Sylvia Plath: Amerikan Gizdöküm Edebiyatının Melankolik Ana Karakteri

Sylvia Plath: Amerikan Gizdöküm Edebiyatının Melankolik Ana Karakteri
  • 11
    0
    1
    1
  • Neden en yaratıcı insanlar bu kadar erken dünyadan ayrılırlar? Sanki hayatlarını olması gerekenden dolu yaşamış ve görevleri bitmişçesine, ortalama yaşam ömründen 40 yıl erken işlerinin bittiği düşünülür. Wolfgang Mozart, Amy Winehouse, Kurt Cobain listenin başını çeken ünlü yaratıcılar arasında yer alırken Amerikan edebiyatının melankolik prensesi olarak adlandıran Sylvia Plath’in hayatı bu listede ayrıca dikkat çeker. Her ne kadar yaratıcılığın bir ölçüsü sayılmasa bile Sylvia’nın IQ seviyesinin 160 olduğu görüşü yaygındı ve 8 yaşından itibaren şiir yazıp yayınlıyordu.


    Edebiyat dünyasını genç yaştan itibaren yakından takip edip 11 yaşında dergilerde yazmış, Smith Kolejinde bulunduğu dönemde kolejin dergisinde editör olarak yer almıştır. Eserleri ve çalışmalarıyla dikkat çeken Sylvia, Sırça Fanus’a konu olan Mademoiselle dergisinde kısa süreli staj deneyimi yaşamıştır. 


    Günlüklerinden, mektuplarından ve yarı otobiyografik kitabı Sırça Fanus’tan çıkarım yapabildiğimiz kadarıyla hayatının bu dönemi onu depresyon döngüsü olarak adlandırabileceğimiz bir döneme sokmuştur. Şiirleri kendi hayatından çözümlemeleri aktarırken mektuplarından onu asıl fanusa sokan durumların ne olduğunu görebiliriz.


    Amy Winehouse ile benzer olarak Sylvia, arkadaşlarıyla yazışmalarından fark edildiği üzere, sağlıklı olmayan bir ilişkideydi. Çeşitli tutkuları vardı ve kendine yüksek hedefler koymuştu. Eşi Ted Hughes ile birlikte olmalarının ilk basamaklarında beraber şiirler yazar, bunu gazetelere gönderirlerdi. İlerleyen dönemlerde ise bu bir çekişmeye dönüştü. Sylvia günlüğüne her sabah oturup belirli bir limit koyup yazmanın sınırlayıcı olduğunu açıkladı. Cambridge Üniversitesini bitirdikten sonra dergilere yazmaya devam etti. Yazış tarzının en önemli bulunan noktası kelime kökleriyle nasıl oynadığıydı. Basit bir anlatış tarzı yoktu ve insanların bulmaca çözer gibi hislerini anlaması gerekiyordu. 


    Smith Kolejinde eğitim vermeye başladığı dönemde depresyon atakları onun günlük işlerini sekteye uğratmaya başladı. Öncesinde intihara kalkışan Plath, hayatında yaşananları yazmak için kullanmaya adapte oldu, eskiden arılar hakkında yazan kişi artık genç parlak zekanın nasıl fanusa konulduğunu, “cenaze arabalarının neden onun için yağlandığını” yazıyordu.


    İlk çocuğu doğduktan sonra şiir kitabını yayınladı fakat yazmanın artık onun için ne kadar zor geldiğinden sürekli yakınıyordu. Yaşananları yazmaya adapte olması yeterli gelmemişti ve hayatının sonuna doğru, ölümüne sebep olan deprsyon döngüsünün son basamağına geldi. Hughes ile ayrıldıklarında iki çocuğu vardı, Sylvia gibi bir kişinin hayatı çocuklarının bakımını üstlenmek ve günlük yaşantısına yetmekten zar zor ibaret olmuştu. Yakın bir psikiyatrist arkadaşı ona bir hemşire ayarladı ve yaratıcı kimliğini evinde devam ettirmesi için elinden gelen yardımları sıralamaya devam etti. Bu noktada yirmili yaşlarının sonunda olan Sylvia, aylarca süren depresyon nöbetlerinden 20 kilo kaybetmişti. 


    Hemşirenin gelmesi beklenen ilk gün Sylvia uyandı, tişört ve bezlerle mutfakla çocuk odası arasındaki kapıların altlarını kapadı. Fırını açıp zehirlenene kadar orada kaldı. Hemşire geldiğinde iş işten geçmişti.


    Sorumuza tekrar dönersek, yaratıcı insanların genç yaşta ölmelerinin sebebi yaşadıkları yoğun farkındalık hayatlarının onlara bir noktada ağır gelmesi ve çözümsüz kalan döngüye girmeleridir. Amy Winehouse, alkolden öldüğünde, uzun süredir alkol kullanmıyordu ve az sayılabilecek miktarda alkol almıştı. Döngünün ilk basamağını atlatmıştı ama yeni bir engele hazır değildi. Plath, önceden hastaneye kaldırıldı ama ölümü ilaç yazıldığında, her şey kontrol altında sanıldığında gerçekleşti. 


    Sylvia, hayatı devam etse edebiyatta hangi noktada olacağımızı tahmin bile edemeyiz. En basitinden zor bulunan ve kendi isteği dışında yayınlanan kitabı “Günlükler” 30 yıl daha yazılsa en iyiler ile aynı rafta olacak bir edebi eser olurdu. Kelimeleri, cümleleri ve kavrayan yapısıyla dünyayı büyüleyen Amerika edebiyatının melankolik prensesi, yaratıcılar gibi erkenden hayatını sonlandırdı, herkesi yazabileceklerinden mahrum bıraktı.


    Yorumlar (1)
    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.