Yazar,neredeyse bir senedir yalnızca son bir kaç sayfasını toparlamaya çalıştığı romanının başında gecenin bir yarısı bir şey karalıyordu yine. Önce istediği gibi olmadığı için hayal kırıklığı belirdi yüzünde bakışları yazdığı satırlar üzerindeyken..Sonra da eliyle top haline getirip masanın üstüne fırlattı sayfalardan birini.Hafif sinirli bir halde pek de konforlu sayılmayan sandalyenin arkalığına sırtını dayadığında sırtının tutulduğunu fark edip yüzünü ekşitti.Ağır haraketlerle ayağa kalktı, gerindi. Önündeki ayların emeği olan romanının sayfalarına baktı. Sarı ışık veren masa lambasının altında kelimlerin altın mürekkeple yazılmış gibi parladığına şahit oldu.Sonra gözü sağ taraftaki buruşturulup atılmış kağıt yığınına ve boş beyaz kağıtlara kaydı. Yüzüne, yılların vermiş olduğu yorgunluğun eseri olan kırışıkların ve fos bıyığının arkasına, bir gülümseme oturttu. Eğreti durmayan hatta dikkatli bakan birinin sigaradan sapsarı olan dişlerini dahi görebileceği sahici bir gülümsemeydi bu.
Aylardır uğraşıp da hâlâ bitiremediği bir romanı olan bu yazar ne diye bu kadar sahici gülümsüyordu ki?
Açıkçası kendisi alaycı herifin tekiydi, belli ki aklında kendiyle alakalı birtakım espiriler yapıp onlara gülüyordu.
Masasının ucundaki paketinden bir sigara aldı, yaktı. Gecenin bir yarısı yakılan bu sigaranın dumanı ve beraberinde kokusu birazdan bütün odayı saracak, oradan koridora yayılacak ve yaşlı, aksi bir herif olan eski bir konaktan bozma olan bu otelin sahibi Pablo birazdan kapıya gelip adeta yumruklayacak, rum aksanıyla "Sigara yasak kaç kere dedik balkona çık diye yazar bey" mavalını okuyacaktı. Bunları düşünüp alelacele balkon kapısına yöneldi yazar. Kapıyı açtığından yüzünü ekim ayının henüz yeni kendini göstermeye başlayan gece ayazı ısırdı. Oralı olmadı, balkon demirlerine ilerleyip ellerini soğuk, küflenmiş metalin üzerine koydu. Sigarası bitmeye yakın gözüne sokak lambasının komşu bahçede aydınlattığı sarmaşık güller takıldı. Nasıl olmuşsa kırmızı ve beyaz güller birbirlerine dolanmışlardı. Saflığın ve güzelliğin bir arada bulunduğu bu sarmaşık herkesin aradığı ancak pek az kişinin bulabildiği bir kadın gibi parlıyordu gecenin içinde.
"Asaletin dayanılamaz çekiciliği.."diye mırıldandı yazar.
Sonra gözlerinde bi parlama berildi, alelacele içeri girip içinde onlarca sigara izmaritinin bulunduğu küllüğe yöneldi, oraya bi yere elindekini de iliştirdi.Sonra masanın başına geçip afiyetle yazdı.. Bir sayfa, iki sayfa,üç sayfa..
Sabahın ilk ışıkları kendini belli edip de sokak lambaları bir bir sönene kadar yazdı.
Sonra yazdıkları elinde, yatağına yattı.
Okudu okudu.. Bir şeyler yazdı kağıdın ucuna bucağına, bi yerlerin altını, bir diğerlerinin üstünü çizdi..
Sonra gözkapakları ağırlaşıp uykuya yenik düştü..
Saat sabahın 9'u..
Pablo'nun kapıyı yumruklamasıyla uyandı, saat akşamın 5'i: "Yazar bey, bu ayın parasını da ödemedin!"
Yazarın sesi uykulu ama capcanlı:"Borcum olsun Pablo! Bu kitap bi yayınlansın, iki katını vereceğim, söz!"
Pablo bir şey demeden ayaklarını sürüyerek uzaklaşırken, mırıldandı:"Üç aydır kitabı bitince ödeyecek, aylak herif! SSK'lı bir işe gir desek 'yazarım ben' diye çıkışır. Yazdığı da aşk olsa, ancak felsefe yapıyor, sonra `kitabımı basmıyorlar!` basmazlar tabii!"
Yorum Bırakın