boğucu ve hayat gitmiyor. kıyısına kadar geldiğim tüm mümkünlerin beni teker teker acıtmasına karşı koyamıyorum. şimdi kendimi bir apartman boşluğuna bırakmış gibiyim. nereye savrulacağımı veya nereye düşeceğimi bilmiyorum. işler yolunda gitmiyor.
Yorum Bırakın