Tam, "Dur, daha yeni tanıdım seni!" derken kitabın bitmesiyle ellerimden kayıp giden bir arkadaş olmuştu Martin Eden benim için.
Yarı otobiyografik bir roman. Jack London'ı büyük oranda Martin Eden kişiliğine bürünmüş olarak görüyorsunuz.
Dönem aynı dönem, mekan aynı mekan, zaman yine aynı zaman ve yine kahramanlar gerçek dünyadan kahramanlar... Yirmili yaşlarda tabiri caizse halk tabakasından bir genç Martin Eden. Denizcilik ile uğraşırken bir olay sonucunda Ruth ve ailesi ile tanışıyor.
Onun burjuvazi ile tanışması aynı zamanda... Ona duyduğu ya da duyduğunu sandığı aşk onu yazılar yazmaya itiyor. Başarılı bir yazar olma adına disiplinli bir çalışma başlatıyor. Büyük hayranlık duyuyorsunuz onun azmine. Ruth'un dünyasına ait olma mücadelesi girdiği aslında.
Bu mücadelede onunla aşık oluyor, onunla acı çekiyor, onunla aç kalıyor ve onunla amacınıza ulaşmak için çabalıyorsunuz.
Bir aşk insana neler yaptırır? Aşk sandığımız şey aslında nedir? Para nelere gölge düşürebilir?
Amacımıza ulaştığımız anda daha mı mutlu olacağız sorularının cevabını alıyoruz eseri okurken.
Algernon'a Çiçekler isimli bir eser okumuştum. Başkahraman zeka seviyesi arttıkça derin bir yalnızlığa gömülüyor ve aynı zeka seviyesine düşene kadar o yalnızlıktan kurtulamıyordu.
Martin ait olduğu sınıftan kopma mücadelesi verirken burjuva sınıfını da tanıyor.Bu tanıma süreci onu eski sınıfına da yabancı kılıyor ve her iki sınıfa da uzaklaşma başlıyor.Bu durum onu hayata daha da yakınlaştıracak dediğimiz yerde tam bir uzaklaşmanın geldiğini görüyoruz.
"Yalnızlığını daha güçlü ve kendini daha yorgun hissetti." (s. 198)
Zor durumda kaldıkça nelere sığınırsınız hayatta? İstemsizce bu soru karşısında hep kitaplar gelir aklıma. Martin'i bu yönden çok benzettim kendime. Eminim siz de kendinizden birçok parça bulacaksınız onda.
"Ama ben kitapları hep sevdim ve bulduğum her şeyi okudum." (s. 72)
Ama okumak insanı mutlu kılmıyor her zaman. Aksine daha çok düşünmesini, hayata ve insanlara dair daha çok kafa yormasını sağlıyor, bu da beraberinde mutsuzluk ve huzursuzluğu getiriyor.
"Bir sürü kitap okudu ama içindeki huzursuzluk azalmak yerine daha da büyüdü." (s. 55)
Okurken Ruth'un ailesinin tavırlarına karşı büyük nefret duyduğumu itiraf edebilirim. İnsanların geri kalanını bir proje olarak görmek ne büyük aşağılıklık.
Eğer Martin, Ruth'u affetseydi eseri o an yarım bırakabilirdim diye düşünüyorum. Ruth da yine Jack London'ın okul yıllarında tanıdığı bir kızdan yola çıkarak oluşturduğu bir kahraman...
Eseri okurken dönem hakkında oldukça bilgi sahibi oluyor, dönemin sanatçılarının mücadelesine daha yakından şahitlik ediyor, burjuva kesiminin insanlara bakış açısını görüyorsunuz. Son notlar önemli yer tutuyor. Eserde geçen kişi ve kavramlar hakkında derinlemesine bilgi ediniyorsunuz.
Ama okuduktan sonra daha mutlu olacağınızın garantisini veremem. Hatta muhtemelen daha da büyüyecektir içinizdeki huzursuzluk. Ama şunu temin edebilirim ki Martin Eden buna değer.
Yorum Bırakın