Halide Edip Adıvar'ın Hikâyelerindeki Milli Mücadele Dönemi Kadınları

Halide Edip Adıvar'ın Hikâyelerindeki Milli Mücadele Dönemi Kadınları
  • 2
    0
    0
    0
  • Cumhuriyet döneminin önde gelen kadın yazarlarından birisi olan Halide Edip Adıvar bütün eserlerinde (roman, hikâye, tiyatro, anı) kadının toplum içindeki yerine büyük önem vermiştir. Milli Mücadele’de aldığı görevlerle de aktif bir kişilik olan Halide Edip, savaş meydanlarında gördüğü ve işittiği birçok olayı da edebi eserlerinde işlemiştir. Savaşa katılanlarla yaptığı röportajları hikâyeleştirmiş ve eserlerindeki kadınların hepsini, Anadolu'da tanıdığı; evi, kocası, çocuğu ve vatanı için fedakârlık eden kadınlardan yola çıkarak yazmıştır.

    Ateşten Gömlek romanında; İzmir’in işgali ve yuvasının yıkılışı, kocası ve çocuğunun Yunanlar tarafından öldürülüşüyle İstanbul’a bir akraba evine sığınan Ayşe’nin çevresinde gerçekleşen olaylar anlatılmıştır. Vurun Kahpeye romanında ise Mütareke günlerinde Anadolu’nun hiç kimsenin gitmediği geri kalmış bir kasabasına öğretmen olarak giden Aliye’nin, Milli Mücadele süresince bu kasabadaki mücadelelerle dolu hayatı verilmektedir. Yazının devamında Halide Edip'in Dağa Çıkan Kurt adlı hikâye kitabındaki yedi hikâyeden hareketle Türk kadınının Milli Mücadele yıllarında yaşadığı acılar üzerinde durulacaktır.

    Milli Mücadele döneminde her şeyleri ile mücadele eden ve ülkelerinin bağımsızlığı için birçok şeye maruz kalan Türk kadınlarının yaptıkları fedakârlıklar ve yaşadıkları acılar göz ardı edilmemelidir. Bu durum, Türk roman ve hikâyelerinde de farklı şekillerde ortaya konmuştur. Kurtuluş Savaşı hikâyeleri içerisinde Türk kadınlarının uğramış olduğu zulüm ve işkenceleri anlatan hikâyeler geniş yer tutar. Bu kadınlar kimi zaman güçlü yönleriyle öne çıkarlar. Kendilerini ve ailelerini korumak için mücadele verirler. Bunun yanı sıra savaşta tecavüze uğramış, perişan olmuş, aklını yitirmiş kadınlar da vardır. Sonuçta güçlü de olsalar çaresiz de olsalar hepsi düşmanın vahşi saldırılarına maruz kalmış kadınlardır. Halide Edip’in Efe’nin Hikâyesi, Zeynebim Zeynebim, Emine’nin Şehadeti, Fadime Nine ile Kerem Dede, Aziz’in Karısı ve Vurma Fatma hikâyelerinde Yunanların yaptığı zulümler ayrıntılarıyla işlenir. Halide Edip'in Milli Mücadele’de aktif rol oynadığı düşünülürse adı geçen hikâyelerin yaşanmış olaylardan hareketle kurgulandığı ifade edilebilir.

    Türk kadını, Milli Mücadele döneminde bulundukları durum ve faaliyetleri bakımından şöyle gruplandırılabilir:
    1. İşgal bölgesinde kalan kadınlar. Maruz kaldıkları tecavüz ve taarruzlar dolayısıyla erkekleri göreve çağıran mazlum kadınlardır. Bunlar sadece mevcudiyetleriyle değil, hazin akıbetlerinin ebedileştirdiği ruhlar olarak da milleti uyandırmışlardır.

    2. Bizzat eline silah alarak savaşa katılanlar.

    3. Geniş kitleyi uyandırmak için dernekler vasıtasıyla veya yazı faaliyetiyle seslerini duyuranlar. Bunlar içinde en meşhuru Halide Edip’tir.

    4. Bunların dışında bu faaliyete biraz moda diye bakan ve o yüzden katılan, İstanbul sosyete hanımları ile bu faaliyetin dışında kalanlar da vardır. Onlar, bu kutsal mücadelenin ateşini ve manasını tam olarak anlayamamış kişilerdir.

    Bu yazıya konu olan aşağıdaki hikâyelerdeki kadınlar, yukarıdaki gruplandırmada (1.) numara ile gösterilen kısımdaki kadınlardır. Yani işgal bölgelerinde kalan ve maruz kaldıkları tecavüz ve taarruzlar dolayısıyla erkekleri göreve çağıran mazlum kadınlardır. Hepsinin hazin bir akıbeti vardır ve bu hazin akıbetleri Halide Edip’in hikâyeleriyle ölümsüzleşmiştir.

     

    Düşman Askerinin Tecavüzüne Uğrayan ve Utancından İntihar Eden Kadın: ‘Efe’nin Hikâyesi’ Adlı Hikâyenin Kezban’ı

    Halide Edip Adıvar’ın “Efe’nin Hikâyesi” adlı hikâyesinde, Aydın'da düşman askerleri burnunun dibine gelmesine rağmen duyarsız davranışlarına devam eden Efe ile onun gibi erkeklerin, amcasının kızı Kezban ve imamın kızı vasıtasıyla harekete geçişleri anlatılmaktadır. Bu hikâyede Kezban ve imamın kızı düşman askerlerinin tecavüzüne uğramışlardır. Hikâyede Kezban'ın "Efe! Yunan İzmir’e girdi, sustunuz; din kardeşlerimizi soydu, sustunuz; ne kan, ne can, ne ırz kaldı, sustunuz. Burnunuzun dibine geldi, yine başınızda oya, elinizde tüfekler dağlarda eğlendiniz. Bizi bugün Menderes köprüsünün yanındaki Yunan neferleri yakaladılar. Koyunlarımızı aldılar, boynumuzdan altınlarımızı kopardılar, sütümüzü parçaladılar." konuşmasından sonra hep bir ağızdan '' Daha ne yaptılar?'' diye haykıranlara imamın kızı ''Daha ne yaptılar diye sormayın, daha ne yapacaklar diye sorun.'' demiştir. Hikâyenin sonunda ise Yunan askerlerinin tecavüzüne uğrayan Kezban’ın bu utancı taşıyamayarak kendisini Menderes çayına attığı görülür. Ölürken bile milli mücadele ruhunu taşıyan Kezban, Efe’ye vasiyet ederek Aydın’dan Yunanları çıkarmasını ister. Bu durum da hikâyede şu satırlarla sunulmaktadır: "Kezban, Kezban, kendini Menderes’ten çaya attı, dedi; bana imamın kızıyla haber yolladı: ‘Efe, demiş, siyah perçemli, dişleri dışarıda Yunan neferini öldürünceye kadar, Aydın’dan Yunanları çıkarıncaya kadar kamasını kınına koymasın, bir zeybek sağken Yunan, Aydın’da padişah olursa benim kanım da onun boynunda olsun!"

     

    Nişanlısı Yunan Askerleri Tarafından Öldürülen, Aklını Yitiren ve Şehit Edilen Kadın: ‘Zeynebim Zeynebim’ Adlı Hikâyenin Zeyneb’i

    Halide Edip'in ‘Zeynebim Zeynebim’ adlı hikâyesinde, Yunan askerleri tarafından nişanlısı öldürülen Zeyneb’in trajik hikâyesi anlatılmaktadır. Yalnızca nişanlısı Süleyman’ı öldüren yüzbaşıya oynayacağını söyleyerek diğer askerlerin tacizlerinden kendisini kurtaran Zeynep’in, yüzbaşıyı öldürerek intikam aldıktan sonra aklını yitirdiği görülür. Hikâyenin sonunda vahşi bir sesle avazı çıktığı kadar 'Zeynebim Zeynebim!' diye şarkı söyleyen Zeyneb'in halini şaşkınlıkla izleyen Rum halkı, Papaz Angelos'un emriyle Zeyneb'i şehit etmiştir.

     

    Kocasını ve namusunu kurtaran fakat şehit olan kadın: ‘Emine’nin Şehadeti’ Adlı Hikâyenin Emine’si

    ‘Emine’nin Şehadeti’ adını taşıyan bu hikâyede de odunla Yunan askerlerinden kendisini korumaya çalışan, sonunda iki kurşunla şehit edilen Emine’nin dramı anlatılmaktadır. Hikâyede Emine, Kaymakam tarafından “Kırk sekiz saat sonra yıkıntılar arasında bulduk, doktor olmadığı için omzunun ve dizinin kangren olmaya başlayan yarasını ben sardım ve kocasıyla beraber, yaşatmak için ne kadar uğraştık. O, bende gerçekten kalbi büyük bir kadın etkisi bıraktı. Genç yaşında öleceğini biliyordu ve ıstırabının akıttığı yaşlar arasında vatanın kurtuluşu için seviniyordu.” ve kocası tarafından “Emine elinde bir yanık odunla sağa sola arkamdakilere saldırıyordu. Bir Yunan neferi yanıma kafasına gelen odunla düştü. Ben de durmadan atılan kurşunlara düştüm. Gözlerim kapanmadan onu ayakta odunla gördüm. Etrafa odunu savuruyor, Yunanları yanına sokmuyordu. Sonra onun da iki kurşunla arkasındaki peştamal kan içinde, saçları didik didik yuvarlandığını gördüm. Sonra ne oldu bilmiyorum. Kırk sekiz saat sonra cesedini ararken henüz sağ bulduk, uğraştık, uğraştık. Emine beni ve namusunu kurtardı ama işte ben kaldım, o öldü.” şeklinde nakledilmiştir.

     

    Düşman Askerinin Tecavüzüne Uğrayan ve Şehit Edilen Bir Diğer Kadın: ‘Vurma Fatma’ Adlı Hikâyenin Fadime’si

    Halide Edip’in ‘Vurma Fatma!’ adlı bu hikâyesinde Rum askerlerinin elinde bulunan Fadime’nin kurtulma çabaları ve onlara hakareti anlatılır. Rum askerlerinin tecavüzüne uğrayan Fadime şehit edilir ve zümrüt yüzük taktığı parmağı da Yanako adlı Rum tarafından kesilir. Fadime’nin yaşadıkları ve onun nezdinde Türk kadınının dramı şöyle anlatılmaktadır: “Yeter Fadime, git yat, bunları unut, bu savaşı sen yaptın, Yunan’ı sen yendin, zalimlere sen vurdun Fadime! Nasırlı ellerinle, patlak tabanlarınla, hasretten lime lime olmuş zavallı kalbinle oynayanlar cezalarını buldular. Senin güçlü omuzların bu mutlu savaşın yükünü taşıdı; senin küçük ellerin kurtuluş ordusunu doyurdu; kurtarıcıları emziren mutlu göğsünden sevgililerini kopardın, ateşe attın; kurtuluş günü senindir Fadime! Kurtardığın toprakların üstüne gururla bas ve hür dolaş, sevgili Fadime! Hep senin yurdun, senin namusun, senin kurtuluşun ve senin istiklâlin için kanlar aktı; şehitler, seni hür ve mesut görmek hayaliyle gözlerini kapadılar ve ancak senin namusun, saadetin ve istiklâlinin bayrağını görenler, memleketlerine sahip, zalimlere karşı kılıçları keskindir. Yarınki Fadime’nin küçük ayakları sıcak, güzel elleri yumuşak, genç göğsü dolu olacak! Yarınki Fadime çiçekli şalvarları, altın ziynetli başı, mesut ve dikilmiş yüzüyle genç Türkiye’nin en güzel bayrağı olacak! Git yat Fadime! Bırak ben Sakarya’dan İzmir’e kadar Yunan alevlerinin aydınlattığı kan ve yıkıntı izlerinde senin kanlı ve işkenceli menkıbeni bir daha zihnime nakşedeyim.” Bu anlatımda, kutsal mücadelede şehit olan bu kadınların (Fadime ve diğerleri) mezarlarında rahat yatmaları gerektiği vurgulanır. Çünkü kendilerine bu acıları yaşatan ve onları şehit eden düşman askerlerinin yurttan atıldığı belirtilir.

     

    Kocası Öldürülen, Evi Yakılan, Çocukları Perişan Olan Kadın: ‘Aziz’in Karısı’ Adlı Hikâyenin Kadın Kahramanı

    Halide Edip'in ‘Aziz’in Karısı’ adını taşıyan bu hikâyede Duatepe’nin eteklerindeki Çekirdeksiz köyündeki manzara ve Aziz’in karısı olarak adlandırılan kadının yaşadığı acı anlatılmaktadır. İçinde bulundukları durumu Aziz’in karısı şöyle özetlemektedir: “Bizim başımıza neler geldi; Yunanlar her şeyimizi aldı, götürdü. Ne ot, ne ocak, ne bucak var. Bak bebelerime, yerde sürünüyor. Bak damlarıma, yepyeni damlar, hepsi çöktü. Bak bu leşlere, bunlar bizim davarımızı, malımızı, hepsini aldı götürdü, kalanını süngüledi. Yiyecek, giyecek bir şey yok!... Ev sahibimi götürdüler, yaktılar diyorlar. Yakmışlar doğru mu?... Küllerini, kemiklerini şurada görmüşler; dün akşamdan beri bağırıyor, yanıyoruz; yakmışlar, neler yapmışlar!” Kocası öldürülen, evi yıkılan, çocukları ortada perişan olan bu yaşlı kadın da diğer hikâyelerdeki Türk kadınları gibi acılarla yüklüdür.

     

    Yunan İşgali ile Mutlu Hayatı Biten Kadın: ‘Fadime Nine ile Kerem Dede’ Adlı Hikâyenin Fadime’si

    ‘Fadime Nine ile Kerem Dede’ adlı bu hikâyede, köylerinde mesut yaşayan Fadime Nine ile kocası Kerem Dede’nin hayatlarının Yunan askerlerinin gelmesiyle karardığı anlatılır. “Nihayet, nihayet bir gün bir afet gibi, bir belâ gibi Yunanlar gelmiş ve güzel bucak artık simsiyah kararmış: Yangın, kan ve utanç!” Sondaki üç kelime dikkat çekicidir. Bu kelimelerden yangın; yıkıp yakılan, yağma edilen köyleri, kan; şehit edilen insanımızı, utanç; ise Yunan askerinin şiddetine maruz kalmış kadınların acısını hatırlatır. Halide Edip'in Milli Mücadele döneminde gördüklerini bu üç kelime ile ifade etmesi manidardır. Hikâyenin bu son cümlesi aslında bütün Kurtuluş Savaşı hikâyelerindeki anlatılan zulmün en açık ve sade ifadesidir. Tüm hikâyelerde aynı ‘yangın, kan ve utanç’ anlatılmaktadır. Ayrıca İstiklâl Harbi’nin neler yaşanılarak kazanıldığını göstermesi açısından da önemlidir.

     

    Türk Bayrağı Altında Ölmek İsteyen Kadın: ‘Bayrağımızın Altında’ Adlı Hikâyenin Hatice Nine’si

    ‘Bayrağımızın Altında’ adlı bu hikâyede ise Türk kadınının bağımsızlık arzusu anlatılmaya çalışılır. Hatice Nine, verdiği mücadeleyi kendisi şöyle anlatır: “Hey oğul, ben beş defa muhacir oldum, beş defa evim yandı. Ben Üsküp’ten beri beş defa düşman bandırasından bizim bayrağa kaçtım. Bunlardan evvelisi gün ümidi kesince bir tek oğlumu aldım, size, bizim bayrağa kaçtım.” Hatice Nine’nin Üsküp–Salihli arasındaki elli yıllık mücadelesi, kendi bayrağının dalgalandığı topraklarda can vermek içindir. Düşman bayrağının dalgalandığı bir yerde ölmek istememektedir. Bayrağına ve vatanına olan sevgisini şu cümlelerle ile ifade eder: “Bayrağımız nereden çıktıysa ben de oradan çıktım. Her gün buradan kaçıp size gelmek istiyordum. Her gün burada ölüversem, mezarım bandıra altında kalırsa diye çıldırıyordum.” Hatice Nine, vatanına kavuştuğu andan itibaren ölümden korkmaz. Artık ölse de kabrinin, kendi bayrağının dalgalandığı topraklarda olacağını bilmektedir. “Ne yangın, ne facia, ne zarar ve ziyan, ne de işkencenin onca manası vardı. Hayatta bir tek önemli şey vardı: Öldüğü zaman cesedinin düşman bandırası altında kalmaması! Basit ve sade. - A yavrum dedi, artık Tanrı emanetini istediği dakika alsın, toprağım bizim bayrağın altında olacak!”

     

    Dipnot: Yazıda, Halide Edip Adıvar'ın isminin geçtiği yerlerde kısa olması bakımından çoğu kaynakta 'Adıvar' kelimesi tercih edilirken bu yazıda, Halide Edip'in benliğine duyulan saygıdan dolayı ismi kısaca yazılırken kocasının soyismi olan 'Adıvar' yerine 'Halide Edip' kelimelerinin kullanılması tercih edilmiştir.

     

    KAYNAKÇA

    SAKALLI, Fatih, Halide Edip Adıvar’ın Hikâyelerinde Milli Mücadele’yi Yaşayan Kadınlar, dergipark.org.tr, 2012

    ENGİNÜN, İnci, “Milli Mücadele’de Türk Kadını” Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları, Dergâh Yay. 3. bs. İstanbul 1998

    YAKAR, Aytekin, Türk Romanında Milli Mücadele, Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yay. Ankara 1973

    UYSAL, Hatice, Halide Edip ve Yakup Kadri’nin Hikâyelerinin Karşılaştırılması, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2004


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.