Sevgili okur, Merhabalar...
Bu içerikte çok değerli bir isim, 31 Mayıs 2020 tarihinde kaybettiğimiz ancak akıllarımızdan asla silinmeyen o isim Oruç Aruoba bizlere eşlik edecek.
Düşüncelerle duyguların birleşemediği o araf noktasında Oruç Aruoba sözlerinin bir köprü olduğunu düşünürüm hep, bizlere tercüman olan bu dil ve kazandırdığı birçok şey için onu bu içerikte biraz da olsa anmak istedim.
Şiirle, edebiyatla, kitaplarla ve huzurla kalınız sevgili okur...
Saygılar, iyi okumlar dilerim...
Oruç Aruoba : (14 Temmuz 1948 — 31 Mayıs 2020), Türk yazar, şair, akademisyen ve felsefeci.
1948 yılında Karamürsel'de doğdu. TED Ankara Koleji'ni bitirdikten sonra Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü'nde lisans ve yüksek lisansını tamamladı. Yine Hacettepe Üniversitesi'nde çalışmalarına devam ederek felsefe bilim uzmanı oldu. 1972 ve 1983 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak görev yaparken felsefe bölümünde doktorasını tamamladı. Bu süreçte, Almanya'da Tübingen Üniversitesi'nde felsefe semineri üyeliği ve 1981 yılında Victoria Üniversitesi (Wellington) (Yeni Zelanda) konuk öğretim üyeliğinde bulundu. Kırmızı Dergisi gibi çeşitli basın organlarında yayın yönetmenliği, yayın kurulu üyeliği ve yayın danışmanlığı yaptı. Birçok dergide yazı ve çevirileri yayınlandı.
Eserleri:
Yazarın eserleri Metis Yayınları ve Yapı Kredi Yayınları tarafından basılmıştır.
Tümceler, Bir Yerlerden Bir Zamanlar, 1990, Metis Yayınları, ISBN 9753420315
De ki İşte, 1990, Metis Yayınları, ISBN 9757650498
Yürüme, 1992, Metis Yayınları, ISBN 9753420099
Hani, 1993, Metis Yayınları, ISBN 9753420854
Ol/An, 1994, şiir, Metis Yayınları, ISBN 9789753425117
Kesik Esin/tiler, 1994, şiir, Metis Yayınları, ISBN 9789753425100
Geç Gelen Ağıtlar, 1994, şiir, Metis Yayınları, ISBN 9789753425094
Sayıklamalar, 1994, şiir, Metis Yayınları, ISBN 9789753425124
Uzak, 1995, Metis Yayınları, ISBN 9753420919
Yakın, 1997,Metis Yayınları, ISBN 9789753421522
Ne Ki Hiç, 1997, haikular, Varlık Yayınları, ISBN 975434177X
İle, 1998, Metis Yayınları, ISBN 9753422458
Çengelköy Defteri, 2001, Metis Yayınları, ISBN 9753423241
Zilif, 2002, Sel Yayıncılık, ISBN 9789755701547
Olmayalı, 2003, Metis Yayınları, ISBN 9789753424233
Doğançay'ın Çınarları, 2004, şiir, Metis Yayınları, ISBN 9753424566
Benlik, 2005, Metis Yayınları, ISBN 9789753425216
Meşe Fısıltıları 2007, Metis Yayınları, ISBN 9789753426428
David Hume'un Bilgi Görüşünde Kesinlik, 1974
Nesnenin Bağlantısallığı (Hume - Kant- Wittgenstein), 1979
A Short Note on the Selby-Bigge Hume, Tebliğ, Edinburgh, 1976
The Hume Kant Read, Tebliğ, Marburg, 1988
// Özlediğin Gidip Göremediğindir
Özlediğin, gidip göremediğindir;
ama, gidip görmek istediğin
Özlem, gidip görememendir; ama
gidip görmek istemen
Özlediğin, gidip görmek istediğin-
ama gidip göremediğin
Özlem, gidip görmek istemen-
ama, gidememen, görememen;
gene de, istemen
// Burada
“Şimdi buradayım
biraz önce yoktum”
hiç
bir
şey
yok
Önce, oldu:
kıpırdandı
belirsiz –
bir şiddetli boşluktan
tatlı bir özleme doğru.
Belirsiz.
Sonra, oluştu:
devindi
kesik kesik
sabırsız –
bir sevinçli duyumdan
ılık bir beklentiye doğru.
Kesik kesik
sabırsız.
Derken, doldu:
yayıldı
güçlü güçlü
kocaman
aldırmasız –
bir gerilimli doygunluktan
dingin bir sancıya doğru.
Güçlü güçlü
kocaman
aldırmasız.
Şimdi, doğdu:
patladı
çığlık çığlığa
nefessiz
yırta yırta
acımasız –
bir tatlı özlemden
şiddetli bir boşluğa doğru.
Çığlık çığlığa
nefessiz
yırta yırta
acımasız.
Şimdi burada:
biraz
önce
yoktu.
// Ego
Ben:
nerelere, ne zaman
ne zamanlardan
bu yana
boyuna
çabalayan.
Ben:
kimlere kimlerden
ne acılardan
bu yana
boyuna
çırpınan.
Ben:
çiçekli baharında gençliğimin
yüreğim umut dolu
yürüyen.
Ben:
çelenkli güzünde geçmişliğimin
yüreğim hüzün dolu
duran.
Neler, kimler –
çabaladığın, çırpındığın:
ne zamanlar, ne acılar –
ben – ben
dediğin?
Veni, veni, venias –
// Geldim
Oraya geldim –
oradan gittim:
Öylesine yakındık ki.
Dalından kopardığım yeşil elmanın
iki yarısı değil
hepsini yediğin kendisi gibi.
İçinden geçtiğimiz kokulu karanlığı
delip geçen parlak ışığım gibi.
Koyu yeşillikler içindeki evin
gözümüze çarpıveren
sarı sıcak penceresi gibi.
Ayaklarımızın altında kıpırdanan
serin denizin parıltıları gibi.
Öylesine yakınız ki
oraya geldim –
orada olacağım.
Yorgun musun?
Yattın mı?
Uyu –
düşünme beni.
// Denizde
Aldanma
orada
yağmur bekliyor seni:
şimşek, yıldırım, fırtına
soğuk.
Burada
ılık güneş, dingin deniz, serin rüzgar
aldatmasın seni:
Tufan
bekliyor orada seni.
Aldatma kendini:
olmayacak Nuh’un gemisi
kurtaracak seni –
uçacak güvercini
getirecek yaprağı
olmayacak.
Sular akacak
çağlayacak, kabaracak
dolduracak her yerini
sürükleyip
götürecek
seni
Aldanma
orada
yıkım bekliyor seni
gürültü, çöküntü, göçük
deprem.
Burada
sakin ses, sıcak taş, sağlam duvar
aldatmasın seni:
Ölüm
bekliyor orada seni.
Aldatma kendini:
olmayacak İbrahim’in koçu
kurtaracak seni –
indirtecek bıçağını
sağaltacak yüreğini
olmayacak.
Acılar akacak
çağlayacak, kabaracak
dolduracak her yerini
sürükleyip
götürecek
seni
Aldanma
aldatma kendini
aldatmasın seni
burada
boşluk –
yokluk
bekliyor orada seni.
// Gündüz Yarasaları
I.
Neyiz ki biz?
İlk ışınları görününce güneşin,
Kaparız tepenin gözkapaklarını
Çam değiliz ki, kollarımız açık
Ürpererek karşılayalım donuk ışığı.
Gölgeler kısalınca çıkarız ortaya,
Açıklıktır, aydınlıktır aradığımız,
Parlaklıkta bulur gücünü görüşümüz.
Tanımayız alacakaranlığı delen,
Tepelerin arasından seçen bakışı.
Kör olmuş ışıktan gözlerimiz.
Gündüz yarasalarıyız biz.
II.
Geceyi düşleriz gündüzken,
Geceyken de gündüzü,
Yitirebileceklerimiz yitiktir
Onlardan uzaktayken ama
Özleriz, döneriz yeniden
Yitirmeden
Yitirebileceklerimizi
Yitiremediklerimize.
Yitirebilirdik, deriz;
Ama yalnızca bir fiil çekimi bu
Tutsaklıklara bağlamışız özgürlüğümüzü.
Gündüz yarasalarıyız biz.
III.
Sağlamdır düşünce temellerimiz,
Ama altlarında kist vardır, sonra kum
Dururuz gerçi, sapasağlam, kalın
Taştan duvarlarımızla, dimdik
Ayakta; ama biraz su, bir sızıntı
Kaydırır temellerimizi hemen.
Duyarız yerçekimini hemen,
Titreriz. Sımsıkı, gergin
Bağlar vardır
Düşüncelerimizi ayakta tutan, ama,
Ya temelsizse temeli
Bütün bu bağları
Bağlayan
Bağın?
Bağlantısızca bağlarız bağlarımızı.
Gündüz yarasalarıyız biz.
// Havada
Burada
duvar ile direk
arasında asılı
sallanıyorum.
Kenarlarım yırtık
parçalarım sarkık
içim patlak.
Burada
geçmiş ile gelecek
arasında gerili
sallanıyorum.
Saatlerim çarpık
günlerim çatlak
yılım yitik.
Sözcükler gelip geçiyor içimden
anlamsızlığa doğru
eylemler geçip gidiyor elimden
çaresizliğe doğru.
Boşalıyorum
burada
hiçlik ile yokluk
arasında.
Kendi Olarak Sana Gelen
Şair: Oruç Aruoba
Kendi olarak, sana gelen-
sana gereksinimi olmadan, seni isteyen-
sensiz de olabilecekken, senin ile olmayı seçen-
kendi olmasını, seninle olmaya bağlayan- –
O, işte…
// Mumun
Bütün ışıklara karşı geldi
yaktığın bu mum
Neyin nereden nereye geçişiydi
aktığım o mum
Bir aydınlık geçit, bir kedi
sakladığım o kurum
Zamanın ötesinde bir şimdi
sakındığım bu durum
// Sokakta
Buradayım:
Yüzyıl oldu.
Önümden geçen yol
tıkandı
çevremdeki bahçeler
daraldı
içimde yaşan insanlar
azaldı:
Yalnızlaştım.
Buradayım:
Yüzyıl önce başladım
beklemeye.
Yavaş geçip gitme zamanı:
Dumanlar
isler, puslar
yağmurlar
sıcaklar, soğuklar
rüzgarlar
kemirdi her yanımı.
Tahtalarım birer birer çürüdü
boyalarım
parça parça döküldü
payandalarım
teker teker çöktü:
Yüzyıl oldu.
Yüzyıl önce:
Pırıl pırıl, yemyeşil
bahçem
bembeyaz, tertemiz
duvarlarım
cıvıl cıvıl, şen
odalarım
buradaydım.
Yaşıyordum –
yaşıyordu insanlarım.
Yüzyıl oldu:
Karanlık küf rengi
çevrem
kararmış, yıkık dökük
duvarlarım
kasvetli, kir-pas içinde
odalarım
buradayım.
Yaşamıyorum –
yaşamıyor insanlarım.
Buradayım.
Yüzyıl oldu.
Bekliyorum.
Yalnızım
burada.
Bekliyorum –
ilk çocuğun attığı
ilk taştan beri
bekliyorum.
Ne zaman gelecekler –
baltalarla, balyozlarla, keserlerle –
Yalnızım
burada
bekliyorum.
Ne zaman
gelecekler?
// Yazılamayan Zaman
Herşeyi yazarım da
zamanı yazamam –
o yazar çünkü
beni.
Yazar beni
yavaş yavaş
özenli –
azalta azalta
görkemli –
sanki
dolduracakmış
olduracakmış
gibi.
Halbuki
sıyırıp düşürmüştür
tırnağımdaki çürüğü
parmağımdaki yarayı
kabuk kabuk
geçirmiştir –
geçerken, sanki
çoğalta çoğalta
yazarak
beni:
özenli
görkemli.
// İşitilmeyen
Yuvarlanarak geçtim buradan:
görmediniz.
Güneş bile yumdu gözlerini
kapattı kulaklarını
işitmedi
sözlerimi.
Yaralanarak geçtim buradan:
sağaltmadınız.
Gök bile örtündü bulutlarını
sakladı yıldızlarını
dinlemedi
umutlarımı.
Yokolarak geçtim buradan:
yaşatmadınız.
Ölüm bile çekti aldı anlarını
tuttu attı anılarımı
dindirmedi
acılarımı.
.
.
.
Yorum Bırakın