BELGRAD, BEOGRAD, BEOGRADE, OLD BELGRADE YA DA NOVA BEOGRADE.
İncelemeye başlarken henüz uçak biletlerimiz telefon kılıflarımıza değer haldeydi. Bir yolcu arkadaşı edinilmiş, henüz yeryüzüne ayak basmadan evvel 2 yeni arkadaş daha edinilmişti.
Söz konusu kanun çıkmadan önce yapılmış bu seyahatin Pasaport görevlilerince titizlikle ilerletildiğini, Nicola Tesla Havalimanının kasvetli bir yer olduğunu, karşılaştığımız Sırp'ların keskin ifadeli, ciddi bireyler olduğunu hemen o dakika anlamıştık. Taksi/otel/ulaşım safhalarını atlattıktan sonra hızlıca dışarı çıkmaya niyetlendik. 1 haftalık gezi planımızın tümü Belgrad ve Zemun bölgesinde gerçekleşti.
Zemun bölgesi bohem bir kasaba iken köprünün diğer tarafı olarak adlandırılan Belgrade çok hareketli, renkli ve eğlenceli bir yere benziyordu. Belgrad ve Türkiye karşılaştırması yapmadan önce ziyaret edilen bölgeleri şöyle sıralayabilirim.
-Zemun kalesi, Aziz Sava Katedrali, Usce, Knez Mihailova caddesi, Kalemegdan, Belgrad Kalesi, Aziz Mark Kilisesi, Taş Meydan ve Random ilerleyen köşe bucak yürüyüş keşfi ile gidilen Stari Grad sokakları.
İnceleme aşaması step 1;
a)Genel Görünüm: Havalimanı başta olmak üzere ülke gelişmekte olan bir altyapı çalışmasına sahip. Ara ara gördüğümüz kepçe, inşaat ekipleri ve belediye çalışanları hummalı bir çalışma içerisinde. Ülke genel olarak temiz. Yaşları farketmeksizin Sırp bireylerin ortalama boyu 1.80'di. Genç kişilerin aktif bir halde spor yaptıklarını, ülkenin genel olarak yeşil alanlardan oluşması sebebiyle bu alanlarda sosyalleştiklerine tanık olduk. Başkentte konaklamamıza rağmen şehrin sessizliği beni çok şaşırtmıştı. Kişilerin korna/klakson kullanmayı tercih etmediklerini, yaşlılara ve yabancılara saygılı davrandıklarını ve özellikle dikkat ettiğim sigara kullanımının neredeyse 20/1 kişi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Kuralları bakmından Avrupa ülkesi olduğu her halinden belli bu medeni yerde Osmanlı'dan ve Türkler'den esintileri hissetmek zor değildi. Çok az yabancının yaşadığı bu şehrin yeme alışkanlıkları bizlerinkini anımsatmıyor değil lakin tükettikleri unlu mamuller genelde şekerli olmasına rağmen çok az kilolu insan var idi. Yaşlı-genç fit vaziyette gezinir halde, popüler markalarca kuşanmak onlar için standart düz giyim gibiydi. Afaki gösterişten uzak, mütevazi ve kibar kişilerce baştan sona stressiz Beyaz Şehir isim anlamlı Belgrad, keyifli bir deneyim sundu.
b)Yeme Alışkanlığı: Mutfağında bolca meyve, unlu mamül ve et ürünlerinin olduğunu rahatlıkla gözlemleyebiliyorduk. Restoranları oldukça temiz, güleryüzlü ekiplerce yönetilen ve ücretsiz Wi-Fi hizmeti sunmakta iyiydiler. Kahvaltılarını birkaç Börek, hamur tatlısı ve kahve eşliğinde yaptıklarını gördük. Öğle yemeklerinde restoranlar pek dolu değillerdi. Sanırım toplumun sosyal alışkanlıkları sayesinde iş yerlerinde ve evlerinde basit atıştırmalıklar ile öğle vakti geçiştiriliyordu. Akşam yemeği ve sonrasındaki safha tam bir Türk sefası! Aziz Mark Kilisesi manzarasında Mark Palace adlı mekanda yediğimiz akşam öğünü bir bir Mide orgazmı yaşatmıştı. Focaccia, Paste, Cevabcici, Kajmak gibi tatlar denenmeye değer. Ardından gelsin çaylar, kahveler, kokteyller. Benzeştiğimiz bu kısımda zihnimin derinliklerinde Belgrad'ı gayet methettiğimi zannediyorum lakin yetmez. Sırp asıllı eski komşularımız alkollü mekanlarda sabahlara kadar sohbet ediyor, rahatsızlık vermeden eğleniyor, 7'den 70'e aynı masada buluşuyorlardı. Türk esintilerini marketlerde satılan Ayran benzeri içeceklerine koydukları ''yoghurt'' isminden de gayet anlayabiliyorduk. Keyifli damak lezzeti olan bu şehir, yerel tatları oluşturmakta gayet başarılıydı.
c)Ekonomik Yapı/Para Birimi: Sırp dinarı isimli birimleri ile çoğu zaman Euro kullanan Sırbistan, toplumunun fakir görünmemesi ile beni şaşırtmıştı. Ulaşılabilir miktarlarda giyim, lüks sayılabilecek ürünler kişilerce mevcuttu. 1€=117SırpDinarı şeklinde alışverişlerimizi yapıyor, yeme içmeye pek para harcamıyorduk. 1 adet su satın almak istediğimizde 600ml'lik şişeye 60-90 SırpDinarı ödüyorduk.
Bir çalışan ile ettiğim sobette yerli birinin asgari ücretinin 2000€ olduğunu, yabancı çalışanlara ise 1200€ bandında ücret ödediklerini söylemişti.
d)Eleştiri:
Kadın nüfusunun çokluğuyla rivayet edilen Sırbistan'da ailelerin 5 kız 1 erkek çocuk sahibi olduklarını rahatlıkla söyleyebilirim. Ortalama 3 çocuk yaptıklarını gözlemliyordum. Boyları uzun bu kişiler arasında 1.90'lık boyum ile yürürken kendimi bazen kısa hissettiğim de oluyordu. Bu temiz şehri Biraz daha modern bi yere çevirmelerini isterdim. Büyülü bir yer olduğu kesin. Turizme çok önem veren yapıları, binalarının süslü taşlarla dolu oluşu, sokaklarının heykellerle fotoğraflandığını söylemek yerinde olurdu. Bunun yanında 3-4 adet köprü ile birbirine bağlanan Sava ve Tuna nehri yeterince ışıklandırılmış değildi. Köprüleri akşam saatlerinde karanlık ve ihtişamını kaybeder vaziyetteydi. Mimarisinin Barok/Rokoko dönemlerinden nefis seyirler vermesi fotoğrafçılar için makul bir ziyafet. Zemun bölgesi tam bir ''huzurlu emekli şehri'' olmakla beraber Usce'ye ve Old Belgrad'a yaklaştıkça azalan yaş ortalaması ve artan ışıklarla karşılaşmak bize burada yaşama fikri bile oluşturabiliyordu. Milliyetçi yapılı, dindar, kuralcı, modern, sakin, şapellerde düğünleri yapılan, halkın ileri düzey İngilizce'siyle ve müzik ile pek haşır neşir bu şehir özlenecek yanlarıyla anı raflarımızda yerini aldı bile...
hvala brats.
hvala Beograde.
hvala !
Yorum Bırakın