Sinema 1960’larda toplumsal olaylardan dolayı büyük bir değişime girmişti. Klasik “Hollywood” filmlerinden oldukça farklı yapımlar ortaya çıkmıştı. Stanley Kubrick, Arthur Penn, Alfred Hitchcock, Sergio Leone o dönemin öncüleriydi. 1970’lerde ise Steven Spielberg, George Lucas, Martin Scorsese gibi büyük yönetmenler ortaya çıkmış. Ses getiren filmler yapmaya başlamışlardır. 1980’lerde sinema, bağımsız yönetmenlerle giderek zenginleşti. Coen Kardeşler, Spike Lee, David Lynch gibi yönetmenler sinemayı giderek güçlendirmişlerdir.
90’larda ise tüm bu süreçlerin toplamı olarak sinemaya yansımıştır. Bu 10 senelik süreçte çıkan filmler sinemanın kültleşmiş eserleridir. Büyük ve başarılı yönetmenlerin belki de en iyi filmlerini ortaya çıkardıkları yıllardır. Yönetmenler filmlerini şirketlere bağlı kalmadan özgürce ve özgün bir biçimde yapıyorlardı. Günümüzde olduğu gibi yönetmenlerin derdi gişede para kazanmak değildi. 1999 yılı ise bu filmlerin bir araya geldiği özel bir yıldır. Ancak 1999’dan önce çıkmış filmleri de göz ardı edemeyiz. Dedik ya, sinema üstüne koyarak ilerleyen bir sanattır. 1999 yılına kadar çıkmış filmler sayesinde 1999 senesindeki filmler bu kadar özel olmuştur.
1999 senesinde çıkmış filmleri tek tek açıklamaya kalksam, benim için yazıyı yazmak, sizin için de okumak günlerinizi alabilir. O yüzden şöyle kısaca bir bakalım.
1) Matrix
Matrixi 4.filmi saymadan 3 filmi tek bir film olarak ele almak gerekir. Matrix sayesinde sinemada dövüş koreografileri, çekim stilleri değişmiştir. İşlediği konu ile sinemada “Simülasyonun içinde miyiz?”, “Bu hayat benim hayatım mı?” gibi felsefik sorular soran filmlere öncülük etmiştir.
2) Fight Club (Dövüş Kulübü)
Adından dolayı ilk başta “dövüş” filmi zannetmemize rağmen filmi izlemeye başladığımızda yönetmen David Fincher adeta ön yargılarımıza tokat atmaya başlıyor. Belki de sinemanın en özgün, en yaratıcı filmidir. Sinemada “psikolojik, saykodelik” filmler silsilesini başlatan filmlerin öncüsüdür. Replikleriyle, verdiği mesajla hepimizde derin izler bırakmıştır
3) The Sixth Sense (Altıncı His)
Yönetmen Night Shyamalan’in belki de tek en iyi filmidir. Bu filmden sonra gerçekten çok kötü filmler çekti. İngilizce’de “twist”, Türkçe’de “sürpriz sonlu” denilen filmlerin en yoğun hissedildiği, 2000’lerdeki “twist” filmlerine öncülük eden yapımdır.
4) Green Mile (Yeşil Yol)
Stephen King’in aynı adlı romanından uyarlanan filmdir. 1999 senesinin en sarsıcı ve sert filmlerinden. Sarsıcı hikayesi Tom Hanks’in ve Michael Clarke Duncan’ın oyunculuğu ile birleşince duygularınızı en üst perdeden yaşamanızı sağlıyor. En duygusuz insanı bile yoğun bir duygu boşalımı yaşatacak türden bir yapımdır.
5) American Beatuy (Amerikan Güzeli)
5 Oscarlı, 1999 senesinin en gerçekçi filmidir. Bizde “orta direk” diye geçen aile yapısının yaşadığı krizleri, sorunlarını anlatıyor. O dönemlerde politik olarak sıklıkla gündeme gelen “Rüya Ülke” olan Amerika’nın aslında öyle olmadığını gösteriyor.
6) Eyes Wild Shut (Gözleri Tamamen Kapalı)
Stanley Kubrick’in son ve (bana göre) en iyi filmidir. Diğer filmlerine kötü demiyorum. Hepsi sinemanın kült eserleridir. Ancak bu film sayesinde Kubrick neden gerilim üstadı olduğunu bize gösteriyor. Her sekansı bir sanat eseri olan, her sahnesinde bizi koltuğa mıhlayan bir yapımdır.
7) The Insider (Köstebek)
Heat gibi harika filmle çıkış yapan Michael Mann filmidir. Al Pacino’nun harika oyunculuğuna Russell Crowe’da eşlik edince ortaya harika bir film çıkıyor. “Köstebek” tarzı filmlerin öncüsü niteliğinde olan film Martin Scorsese’nin The Departed filmine esin kaynağı diyebiliriz.
8) The Hurricane (Onaltıncı Raund)
Boksör Rubin “Hurricane” Carter’ın haksız yere hapse atılmasını anlatan filmdir. Rubin Carter’ın hikayesini buradan bakabilirsiniz. Benim için ayrı bir yeri olan bu film Bob Dylan’ın Hurricane adlı şarkısında olduğu gibi hem ırkçılığa karşı protesto olmasının yanı sıra tarihi bir doküman niteliğindedir.
Bahsedemediğimiz ama mutlaka izlenmesi gereken ’99 filmleri ise “Being John Malkovich, The Mummy, Boys Don’t Cry, Magnolia, Dogma” olarak sıralayabiliriz. Çoğu sinema otoriterlerine göre sinemanın asıl altın yılı 1994’dür. Bunun sebebi ise sinema tarihinin en iyi filmi olarak görülen The Shawshank Redemption olmasıdır. 1994 sinemasına da başka zaman göz atarız. Eklemeyi unuttuğum filmler var ise yorumlara yazabilirsiniz.
Yorum Bırakın