Bir Vaka Olarak Friedrich Nietzsche

Bir Vaka Olarak Friedrich Nietzsche
  • 12
    0
    0
    0
  • '’Vicdan azapları için bana suçlar ver

    Yoksa bu korkunç boşluktan öleceğim. 

    …Ruhum çürümüş, beden yerine kemikler var.’’

    Günlükten*

     

    Friedrich Nietzsche şüphesiz ki 20.yüzyılın kültürel ve felsefi alt yapısının oluşmasında en etkili isimlerden birisidir. Çağının ahlaki değerlerini yeniden değerlendirme cesaretini ilk gösteren kişi olmasının yanı sıra, burjuva toplumunu ürküten gerçekleri aforizmalı ve radikal bir üslupla dile getiren asi bir filozoftu. Onun yazdığı ve söylediği tüm cümleler bir açmaz olarak değerlendirilip, belli bir kalıba oturtulamadığı için hakkındaki tartışmalar hiçbir zaman bitmeyecek. Bugüne kadar pek çok yazar ve düşünür Nietzsche hakkında yazdı, konuştu. Onu anlamaya çalıştı. Fikirleri, kısa ve mutsuz hayatının trajedisi ile birleştirilerek Stefan Zweig ya da Karl Jaspers gibi isimler tarafından detaylı yazılmaya çalışıldı. Biz bu yazıda onun hayat trajedisini ve düşüncelerini tartışmak yerine, Nietzsche’yi bir vaka olarak değerlendirmeye çalışacağız. 

    Nietzsche 55 yaşında öldü ve ömrünün son on yılını ise deliliğin uçurumunda geçirdi. Hekimler tarafından Nietzsche’ye konulan resmi teşhis nörosifilizdi. Ancak hastalığın seyrinin klinik tablosu pek çok açıdan hastalığın tipik seyrine uymadığı için hâlâ daha tartışmaya açıktır. 

    Friedrich Nietzsche, 1844 yılında Lutheran bir papazın oğlu olarak dünyaya geldi. İki kardeşi daha vardı. Geleceğin filozofunun ilk yılları tamamen dindar bir atmosferde geçerken, onu diğer çocuklardan ayıran bazı özellikler gösterdi. Güçlü bir çocuk olarak büyüdü, hayatının dördüncü yılında okuma yazma biliyordu. On yaşında ilk şiirlerini yazdı ve piyano çalmayı öğrendi. Kendi bestelerini yaptı. 

    Nietzsche’nin aile kalıtımı incelendiğinde tüm ailede nörolojik bir rahatsızlık geçmişi olduğunu gösteren bazı gerçekler açıkça görülebilir. Babası ve kız kardeşi, Nietzsche’nin de yaşadığı gibi migrenden mustaripti. Üçünün de şiddetli miyopisi(gözün yapısının normalden uzun olmasına bağlı olarak uzağı net görememesi) vardı. Ayrıca çocukluğunda Nietzsche’ye anizokori(iki göz bebeği arasında büyüklük farkı olması) teşhisi de konulmuştu. Anne tarafına bakıldığında ise ruhsal hastalıklar ön plandaydı. İki teyzesi de ağır depresyon içindeydi. Biri intihar etti. 

    1848 yılında babası, henüz 35 yaşındayken öldü. Ölüm nedeni beyin tümörüydü. Ölmeden bir hafta önce dayanılmaz baş ağrısı ve ardından denge ve görme kaybı ile doktora gitti ama yapılacak hiçbir şey yoktu. Amcası da teşhisi konulamayan bir nörolojik rahatsızlıktan dolayı psikiyatri hastanesinde ölmüştü. İki yaşındaki erkek kardeşi de bir dizi epilepsi nöbetinden kısa bir süre sonra öldü. 

    Hayatı ve kitaplarından yola çıkarak yapılan psikanaliz araştırmalar literatürde oldukça sık bulunabilir, fakat bunların nesnelliği sorgulanmaya devam eder. Örneğin, Hristiyan ahlakıyla mücadelesindeki istikrarı, bilinçaltında babasıyla rekabet ettiğini akla getirir. Annesi, kız kardeşi, büyükannesi ve iki teyzesi tarafından büyütülen filozofun kadınlara keskin ve acımasız bakışının kendini tanımlama krizinden ya da aşağılık kompleksinden kaynaklandığı da düşünülür. Psikanalistler, 1862’den beri ona eziyet eden migren, mide bulantıları, geçici Hayatı ve kitaplarından yola çıkarak yapılan psikanaliz araştırmalar literatürde oldukça sık bulunabilir, fakat bunların nesnelliği sorgulanmaya devam eder. Örneğin, Hristiyan ahlakıyla mücadelesindeki istikrarı, bilinçaltında babasıyla rekabet ettiğini akla getirir. Annesi, kız kardeşi, büyükannesi ve iki teyzesi tarafından büyütülen filozofun kadınlara keskin ve acımasız bakışının kendini tanımlama krizinden ya da aşağılık kompleksinden kaynaklandığı da düşünülür. Psikanalistler, 1862’den beri ona eziyet eden migren, mide bulantıları, geçici görme kayıplarını nevrotik yapının düşünülebileceği somatizasyon(tıbbi olarak açıklanamayan fiziksel/bedensel semptomların bulunduğu psikiyatrik bir durum) olarak açıklar. Öte yandan migren ağrıları yaşadığı dönemler yaratıcılığının en uç noktaya çıktığı dönemler olarak da adlandırılır. Her şeyden acı çekme eylemi onun duygudaşlık gücünü de yüksek hâle getiriyordu. Kitaplarında her ne kadar ‘’küçük insanlar’’, ‘’toplumun tortuları’’ gibi öfkeli ve aşağılayıcı cümleler kuruyorsa, mazoşist örnekler gösterdiği ve herhangi bir mantıkla açıklanamayan fedakârlıklar da göstermişti. 

    Kız kardeşinin onun hakkında anlattığı bir anıda Gaius Mucius Scaevola’un hikâyesini okuduktan ve bu Romalı kahramanın kolunu ateşe daldırdığını öğrendikten sonra üzüntü duymuş ve kendi kolunu da ateşe daldırıp yanmıştı. Bir başka örnekte de 1870-1871’deki Fransa-Prusya savaşı sırasında Nietzsche, gönüllü olarak askerlere yardım etmek için cepheye gitti. Orada difteri ve dizanteri hastası askerlere gönüllü olarak baktı ve sonunda kendisine de bulaştı. 

    Eğitim hayatı boyunca her zaman parlak bir öğrenci oldu. 25 yaşında Basel Üniversitesi’nde klasik filoloji profesörü pozisyonunu aldı. Yaklaşık 10 yıl çalıştıktan sonra, 1879’da migren, bulanık görme, mide ve bağırsak rahatsızlıklarının getirdiği kendini çalışamayacak durumda hissetmesiyle istifa etti. 1879-1889 arası şehir şehir dolaştı. Yazları İsviçre’de, kışları İtalya’da(5 yıl Fransa’da kaldığı bir süreç de olmuştur) geçirerek sadece kitaplarına odaklandı. Basel Üniversitesi’nden aldığı cüzi bir maluliyet aylığı, kitaplarından gelen az bir telif ve bazı arkadaşlarının maddi desteğiyle geçimini idame ediyordu. Yalnız bir hayat yaşıyordu. Bir evi yoktu, otel odalarında kalıyordu. Bu kendi seçtiği bir yoldu. Önemli gördüğü insanlarla iletişim kurmayı ve kitaplarından bahsetmeyi seviyordu. Geçişli düşünceleri, duygularında uç noktaya ulaştığı anlarda savunduğunun aksini savunmak onu insanlar gözünde zor biri yapıyordu. Bu geçişli düşüncelerle değer verdiği ve önemsediği kişileri ya da idollerini de yerle bir edebiliyordu. Mesela ideolojik öğretmeni olarak gördüğü Schopenhauer’ı ve değer verdiği müzisyen arkadaşı Richard Wagner’ı sonraki zamanlarda eleştiri yağmuruna tutmuştu. 

    Kadınlarla ilişkileri de oldukça karmaşıktı. Biyografik incelemelerine göre, Nietzsche’nin çoğu kadına karşı sadece platonik duyguları vardı. 1882’de tanıştığı Rus asıllı şair Lou Salome ile tanıştıkları günden itibaren aralarında güçlü bir dostluk doğdu(Tabii Nietzsche’nin dostluk anlayışı üzerine düşünmeye değer). Lou Salome ile olan dostluğunun ardından arkadaşı Paul Ree ile birlikte üçü felsefi bir komün kurarak birlikte yaşadılar. Lou Salome, onu tanıyan çoğu erkeğin gözünde özgür düşüncenin vücut bulmuş hâli olarak görüldüğü için onları etkiliyordu. Dolayısıyla Ree ve Nietzsche de bu etkilenmeyle birlikte ona evlenme teklifi etmişlerdi. Ancak Lou Salome bu teklifleri reddetti. Kadınlara karşı varolan keskin görüşleri bu andan itibaren de daha da keskinleşti ve önyargıya dönüştü. 

    Psikotik bozukluk kendisini 3 Ocak 1889’da bir atın kırbaçlandığını gördüğü anda ata doğru koşup ona sarılmasıyla başladı olarak kabul edilir ancak 1882-1885 dönemi arasında yazdığı ve tüm felsefesini taşıdığı düşünülen Böyle Söyledi Zerdüşt arttığında bu hastalığın temel seyri de izlenebilir. Aslında bir tür sembolik şiir olan Böyle Söyledi Zerdüşt içindeki düşünceyi bulandıran süslemeler, görkemli cümleler, temposu hızlı paragraflar Zerdüşt’ün hipomanik bir dönemde yazıldığını gösteriyor. Büyük ve keskin fikirleri daha çok ön plana çıkardığı, sürekli gülmek, dans etmek ve uçmak hakkında yazdığı dördüncü bölüm ise bunun en net kanıtıdır.

    Zihinsel çöküşünü yaşadığı 1889’dan iki sene önce, 1887 yılında ilk nörolojik semptomlar ortaya çıkmıştır. Konuşma ve yürüme bozuklukları bu yıl kendini göstermiştir. Bu yıldan itibaren Nietzsche’nin el yazısı dilbilgisi hataları içermemesine rağmen eskisine göre daha kaba, kimi harflerin diğerlerinden daha büyük ya da daha küçük olduğu bir hâl aldı. Buna rağmen hipomaninin getirisiyle altı kitap daha yazdı. 1888 sonunda yayımlanan Putların Alacakaranlığı da buna bir örnektir. 

    Zihinsel çöküşünü yaşadığında iki gün stupor(sersemlik) hâldeydi. Ayakta duramıyordu ve konuşamıyordu. Bu aşamadan sonra psikoz belirtileri ortaya çıktı. Yüksek sesle şarkılar söyledi, sürekli piyano çaldı, paranın ne olduğu konusundaki algısını kaybetti, birkaç kâğıdı hiçbir anlam ifade etmeyen kelimelerle doldurdu. Wagner’in karısına bir mektup yazdı ve ‘’ben de çarmıha gerildim’’ dedi. Çoktan ölmüş olan Schopenhauer ve Bismarck adına imzalanmış mektuplar yazdı. Arkadaşları, onun zihninde ters giden bir şeyler olduğunu hissettiği anda onu Torino’dan Basel’e taşıdılar. İlk başta taşınma isteğini reddetse de Basel’de onun onuruna düzenlenen bir kutlama olduğunu söylediklerinde ikna oldu. Basel’e getirildiğinde ilk olarak doktor karşısına çıktı. Bu muayenede sağ göz bebeğinin soldan daha geniş olduğu, her ikisinin de ışığa yavaş tepki verdiği ve sağ nazolabial kıvrımın düzleştiği belirlendi. 

    Sonraki günlerde kendini imparator olarak görmeye başladı. Bazı günler ise Cumberland Dükü olduğunu ifade ediyordu. Sürekli şarkı söylüyor ve çığlık atıyordu. Uyuyamıyordu. Ayakkabısına idrarını yapıp içiyor ve kendi dışkısını yiyordu. 

    19 Ocak 1889 tarihli doktor raporunda Jena’daki kliniğe ilk geldiği durum şöyle ifade ediliyor; ‘’Hasta gayet bilinci yerinde bizi selamladı ve yatacağı odaya kadar bizi sakince takip etti. Odaya geldiğimizde onu karşıladığımız ve ilgilendiğimiz için bize teşekkür etti. Ancak nerede olduğunu bilmiyordu. Sürekli el kol hareketleriyle ve coşkulu bir tonda kendini ifade ediyordu’’

     

    Ona dair diğer bazı doktor izlemleri şu şekilde:

    20 Şubat: Son kitabının başlangıcını unuttuğunu söylüyor.

    23 Şubat: IV.Friedrich Wilhelm olduğuna inanıyor.

    27 Mart: Onu bu kliniğe getirenin eşi Cosima Wagner olduğunu söylüyor.

    27 Nisan: Öfke nöbeti geçirdi.

    18 Mayıs: Hiç durmadan anlaşılmaz sesler çıkarıyor.

    14 Haziran: Klinik bekçisini Bismarck zannetti. 

    4 Temmuz: Bardağı kırıp cam parçalarını odanın girişine dizdi.

    9 Temmuz: Tıpkı bir keçiyi taklit etmek istiyor gibi zıplıyor.

    4 Eylül: Çevresinde olup bitenleri çok net şekilde algılıyor. Zaman zaman hastalığının farkında.

    7 Eylül: Sürekli yatağın yanında uyuyor. 

    Paranoid bozukluk neredeyse bir yıl sürdü. Tüm bu süre boyunca Nietzsche psikiyatri kliniğindeydi. 1890’a kadar ona annesi baktı, annesinin ölümüyle de kız kardeşi ilgilenmeye başladı. On yılını bu şekilde geçirdikten sonra 1900 yılının Ağustos ayında zatürreden öldü. 

    Filozof Michel Foucault Nietzsche’nin deliliğinin sadece bir akıl hastalığı olmadığını, henüz deşifre edilemeyen şifreli bir mesaj olduğunu belirtti. Bu aşamadan sonra da Nietzsche’nin yaşamı daha çok trajedi olarak ele alınmaya başlandı. Gerçekten de Nietzsche’nin felsefesiyle tanışınca onun felsefesi ile hastalığı arasında bir çeşit bağlantı olduğu hissinden kurtulmak zordur.  

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.