Sanatın Propaganda Dünyasında Yeri

Sanatın Propaganda Dünyasında Yeri
  • 3
    0
    0
    0
  • Propaganda diyince eminim aklınızda karanlık düşünceler geçiyordur, politikacılara karşı çıkan insanlar, onlara karşı uygulanan kuvvet ve daha bir çoğu. Aslında, nötr bir şekilde, propaganda kitleye ulaştırılmak isteyen mesaj, içerik bütünüdür. Sanatın propagandaya bağlandığı nokta tam olarak budur; sanat, mesajları ileten bir içerik bütünlüğüdür. Neyle yapıldığından bağımsız olarak sanat türlerinin tamamı kitlelere mesaj vermek için kullanılabilir. İnsanlığın bunu fark ettiği zamana parmağımızı basmak mümkün olmasa da, 1950’lerden beri oldukça karşılaştığımız bir metot olduğunu söyleyebiliriz.

    Kitle kültürünün gelişmesiyle, ideolojilerin keskinleştiğini görebiliriz. İnsanlar arasındaki ayrım elle tutulur bir hale geldi. İnsanları ayıran çizgiler, sanatta öznel bir şekilde yer alarak mesajlarını bir topluluğa sundular. “Propaganda için Propaganda” isimli makalenin yazarı Lucy Lippard, bunun desteklenmesi gereken bir durum olduğunu öne sürüp sanatçıları propagandaya yönlendirmeye çalışmıştır. Bazı sanatçılar, sanatın estetik bir mesaj olduğunu savunup Lucy Lippard’a karşı çıkarlar. Jacques-Louis David ise sanatın estetiğiyle propaganda anlayışını bir araya getirmeyi başarmış ilk kişidir. Fransız Devrim kutlamalarının resimleyen Jacques-Louis, insanların ideallere ısınmalarını sağlamıştır. Ayrıca tüm sanat dünyasına, propagandanın estetikten uzak olması gerekmediğini göstermiştir ve çok sayıda kapı açmıştır. 

    Jacques-Louis David - The Oath of the Horatii     

    Soğuk savaş dönemlerinde, insanların kitlelere mesaj yayma tutkusu veya belki de iletileri içlerinde tutamama hissiyatı hat safaya çıkmıştır. 1995-1996 yıllarında Londa, Barselona ve Berlin’de “Sanat ve Güç: Diktatörlerin Egemenliğinde Avrupa” büyük ses getiren, propaganda amacı güden bir sergidir. Serginin konusu 30 ve 40’lar Avrupa’sında sanat ve siyaset arasındaki ilişkidir. Sanatın çeşitli alanlarından eserlere ev sahipliği yapan sergide 500’den fazla poster, tablo, heykel, duvar resmi, fotoğraf ve kamu mimarisi bulunur. Salvador Dali ve Pablo Picasso gibi bilinen isimlerin yanında devletler tarafından himaye edilen sanatçılar da sergide yer almıştır. En basitinden, sanatçıların devlet himayesi altında bir sergiye katılması da sanatın aslında siyasetle ne kadar iç içe olduğunu ve propaganda aracı olarak kullanılabilir durumda olduğunu göstermiştir.

    Siyasetle sanatın bu kadar iç içe olduğunun farkındalığı, beraberinde yeni sorular doğurmuştur. Toplumun bir kesiminin gözünde siyaset kirlidir. Kaçınılması gereken bir durum gözüyle bakılır. Peki değer verdiğimiz sanat, siyasete karıştığında elimizde estetiğinden ne kalır? Estetik değerler ideolojilere karışabilir mi? Propaganda sanata bakışımızı değiştirebilir mi?

    Düşündükçe soruların sayısı artar, bunca farklı iki şey, sanat ve siyaset nasıl olur da kavuşur? Sanatçıların ve siyasetçilerin içgüdüleri ve çıkarları bizi buraya yönlendiren durumdur. Siyasetçiler, tersini kanıtlamak adına mesajlarını estetik bir şekilde ikna ettirmeye çalışır ve ideolojiler ile insanların ayrımlarını keskinleştirir. Sanatçılar, ideolojik duygulardan motive olup iç dünyalarını propagandaya dönüşebilecek şekilde yansıtırlar. Sanatın var olma amacı, sanat ve propaganda bağlantısını anlamak için önemlidir. Fakat bu sorunun cevabı öznel olmasıyla beraber, sanatçı sanatını kendine, herhangi birine ya bir şeye adayabilir. 

    Özetle, sanat bir öz suyudur. Hangi yola çekilirse, nereye itilirse oranın özünü oluşturur. Günümüzde bazı eserler kitlelere mesaj verme, propaganda amacı güdülerek yapıldığından tartışmalar ara sıra ateşlense de ne cevabını ne de çıkış yolunu bulabiliriz. Sanat, sanatçı isterse propagandadır ve propaganda amacıyla var olur.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.