Yolculukla kurduğumuz ilişki bağlamında yolda olma halini farklı sulardan ele alabiliriz. Buna karşın en belirgin örnek Doğu ve Batı ayrımıdır. Yolda olmak Doğu'da mistik bir arayışken Batı'da kaçmak gibi edilgen bir hareketi sembolize eder.
İlişkisellik düzleminde düşünmeden önce yolculuğu ve yolu etimolojik açıdan irdelemeliyiz. Kökensel bakımından yol, eski türkçede "yori-" yürümek eylemiyle kökteştir.
"Bir kez ayakları üzerine dikildi mi, olduğu yerde kalamaz insan." -Frederic Gros
Kant'ın sağlığı için yaptığı yürüyüşler, tekrarladığı kusursuz disiplinidir. Her gün aynı yolda ve aynı saatte meşgul olduğu tekdüze düzenliliktir. Çalışmasına ara verdiği etkinliklerdir.
Nietzsche, Kant'ın aksine çalışmak için yürür. Yazılarını yürürken kaleme alır. Bundandır ki kısa bir süre zarfında en önemli eserlerini yazar. Yürürken düşünür, daha cesur adımlar atar. Masa başlarında veya kütüphanelerde yazmaz, açık hava onun ön şartıdır. Yazmak için yürünmelidir, yazmak için yola çıkılmalıdır.
"Sadece kitaplar arasında düşünebilenlerden, aklını kitapların dürtüklemesini bekleyenlerden değiliz biz. Bizim ethosumuz açık havada, tercihen yolların bile tefekküre daldığı ıssız dağlarda veya denizin kıyılarında yürüyerek, sekerek, tırmanarak, dans ederek düşünmektir." -Friedrich Nietzsche
Kimimiz bir yere varma amacıyla kimimiz de aradığını yolda bularak başladığımız yere geri döneriz. Mevcudiyetimiz başladığımız noktada olsa da başladığımız zamandaki kendimizle bir olmayız. Kendimizi farklı mekanlarda ve farklı zaman dilimlerinde deneyimleriz. Her deneyim zihnimize dair başka bir olanağı yaratır, her deneyimde kendimizle yeniden tanışırız.
"Yaşamak için ayağa kalkmamışken, yazmak için oturmak nasıl da beyhudedir." -Henry David Thoreau
Yazmak için yola çıktığımızda daimi bir tanışıklık halinde oluruz. Deneyimden doğan yazının deneyime dönüşmesi meselesi bir zihin akışı yaratır. Bu akışta kurduğumuz bütünlük tümüyle yaşamı barındırır.
Yorum Bırakın