ağlamaktan gözlerimin kanlandığı o pazar günü yitirmiştim seni bu şehirde...
bu kadar tanıdık bir insan ancak bu kadar uzaktan, ilgisiz bakabilirdi gözyaşlarıma..
bilmesem özünü derdim ki: kalpsiz bu adam..
bildiğim için kalbini, seni, nasıl kırılgan bir insan olduğunu.. tahmin edebiliyordum, gözlerinin ağlamaktan değil belki ama kalbinin acımaktan,kırılmaktan kanlandığını..
beni bilirsin sen, kimselere eyvallahım yoktur..
bilirsin.. ama bi tek o gün tanıyamamışsındır beni o kadar eminim ki..
ama eğer senin şaşkın ve arada kalmış bakışlarına aldırmadan o kimseye eğmediğim lüzumsuz dik başımı dayamasaydım ütüsüz gömleğinin göğsüne belki bir hikayenin sonuna daha 'elvedasız' tanık olacaktı o tren garı..
başımı dayadığım yerden kalbinin atmasını duydum, burnuma geldi parfümünün kokusu ve yıllardır değiştirmediğin tütünün..
kalbim bir başka attı, sanki bir daha hiç atmayacakmış gibi..
belki sen de öyle güzel -ama bilinenin ötesinde bambaşka bi güzellikte güzel- hissetmişsindir bizi..
belki sen de dünyanın en güzel ezgisini dilinin ucunda hissetmişsindir ama yalnızca gözlerinden akmasıyla dile getirebilmişsindir hissettiklerini..
sen belli etmediğini sanmıştın, biliyordum..
ben ilk ge son kez o gün senin ağladığına tanık olmuştum. geç kalmıştık işte..
ben sana geç yaslamıştım kalbimi,
sen bana geç bahşetmiştin gözyaşlarını..
ancak, ne olursa olsun gitmeliydin, biliyordum, biliyorduk..
birimiz birimize tek bir kelime söylese asla bırakamayacaktık birbirimizi..
ve gözlerim yaşalarla dolu ayrıldığımda koynundan alelacele başıma bir öpücük kondurup gitmeseydin koşar adımlarla vagonuna bir daha asla gidemeyecektin, onu da biliyorduk..
trenin o kara camlı, tozlu penceresinden bir sürü insanın yanında bir elmas gibi parlayan sen, bana..
ve ağlamaktan ayakta duramayacak kadar bitap düşmüş, her görenin içinden 'zavallı kız' diye geçirdiği ben, sana bakarken dakikalar uçuştu birbirini kovalayan güvercinler misali..
bu bize kaderin son oyunuydu...
oysa gitmese o tren ve bıraksalar beni, seni, bizi.. yemeden içmeden uyumadan öylece dururdum orada ölene kadar.. yemin ederim..
ancak nihai sona ulaşmıştı hikayemiz..
vakti gelmişti vakitsiz vedamızın..
düdükleri çalınmış, kapıları kapanmış, mendilleri sallanmıştı..
peronların sonuna kadar takip etmiştim o treni..
seni bir kaç saniye daha gördüğümü kâr saymış, koştukça ağlamış ağladıkça koşmuştum..
trenin hızlanıp peronların bittiği yerde hikayemiz de bitmişti..
ama..
bence biz oradayız hâlâ... o garda..
sarıldığımız yerdeyiz, o peronda..
senin yıllar önceki bıçkın delikanlı halin..
ütüsüz gömleğin, yeşil parkan, tütün kokun..
ve benim yıllar önceki toy genç kız halim..
upuzun sarı saçlarım, kenarları sürfileli mavi kısa elbisem..
yıllar geçiyor, zaman değişiyor..
bi' tek biz aynı kalıyoruz, tamamlanamıyoruz..
ve bi' tek bizim kavuşmamıza şahit olamıyor o tren garı..
Yorum Bırakın