Yazarların Efsanevi Portrelerinin Hikâyeleri

Yazarların Efsanevi Portrelerinin Hikâyeleri
  • 3
    0
    0
    0
  • Büyük yazarların isimleri zikredildiğinde onların eserleri kadar görüntüleri de aklımıza geliyor. Bu görüntüler bazen siyah beyaz bir fotoğraf, bazen de bir resim. Onların imajını yansıtırken her dönem kullanılan popüler kültür klişesi hâline gelmiş meşhur portrelerinin nasıl ortaya çıktığını biliyor muyuz? Yazarların portrelerinin hikâyesine doğru bir yolculuğa çıkalım. 

    1)Çehov’un Portresinin Zor Hikâyesi

    1897’de sanatçıları maddi açıdan da destekleyen sanat koleksiyoncusu ve zengin bir adam olan Pavel Tretyakov, ünlü ressam İlya Repin’in öğrencisi genç ressam Osip Braz’a Anton Çehov’un bir portresini sipariş etti. Braz, yazarın ünlü mülkünün bulunduğu Moskova yakınlarındaki Melikhovo’ya gitti. Ancak en başından beri bir türlü anlaşamadılar. Braz, portre için birden fazla seansa ihtiyaç duyan titiz bir ustaydı. Fakat o sırada havanın çok sıcak olması Çehov’un açık havada uzun süre poz vermesini engelliyordu. Bu nedenle birkaç denemenin ardından portrenin tamamlanamayacağını anlayan Braz, resmi yarım bıraktı. 

    Bir sene sonra, Çehov tüberküloz tedavisi için gittiği Fransa’da Braz’dan bir mektup aldı. Braz mektubunda portreyi yapmayı çok istediğini ve bu sefer kesinlikle bitireceğini, Fransa’dan döndükten sonra onu St. Petersburg’a davet ettiğini ve bundan onur duyacağını yazıyordu. Fakat beklenmedik bir şekilde bu mektuba karşılık olarak Çehov onu Nice’e beklediğini belirten bir mektup yazdı. Teklifi kabul eden Braz, 14 Mart 1898’de Fransa’ya geldi. 

    23 Mart’ta Çehov, kız arkadaşı ressam Aleksandra Khotyaintseva’ya yazdığı bir mektupta portre hakkında şöyle diyordu;

    ‘’Atölyede yeşil kadife sırtlı bir sandalyede oturuyorum. Taktığım beyaz kravatla çok benzediğimi söylüyorlar’’

     Braz portreyi iki haftadan fazla süren bir zaman diliminde yaptı ve Çehov zamanın bu kadar uzamasından çok sıkıldı. Bu sıkılganlığın çalışmanın değerlendirilmesine etki edip etmediği bilinmez lakin Çehov bu portreyi beğenmediğini belirtti. Kız kardeşi Maria’ya yazdığı bir mektupta: ‘’O tabloda bana ait hiçbir şey yok’’ cümlesini yazdı. Daha sonra portreyi kendisi için saklayan Tretyakov’un galerisini bir kez ziyaret etti ve kendi portresinin önünde birkaç dakika gülümseyerek durduktan sonra oradan ayrıldı. 

    Braz’ın yaptığı portre, Çehov’un görünümünün ilk fotoğraflarına kıyasla nasıl değiştiğini net bir şekilde gösteriyor. Çehov gerçekten beğenmemiş midir bilmiyoruz fakat bu portre, Çehov’un hayattaki tek portresi olarak kaldı. 

    2)Hemingway’in Gösterişsiz Duran Balıkçı Kazağı Aslında Dior’dan  

    1957 baharında, Osmanlı Ermenisi bir ailenin çocuğu olan Mardin doğumlu fotoğrafçı Yusuf Karş, Ernest Hemingway’i fotoğraflamak için Küba’ya gitti.  Çekim uzun yıllardır Küba’da yaşayan yazarın malikânesinde gerçekleşecekti. Ancak Yusuf Karş hemen Hemingway’in yanına gitmedi. Fotoğraf çekiminden önce onu daha iyi anlamak ve hayatını hissetmek istiyordu. Önce yazarın favori barı El Floridita’ya gitti ve orada yazarın en sevdiği kokteyl olan daiquriyi içti ve ertesi sabah yazarla buluşmaya gitti. 

    Yusuf Karş’ın anılarına göre tanışmadan önce Hamingway’i romanlarındaki karakterlere benzer –güçlü, iradeli ve yenilmez olarak hayal ediyordu. Ama bunun yerine, kendisinin de belirttiği gibi ‘’nezaketi utangaçlıkla sınırlanan’’ bir adam gördü. Daha sonraları onu tanımlamak için şöyle yazmıştı: ‘’hayat tarafından feci şekilde dövüldü ama buna rağmen yenilmez görünüyordu’’. 

    1954 yılında Afrika’da safarideyken geçirdiği uçak kazalarının yaraları henüz iyileşiyordu denecek durumda olan Hemingway’in Karş’a verdiği pozların çoğunda gülümseyen bir ifadesi vardı. Ancak Karş, onu daha iyi yansıttığını düşündüğü için neredeyse kasvetli ve ciddi bir ifadeyle baktığı kareyi ana fotoğraf olarak seçti. 

    Fotoğrafta Hemingway el örgüsü bir balıkçı kazağı giydi. Oldukça sade duran bu kazak aslında yazarın dördüncü karısı Mary Welsh tarafından yazara doğum günü hediyesi olarak Dior’dan alınmıştı ve oldukça pahalıydı. 

    Sonuç olarak bu fotoğraf Hemingway’in en gözde fotoğraflarından biri oldu ve entelektüel çevrelerce bu pozu Hemingway imajı olarak adlandırıldı. 

    3)Dostoyevski’nin Meşhur Portresi

    Dostoyevski deyince hemen hemen hepimizin aklına bu meşhur portresi gelir. 1872 yılında yine Pavel Tretyakov tarafından bu defa Rus realist hareketinin önemli ismi olan ressam Vasily Perov’a Dostoyevski’nin bir portresinin siparişi verildi. Tretyakov bilinçli olarak bu iş için Perov’u seçmişti çünkü onun Dostoyevski’ye, özellikle de Suç ve Ceza’ya hayran olduğunu biliyordu. Dostoyevski o sırada Ecinniler kitabı üzerine çalışıyordu ve karısıyla St. Petersburg’da yaşıyordu. 

    Perov siparişi aldıktan kısa bir süre sonra St. Petersburg’a gitti. Portrenin hazırlık çalışmaları tüm kış sürdü. Perov, Dostoyevski’yle çeşitli konular hakkında uzun uzun sohbetler gerçekleştirdi. Tüm gayesi bu çeşitli konulardan yola çıkarak Dostoyevski’nin hangi olaya karşı yüzünün hangi ifadeye büründüğünü görmek ve bunları ezberlemekti. Bu sohbetlerde her daim yanlarında bulunan Dostoyevski’nin karısı Anna Grigorievna şunları söyledi: 

    ‘’Petrov’un ’Dostoyevski’nin yaratıcılığının bir dakikası’sını yakaladığını söyleyebilirim. Fyodor Mihayloviç’in yüzünde birçok kez bunu anımsatan bir ifade fark ettim. Yanına gittiğinizde sanki kendi içine bakıyormuş gibi durduğunu düşünürdünüz. O an hiçbir şeyin farkında olmazdı’’

    Perov, tüm bu sohbetlerin ardından Nisan sonunda Tretyakov’a portreye başlama konusunda hazır olduğunu bildirdi. Portrenin sadece yazarın imajı nedeniyle değil, aynı zamanda alışılmadık bir tarzda yapılacağı için de önemli bir eser olacağını belirtti. 

    9 Mayıs 1872’de Perov portreyi yedi buçuk saatte tamamladı. 

    Resim galeride sergilendiğinde, çoğu kişi Ivan Kramskoy’un ‘’Çöldeki İsa’’ eseriyle benzerliği fark etti.

    Her iki karakterin de elleri birbirine kenetlenmişti ve yüzlerinde derin düşüncelerin izlerini taşıyan bir ifade vardı. Bununla birlikte, İsa’nın resminin aksine Dostoyevski portrede dış dünyadan tamamen koparılmıştır. Oturduğu sandalye bile zor fark edilir. Dostoyevski’nin resim hakkında ne düşündüğü bilinmiyor ancak karısı ‘’Perov, Dostoyevski’nin en kendine münhasır görüntüsünü ortaya çıkarabildi’’ diye yazıyor.

    4)Puşkin’in Portresindeki Şifre

    1827 yılında şair Anton Delvig, daha önce şair Vasili Jukovski ve prens Nikita Trubetskoy’u resmeden ressam Orest Kiprensky’ye arkadaşı Aleksandr Puşkin’in bir portresini yapmayı teklif etti. Puşkin’in portresi, 1827’nin Haziran’ından Temmuz’un sonuna kadar birden fazla seansla tamamlandı. Ressam Puşkin’i, Fontanka’daki Sheremetev Sarayı’nda resmetti ve aynı yıl tabloyu sanat akademisinde sergiledi. 

    Kiprensky, çalışmalarında her zaman ayrıntılara anlam katmıştır fakat Puşkin’in resmindeki anlam diğer resimlerinden biraz farklıydı. Portrede Puşkin’in sağ omzunun üzerine dökülen kareli İskoç ekosesi, şairin Byron’a ve Byronizm’e olan sevgisini usta bir şekilde sembolize ediyor. Kiprensky ayrıca Puşkin’i Antik Yunanistan’ın ve Roma’nın büyük şairleriyle aynı seviyede göstermek için bir antik büstü andıran bir kompozisyon seçti. 

    Aynı zamanda Puşkin, Kiprensky’nin çalışmasından sonra sokakta tanınmaya başladı. 1831’de portreyi yaptıran Anton Delvig öldü. Maddi zorluklara rağmen, Puşkin tabloyu ölen şairin eşinden satın aldı ve kendi çalışma odasına astı. 


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.