18.Yüzyılın Çoksatarları

18.Yüzyılın Çoksatarları
  • 2
    0
    0
    0
  • 18.yüzyılda okuma devrimi gerçekleşti diyebiliriz. İnsanlar daha önceki yüzyıllara göre çok daha fazla okumaya başladılar ve hatta okumaktan sabahlara kadar uyuyamıyor, okumanın getirdiği düşünce hayatlarının her anına temas ediyor, insanlık zihni tam anlamıyla yeniden şekilleniyordu. 

    18.yüzyılda Avrupa’da hayat doğal olarak şu anki zamandan çok farklıydı ve bu fark sadece pudralı peruk ve geniş eteklerden ibaret değildi. Büyük kargaşalar ve teknolojik icatlar insanlığın yaşam biçimini köklü olarak etkiliyor ve bu da zihinlerde insanın kendi benliğine dair farklı anlam arayışları yaratıyordu. Bunu şu anda ‘varoluş’ olarak adlandırabileceğimiz bir düşünce yapısı içsel olarak akıllardan geçse de henüz adı konmuş bir durumda değildi. Bu da çoğu insanı keşfi henüz tam anlamıyla resmiyet kazanmamış yeni bir duygunun peşinden sürüklüyordu. Eski tarihin izleri olan at arabaları hâlâ tek soylu ulaşım aracıyken, öte yandan balon icat ediliyor ve insanlar göğe yükseliyordu. Bu anlam karmaşası ve küresel değişimler yavaş yavaş edebiyat ve okuma da dâhil olmak üzere hayatın tüm alanlarını etkiledi. 

    Avrupa nüfusunun Roma İmparatorluğu döneminden bu yana en hızlı şekilde artması da 18.yüzyılda oldu ve daha da önemlisi bu nüfus arasında giderek daha fazla okuryazar insan ortaya çıktı. Bu tabii ülkeden ülkeye de farklılık gösteriyordu. Mesela İsveç’te neredeyse tüm yetişkinler okuyup yazabiliyordu fakat Fransa’da bu durum nüfusun yarısından da daha azına tekabül ediyordu. Sonuç olarak gelişmelere bağlı olarak artan bir refah vardı ve refahın artmasına bağlı olarak bu zamana kadar sadece yaşamını idame üzerine yoğunlaşmış orta sınıf da boş zaman ve boş zamanın değerlendirilmesi üzerine düşünmeye başladı. 

    Kitap basımı bu yüzyılda kitlesel hâle geldi. Sadece belli bir zümre için sınırlı sayıda basılan kitaplar artık okuryazar oranının artmasına bağlı olarak ciddi kârlar ve yüksek rekabet ile hızla gelişen bir ‘’pazar’’ hâline gelmeye başladı. 1765’te Leipzig’deki Avrupa’nın en büyük kitap fuarının kataloğu(17.yüzyıldan beri düzenleniyor) 1.400 kitap içerirken, yüzyılın sonunda bu sayı neredeyse 4.000 kitaba ulaşmıştı. 

    Bu süreç, tarihçilerin 18.yüzyılın okuma devrimi dediği şeye yol açtı. Eğitimli erkek veya kadınlar, çeşitli konularda gözle görülür şekilde daha fazla kitap okumaya başlamıştı. Orta Çağ’da, kitaplara erişimi kolay olan entelektüeller dahi yaşamları boyunca yüzden biraz fazla kitap okudular ve yazım azlığı nedeniyle aynı kitapları tekrar okuyup durdular. 18.yüzyıl tablosuna bakıldığında Yeni Çağ’ın orta sınıftan gelen okuyucuları on binlerce kitap arasından seçim yapma sorunuyla karşı karşıya kaldılar. 

    Fakat bu noktada bir parantez açmak gerekiyor, çünkü Orta Çağ okuryazarlığına kıyasla, Yeni Çağ okuryazarlığının artması entelektüel düşüncenin de büyük bir artış gösterdiği anlamına gelmiyor. Çünkü Yeni Çağ okurları her ne kadar nüfus olarak artmış olsa da çoğunlukla uzun öykülerin yalnızca genel anlamını okuyup anlayabilen, öykünün satır aralarına veya detaylarına yoğunlaşmayan bir çoğunluktu. Almanya ve Fransa’da, kırsal kesimde yaşayanların evlerinde, hatta tarlalarında çalışırken okuyabilecekleri bir dizi ince kitap basımı da buna bağlı olarak gelişti. Genel olarak bu ince dizi kitapların konuları basitti. Anlaşılabilir ve net karakter çatışmaları ve mutlu son üzerine kuruluydu. 

    Samuel Richardson’un Pamela adlı kitabını(1740) abartısız olarak bir zamanların bütün nesli okudu. Şimdi Samuel Richardson denildiği zaman günümüz okur kitlesinin çoğunluğunda bu ismin herhangi bir karşılığı yok.  Sadece edebiyat tarihçileri tarafından üzerinde çalışmalar yapılıyor.

    Fakir bir ailenin kızı olan Pamela Andrews, kendisine ilgi gösteren asil bir hanımın hizmetçisi olarak iş buluyor. Bir zaman sonra kadın ölüm döşeğindeyken çok sevdiği bu dürüst ve çalışkan kıza kendisinin ölümünden sonra sahip çıkmasını oğlu Bay B.’ye vasiyet ediyor. Fakat Bay B. ise annesinin çok sevdiği bu kızı sadece baştan çıkartıp gönül eğlendireceği biri olarak görüyor ve onunla ilgileniyormuş gibi yapıyor, ona hediyeler yağdırıyor. Fakat Pamela bu davranışlara karşı onurunu koruyor ve Bay B.’ye kapılmıyor. 

    Fakat şimdi basit gibi dursa da o zaman için pek görülmemiş bir şeyi yapıyor Richardson ve kitabın kendi dönemine göre pek öngörülemeyen davranış biçimi olarak Pamela’nın onurunu korumasına ve Bay B.’ye kapılmamasına karşı olarak Bay B.’nin kızın bu tavrından aşırı etkilendiğini, gönül eğlendirmek isteyen adam modelinden yavaş yavaş uzaklaşarak bir aşığa dönüşüp, kıza sonunda evlenme teklifi etmesini yazıyor. Onuru burada bir erdem olarak ele alan Richardson’un kitabının tam adı da aslında Pamela veya Ödüllendirilen Erdem’dir. 

    Bu konu İngiltere başta olmak üzere neredeyse tüm Avrupa’da genç kadınlar ve erkekler tarafından çok büyük ilgi gördü. Kitabı okuyan neredeyse herkes gözyaşlarına boğuluyordu. Çünkü o dönemde sınıf farkı nedeniyle böyle bir hikâyenin mümkün olabilmesi kimseye gerçekçi gelmiyordu ve bu ihtimal –daha önce hiç sunulmadığı biçimde- sunulduğu için herkesi büyülemişti. 

    Richardson’ın bu ‘’yeni’’ teması o dönemin edebiyat temasının bir mihenk taşı oluyor. Bu temanın getirisiyle yazılan birçok kitabın yanı sıra Jean-Jacques Rousseau’nun Julie ya da Yeni Heloise’i muhtemelen 18.yüzyılın en popüler kitaplarından biri hâline geliyor. 

    Julie, yayımlandığı andan yüzyılın sonuna kadar yetmişten fazla baskı yapıyor. Günümüzde bile bir kitap için yetmiş baskı ne kadar fazlayken, o döneme göre düşünürsek bunun ne kadar sükse yaratan bir kitap olduğunu daha iyi anlayabiliriz. 

    Puşkin’in Tatyana ile ilgili dizeleri dönemin edebiyatını göstermek adına çok nettir;

     

    ‘’Eskiden romanları severdi;

    Onun için her şeyi değiştirdiler;

    Hem Richardson’un hem de Rousseau’nun aldatmacalarına aşık oldu’’

    Tatyana’nın okuma çemberi, Puşkin’in zamanında modası geçmiş, fazlasıyla duygusal ve okuyucunun tamamen hayali bir dünyaya dalmasını gerektiren kitaplardan oluşuyordu. 

    Yazarlara ve kitaplara karşı duyulan hayranlık günden güne artmaya devam etti. Rousseau’nun yerini kısa süre sonra Goethe, dünya çapında bir intihar dalgasına yol açan Genç Werther’in Acıları(1774) ile aldı. 

    Okumanın artan popülaritesi, çeşitli ideolojilerin temsilcileri arasında da keskin bir protestoya neden oldu. Muhafazakârlar, yanlış işlere aşina olmanın insanları itaatsizliğe iteceğinden korkuyorlardı. Şimdinin ‘’solcusu’’ diyebileceğimiz gruptaki insanlar ise romanların hakları için gerçek mücadele etmesi gereken insanların abartılı duygular ve saçma maceralar dünyasında sıkışıp kalacakları için romanları eleştiriyorlardı. 

    Günümüzdeki bilgisayar oyunlarına karşı yapılan eleştirilere benzeyen argümanlar ortaya atıldı. Okumanın görme yeteneğini bozacağı, hareketsiz bir yaşam sunduğu için obeziteye neden olacağı, düşünmekten dolayı oluşabilecek saç dökülmesine neden olacağı, omurga eğriliğine yol açacağı ve yine düşünmekten dolayı tımarhaneye kapatılmaya dahi yol açabileceğini savunanlar oldu. 

    Okumanın önüne geçemedikleri için edebiyatın olgunlaşmamış zihinler üzerindeki zararlı etkisinden kaçınmanın bir yolu olarak okuma toplulukları ön plana çıkartıldı. İlk başta sadece belli başlı kitapları ve gazeteleri okuyan birkaç kişilik topluluklardan oluşuyordu bunlar. Kitaplar, dergiler ya da gazeteler bazen sırayla okunuyordu fakat çoğunlukla biri tarafından yüksek sesle okunuyordu. Böylece, herkesin bireysel düşünceden uzak durarak bir veya iki akşamını keyifli ve kesinlikle güvenilir olduğunu düşündükleri bu biçimde geçirmeleri tavsiye ediliyordu. 

    Ancak bu topluluklara katılımcı sayısı her geçen gün arttıkça, toplulukların işlevi de öngörülemeyen bir şekilde değişmeye başladı. Toplulukların üyeleri sadece okunan yayım hakkında konuşmakla kalmadı, güncel konular hakkında da konuşmaya başladılar. Toplulukların herkese açık yapısı, teorik olarak farklı sınıfların temsilcilerinin yollarının kesişmesini ve sosyal mesafelerin üstesinden gelinebilmesini mümkün kıldı. Dolayısıyla zamanla bu durum da sakıncalı görünmeye başladı ve 19.yüzyılın başlarında bu tür topluluklar birçok ülkede yasaklandı. 

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.