Bir Vaka Olarak Charles Darwin

Bir Vaka Olarak Charles Darwin
  • 5
    0
    0
    1
  • Bu çalışma, Yazı Kıtası tarafından hazırlanmış ve sadece wannart.com'da yayımlanmıştır. 
    Yaklaşık 35 yıldır etiyolojisi bilinmeyen ciddi bir hastalıktan mustarip olmuş evrim teorisinin yaratıcısı ve ünlü ‘’Türlerin Kökeni’’ kitabının yazarı Charles Darwin’in hastalığına aradan bir buçuk asırdan fazla geçmesine rağmen uzmanlar hâlâ teşhis koymaya çalışıyorlar. Ancak çok sayıda olasılık hâlâ varsayım olarak kalıyor. Darwin’in hastalığının organik mi yoksa psikojenik faktörler temelinde mi geliştiğini söylemek şu an için mümkün değildir.  Bütün bunların ışığında bir nebze de olsa Darwin’in zihnini ve aile yapısını tıbbi olarak ele almaya çalışacağız. 

    Charles’ın soyadı, hukukçu ve doktor ailesi olarak bilinen saygın Darwinlerden geliyordu. Aynı zamanda tıpkı kendi karısı gibi, annesi de Darwinlerle her zaman sıkı ilişkilerde bulunmuş ünlü çömlekçi ailesi Wedgwood soyundandı. Dolayısıyla Darwin, iki saygın ailenin bir parçasıydı. Bu aileler arasında sıra dışı birkaç figür vardı. Ailenin ilk doktoru unvanına sahip büyükbaba Erasmus Darwin(1731-1802) krala bağlı bir kişiliğe sahip olmasına rağmen meslektaşları arasında aykırı, yenilikçi ve eksantrik bir kişi olarak anılıyordu.  Erasmus Darwin, barometreden tekneye kadar çeşitli tasarımlar yaptı, enfeksiyonları basınçlı hava ile tedavi etmeyi ileri süren bir teori geliştirdi, kızamık geçiren kızını kendince geliştirdiği bir şekilde aşıladı ancak hayatını kurtarmada başarılı olamadı. Bu şekilde saymaya devam edersek ölümlerinin üzerinden birkaç gün geçmiş insanları dahi elektrikle diriltmeye çalışmasına kadar sonu gelmeyen deneylerinden bahsedebiliriz.  Hakkındaki biyografilere göre obez, sakar ve dağınıktı, sık sık dilini dışarı çıkararak yürür, insanlarla iletişim kurmakta güçlük çekerdi. Ancak tüm bu yapısı iki evlilik yapmasına, birkaç metresi olmasına ve 14 çocuğun babası olmasına engel olmadı.

    Başarılı bir çömlek girişimcisi olan diğer büyükbaba Josiah Wedgwood(1730-1795) çocukken çiçek hastalığına yakalandı ve buna bağlı olarak bir bacağını kaybetti. Çocukları arasında çevrelerince tuhaf davranışlarıyla tanınan kızları Catherine ve Sarah, depresyona eğilimi olan oğlu John, fotoğrafın öncüsü Thomas vardı. Babasının ölümünden sonra büyük bir miras alan en büyük kızı Susannah(1765-1817), Erasmus Darwin’in oğlu Robert ile evlendi. 

    Susannah’nın sağlıksız bir çocukluk geçirdi. Bazı raporlar onun anoreksiyadan mustarip olduğunu ileri sürüyor. Bu rahatsızlık da okula gitmesine engel oldu. Evde eğitim gördü. Profesyonel olarak klavsen çalıyordu, aynı zamanda da botanikle ilgileniyordu. Robert ile evliliğinde 5 çocuk doğurdu ve doğum sonrası depresyon belirtileri göstermeye başladı. En küçük oğlu Charles 12 Şubat 1809’da, o zaten 44 yaşındayken doğdu. Bir yıl sonra en küçük kızı Catherine doğdu. Daha sonra Susannah gastrointestinal sistemdeki ağrılarından şikâyet ediyor ve kendisini ciddi anlamda hasta hissediyordu. Kocası doktor olmasına rağmen hastalığı anlayamadı çünkü o bu zamanda pek mümkün değildi. Modern uzmanlara göre ya midesinde ülser vardı ya da kötü huylu bir tümör. 

    En küçük çocukları, annelerinin hastalığıyla birlikte ve onun 1817’de ölümünün ardından ablaları Caroline tarafından büyütüldü. Charles, annesinin görünüşünü veya onunla ilgili herhangi bir anıyı net bir şekilde hatırlamadığı için hayatı boyunca kendisini bu konuda çok eksik hissetti. John Bowlby’e göre henüz çok küçükken annesini kaybetmesi yalnızca çocukluğunun değil, sonraki tüm yaşamının da en travmatik olayı hâline geldi ve ciddi psikolojik sorunların başlangıcına neden oldu.

    Bunun yanı sıra araştırmacılar Darwin’in kişiliğinin oluşumundaki psiko-duygusal faktörleri tanımlarken en çok babasıyla olan ilişkisine dikkat ederler. Robert Darwin(1766-1848) babası Erasmus’a birçok açıdan benziyordu: onun gibi doktordu, kendine münhasır davranışları vardı, obezdi ve tıpkı babası gibi kekemeydi. Sadece babasının aksine doktorluktan nefret ediyordu. Kan görmeye dayanamıyor ve bayılıyordu. Ancak tüm bunlara rağmen hastalar arasında inanılmaz derecede popülerdi

     

    Charles Darwin, otobiyografisinde babasının ileri derece gözlem gücüne sahip olduğundan ve insanların düşüncesini okuyabilmesinden bahseder. Bu nedenle hastaları yalnızca fiziksel rahatsızlıklar için değil, aynı zamanda ailesel sorunları ya da bireysel sorunları hakkında tavsiyeler almak için de onu tercih ederlerdi. Biyografik verilere göre Robert Darwin hiçbir zaman çocuklarıyla güvene dayalı bir ilişki kuramadı. Araştırmacılar özellikle onun çocuklarına karşı baskıcı yapısının altını çiziyorlar. Bu baskıcılığa bağlı olarak Charles Darwin’in babasından aşırı korktuğu, ona karşı saldırganlık hissettiği ve hatta ona karşı oidipus kompleksine sahip olduğu da ileri sürülüyor. 

    Kendini ve tüm ailemizi rezil edeceksin!

    Robert Darwin’in doktor olması sayesinde beş çocuğundan hiçbirisi çocukken geçirdiği hastalıklara bağlı olarak ölmedi ki bu o zamanlar istisnai bir durumdu. Ancak Charles’ın abisi Erasmus Alvey durgun yapıya sahip, melankolik ve sağlık bakımından tıpkı annesi gibi oldukça zayıftı. Babası onu bir doktor olarak görmeyi hayal ediyordu, hatta tıp eğitimi için onu üniversiteye de gönderdi ancak okulda başarısız olan, bu mesleğe karşı herhangi bir ilgisi olmayan oğlunun doktor olmayacağı gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kaldı. Herhangi bir mesleğe karşı tutkusu olmayan Erasmus Alvey hayatı boyunca hiçbir şekilde çalışmadı, hiç evlenmedi ve sadece ailesinin mirasıyla 76 yaşına kadar yaşadı. 

    Abisinin aksine Charles, doğayı incelemeye karşı tutkuluydu. Taşları, böcekleri ve yaprakları toplamaya ve onları incelemeye meraklıydı. Daha sonra bu merakı kardeşiyle birlikte bahçede deney yaptıkları küçük bir laboratuvar oluşturmalarına neden oldu. İlk eğitimini almaya memleketi Shrewsbury’de bir okulda başladı. Burada dil ve edebiyat çalışmasına ağırlık verdi fakat sonradan bunun ilgisini çekmediğini fark etti. Yıllar sonra ‘’okul benim için tamamen boş bir yerdi’’ dedi. Hatıralarına göre bir keresinde onun tutkusuna karşı öfkelenen babası şöyle demişti; ‘’Avdan, köpeklerden ve fare yakalamaktan başka bir şey düşünmüyorsun; kendini ve tüm ailemizi rezil edeceksin!’’

    Robert Darwin, Charles 16 yaşındayken onu okuldan aldı ve İskoçya’ya, Edinburgh Üniversitesi’nde tıp okumaya gönderdi. Ancak Charles İskoçya’ya gitmeden önce babası onun tıbba karşı merakının artması için kendi hastalarını gözlemlemesini, gözlemlerine dair raporlar yazmasını ve hatta bazı hastaları muayene etmesini istiyordu. Tüm bunlar Charles’ın tıbba merak duymasına yetmedi. Üniversitede sadece iki yıl geçirdi ve İskoçya’daki tek eğlencesi de gitgide daha da bağlı hâle geldiği böcek toplamak oldu. 

    Okulu bırakması babasıyla ilişkilerinin daha da gerginleşmesine neden olsa da teoloji eğitimi için babasından izin alabildi ve Cambridge’e girdi. Fakat kendi isteğiyle okumaya başladığı bu bölüm hakkında da daha sonra, ‘’Cambridge’de geçirilen üç yıl, Edinburgh’ta ve tıp fakültesinde geçirilen yıllar gibi tamamen boşa gitti’’ dedi. 

    Yine de öğrencilik yılları onun ‘’sağlığını ve ruh hâlini hiç olmadığı kadar iyi hissettiği’’ bir dönem olarak kaldı. Sadece ağzındaki yaralar onu rahatsız ediyordu. Sürekli içki içen bir yapısı yoktu ve sigara yerine enfiye(burundan toz hâlinde alınan tütün) kullanıyordu ve daha sonra bunun zararlı olduğunu idrak ederek sigaraya başladı.  Oldukça alçakgönüllü ve utangaçtı. Topluluk içinde konuşmakta güçlük çeker, heyecanlanırdı. Öte yandan son derece duygusal düşünürdü ve çoğu konuda da kararsızdı. Kendisine ve kendi yeteneklerine pek güveni yoktu. Edebiyat ve matematik her zaman onun zayıf noktası oldu. Gözlem, toplama ve topladıklarından elde ettiği gözlemleri yazarak elindekileri sistemleştirmeye çalışmak bilimsel kariyerinin ana temeli hâline geldi. 

    1831’de Darwin final sınavını geçti İlahiyat Lisansı unvanını aldı. Ancak kendisini manevi bir kariyere adamak için şüpheleri vardı. Toplama ve inceleme üzerine çalışmalarına daha da ağırlık verdi. Daha sonra genç kaptan Robert FitzRoy’un keşif gezisinde doğabilimci olarak bulunmak istedi.  Ancak bu konuyu babasıyla konuştuğunda babası öfkeli bir şekilde itiraz etti. Darwin’in diretmesiyle birlikte araya giren amcası babasını güçlükle ikna edebildi. 

    HMS Beagle gemisinin haritalar çizmek, koordinatları hesaplamak ve doğayı incelemek için dünyayı dolaşması kararlaştırılmıştı. Fakat kötü hava koşulları nedeniyle geminin denize açılması birkaç defa ertelendi. Darwin ise Plymouth limanında beklemekle geçirdiği iki ayı ‘’hayatının en sefil zamanları’’ olarak açıkladı. Sürekli ertelenen yolculuğun getirdiği üzüntü onun fiziksel durumunu da oldukça etkiledi. Heyecanlı bekleyişinin ardından HMS Beagle 27 Aralık 1831’de denize açıldı. 

    HMS Beagle’in yolculuğu 4 yıl 10 ay sürdü. Rotası Kanarya Adaları, Brezilya, Uruguay, Ateş Toprakları olarak bilinen Tierre del Fuego, Falkland Adaları, Arjantin, Şili, Peru, Galapagos Adaları, Avustralya ve Güney Afrika’ydı. Darwin tüm yolculuk boyunca deniz tutmasından şikâyet etti. Aynı zamanda bu yolculukta sıtmaya yakalandı ama atlattı. Üç gemi personeli ise sıtmadan dolayı öldü. 

    Yolculuk sırasında yaptığı incelemelerden aldığı numuneleri periyodik olarak jeolog John Henslow’a gönderdi. Buna ek olarak bazı fosilleri keşfetti ve inceledi, topladığı bitkileri ve bazı hayvan kalıntılarını kataloglama ile uğraştı. Bütün bunları detaylı olarak yazdığı bir günlüğü vardı. Otobiyografisinde, ‘’yolculuk sırasında bütün gücümle çalıştım, çünkü yeni bir şeyler görmek bana zevk veriyordu. Üstelik tarihin sahip olduğu bazı gerçeklere yeni gerçekler eklemek için tutkuluydum’’ diye yazdı. 

    Gezi tamamlandıktan sonra çok yorgundu ancak çok fazla bilgiyle doluydu. 2 Ekim 1836’da eve döndüğünde ‘’Beagle ile yapılan yolculuk, gelecekteki tüm yolumu belirleyen hayatımın en önemli olayı’’ diye açıkladı. Tüm yorgunluğuna rağmen hiç durmadan çalışmaya devam etti. Topladığı her şeyi katalogladı, bunlar hakkında raporlar ve yayımlar hazırladı. Çalışmalarına son derece ağırlık veriyordu ancak bir yandan da dağınık olduğunu bildiği hayatını düzene sokmak istiyordu. 

    Evlilik 

    Darwin’in ilk aşkı, komşusu Fanny Owen’dı. Üniversitede olduğu dönemde mektuplaşıyorlardı. Ama 1831’de Darwin’in yolculuğa çıkmasıyla birlikte Fanny onu beklemedi ve başka birisiyle evlendi. 

    Yolculuktan döndükten sonra Darwin evlilik konusuna bilimsel akılcılıkla yaklaştı. Evliliğin artılarını ve eksilerini not ettiği bir liste yaptı. Olumsuzluklar arasında ‘’zaman kaybı’’, ‘’akraba ziyaretleri’’, ‘’doğacak olan çocuklara vakit ayırma gerekliliği’’ gibi ibareler bulunuyordu. Tüm bunlara rağmen evliliğe soğuk bakmadı. 

    Kendisine uygun olarak görülen eş adayı annesinin erkek kardeşinin kızı olan, kuzeni Emma Wedgwood(1808-1896) idi. 

    Yazının başında da belirttiğimiz gibi iki ailenin soylarında evlilik yaygındı. Darwin’in anne tarafından büyükbabası Josiah Wedgwood, aynı zamanda Wedgwood soyadına sahip olan üçüncü kuzeni Sarah ile evlendi. Emma’nın erkek kardeşleri geleneği sürdürdüler: Joe, Darwin’in kız kardeşi Caroline ile evlendi, Hensley anne tarafından kuzeniyle evlendi ve Harry, aynı anda iki taraftan da kuzeni olan Jessie Wedgwood ile evlendi. Emma’nın kız kardeşi Charlotte, Darwin’in kız kardeşi Catherine’le evli olan Charles Langdon ile onun ölümünden sonra evlendi. 

    Emma, kuzeni Darwin’i çocukluğundan beri tanıyordu ve muhtemelen ona karşı bazı duygusal hisleri de vardı. Çünkü Darwin yolculuktayken Emma, kendisine talip olan beş kişiyi reddetti. En sonunda Charles 29, Emma ise 30 yaşındayken, 29 Ocak 1839’da evlendiler. 

    17 yıl boyunca çiftin on çocukları dünyaya geldi. Emma, en küçük oğlu Charles Waring’i 48 yaşında doğurdu. Darwinler, torunlarının yetiştirilmesinde daha önceki çocuk yetiştirme geleneklerine bağlı kaldılar. Çocuklara hiçbir şey yasaklanmadı ve hiçbir şey yapmaya zorlanmadılar. Darwin anılarında, ‘’ailemle gerçekten çok mutluydum ve size şunu söylemeliyim ki çocuklarıma dair beni tek endişelendiren onların hastalıklarıydı’’ diye yazdı. 

    Biyografi yazarlarına göre en küçük oğlu down sendromluydu. Yürüyemiyor ve konuşamıyordu. Doktorlar, ‘’bilinmeyen bir akıl hastalığı’’ teşhisi koymuşlardı. Bir buçuk yaşındayken kızıl hastalığından öldü. Ayrıca, kızlarından biri olan Mary ise sadece 23 gün yaşadı ve en büyüğü Annie ise bebekliğinden bu yana hastaydı ve sürekli farklı teşhisler alıyordu, o da10 yaşında öldü. Ölümü, aradan yıllar geçmesinin ardından dahi ‘’evimizin neşesini kaybettik’’ diye yakınan Darwin için ağır ve onarılamaz bir travma olarak kaldı ve bununla birlikte kalıtım sorunları ve akraba evliliklerinin sonuçları hakkında ciddi bir şekilde düşünmeye başladı. 

    Darwin, 1848 yılında vasiyetini hazırlamak zorunda hissettiği ve hatta karısı Emma’nın dahi onun ölümünü beklediği kalp ve mide rahatsızlıklarından mustaripti ve gün geçtikçe de kötüye gidiyordu. Yaşadığı ve hissettiği tüm rahatsızlıkları içeren bir sağlık günlüğü bile tuttu. Bu günlükte şişkinlik, mide ağrısı, yüz egzaması, eklem ağrıları, diş ağrıları, kronik yorgunluk, uykusuzluk ve sık soğuk algınlığından şikâyetçi olduğu anlaşılmaktadır. Buna ek zihinsel durumunun tasvirine de dikkat etti, melankoli nöbetlerini, elinde olmayan korkularını, öfke nöbetlerini ve titreme krizlerini yazdı. 

    Duygusal stres altındayken rahatsızlıklarının en üst seviyeye ulaştığı düşünülüyor. Her şeyden önce Darwin, bilimsel olarak yaptığı çalışmaların bir işe yaramayacağından aşırı endişe duyuyordu. Bu endişeler onu daha da içine kapanık hâle getiriyor, kendisine dair büyük şüpheye düştüğü ve yaptıklarını sorguladığı dönemlerde ateşlenme ve kusma kendini gösteriyordu. Utangaç kişiliği daha da artıyor, yayımlarıyla ilgili konuşmalar yapmaktan dahi kaçınıyordu. Dahası, arkadaşlarıyla yaptığı birebir sohbetlerde dahi yarım saatin sonunda kendisini yorgun hissediyordu. 

    Çocukları da Darwin için sürekli bir endişe kaynağıydı. Tıpkı ölen çocukları gibi onların da hastalanacağından ve öleceğinden korkuyordu. Onların yanında her ne kadar kendisini hasta hissetse de hastalıklarından hiç bahsetmedi ve güçlü durmaya çalıştı. Ayrıca kendisini onlara iyi bir miras bırakma konusunda yükümlü hissediyordu. Böylece eğer günün birinde hastalıkları onu çalışamaz hâle getirirse çocukları her şeye rağmen rahat geçinebileceklerdi. Bunun için bir yandan da sürekli mali durumunu daha da güçlendirmeye çalışıyordu. 

    En ünlü eseri Türlerin Kökeni’ni 20 yıl boyunca güncelleyerek yazdı. Özellikle onun tarafından formüle edilen evrim teorisi, yaşamın kökenine ilişkin dinsel görüşlerle çelişiyordu. Darwin, özellikle dindar karısının dini duygularını bu bilgilerle rencide ettiği için çok endişeliydi. Bu kitabın temelinden geldiği anlaşılan tartışmalar yaşamaya başladılar ve Charles sürekli suçluluk duygusu hissediyordu. Bu tartışmaların sonucunda Emma, kendi fikirlerine inanmaya devam etse de Darwin’i çalışmaları konusunda destekledi. Türlerin Kökeni yayına hazır olduğunda Alfred Wallece’ın neredeyse onun teorisine benzer bir teoriyi ortaya attığı bir mektup aldı. Bu, Türlerin Kökeni’ni yayımlayıp yayımlamamak konusunda onu tereddüte düşürdüyse de kitap 1859 yılında yayımlandı ve tüm baskısı bir günde tükendi.  

    Çalışmayı bırakırsam hemen öleceğim

    Yıllar boyunca doktor babası da dâhil olmak üzere Darwin’in hastalıklarının nedenlerini kimse belirleyemedi. Darwin’in kendisi kusma ataklarını hareket hastalığına eğilimi ve olası kalp rahatsızlıklarıyla açıklamaya çalıştı. Danıştığı doktorların biri dışında hiçbirisi onun neyi olabileceğini teşhis edemedi. James Halley, onun dispepsisi olduğunu ileri sürdü ve hidroterapiye ek olarak günlük fiziksel aktiviteler ve diyet önerilerinde bulundu. Bu öneriler bir süreliğine işe yaradı. Kusması durdu, ağrıları azaldı. Ancak bu önerileri sona erdirdikten sonra hepsi bir anda geri döndü. 

    Sadece yaşamının sonunda sağlığında gözle görülür bir iyileşme gözlemlendi. 63’üncü doğum gününden sonra aniden kendini çok daha iyi hissetmeye başladı. Yalnız yazdığı bir mektupta da, ‘’çalışmayı bırakırsam hemen öleceğimi biliyorum’’ cümlesini kurdu. 

    1882 yılında birkaç kere kalp krizi geçirdi. Bunun sonucunda ise doktorun yatak istirahati tavsiyesini reddetti ve bilimsel çalışmalarına devam etti. 19 Nisan 1882 sabahında uzun bir zamandan sonra kusma nöbeti yaşadı ve buna bağlı olarak boğularak öldü. Doktor ölüm belgesine ölüm nedeni olarak anjina pektoris yazdı. Çoğu modern çalışmada ise ölümünün nedeni olarak ateroskleroz teşhisi kabul edilmektedir. 

    Darwin’in hastalığının gerçek teşhisi hâlâ hararetli tartışmaların konusudur. Şu anda, organik ve psikojenik olmak üzere iki gruba ayrılabilen yaklaşık 40 hipotez yayımlanmıştır. Organik kökenli olan teşhisler arasında, egzama önleyici ilaçların bir parçası olan arsenik veya Darwin’in topladığı numuneleri saklamak için kullandığı diğer toksik maddeler tarafından zehirlenme olasılığı ilk olarak öne sürülenler arasındadır. Fakat bu durum gerçek olsaydı ölümünün de daha erken bir zamanda olacağı düşünülüyor. 

     

    Kaynakça

    1)Charles Darwin-Otobiyografi

    2)Charles Darwin-The Voyage of The Beagle

    3)Darwin's Legacy to Comparative Pyschology and Ethology-Gordon Burghardt /2009

    4)Darwin's illness revealed-Anthony K. Campbell ve Stephanie B. Matthews 

     

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.