"Bu yerlerde trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gider-gelirlerdi.
Bu yerlerde, demiryolunun iki yanında Sarı Özbek bozkırı, sarı kumlu geniş bozkırların bomboş orta bölgesi uzanıyordu."
Her yazar içinde yetiştiği coğrafyanın, kültürün ve toplumun bir çocuğudur. Eserleri ister kurgu olsun, ister gerçeğe yaslansın o toplumun sesini, soluğunu ve rengini taşır. Bunu doğudan batıya dünyaca meşhur tüm yazarların eserlerinde görmek mümkün. Onları özel kılan en önemli şey ise her ne kadar kendi tarih, kültür ve değerlerinin bir tercümanı olsalar da yazdıklarıyla “yerelden” kanatlanıp “dünyaya” mal olmayı başarmalarıdır. Günümüzde eserleri yüz yetmiş altı dile çevrilen Cengiz Aytmatov da o yazarlardan biri.
Bu yönüyle “Gün Olur Asra Bedel ”in, Cengiz Aytmatov’u en iyi yansıtan ve onu tanımamızı sağlayan eserlerinin başında geldiğini söyleyebilirim. Aytmatov bu eserinde, Kazakistan Sarı Özek bozkırlarındaki Boranlı tren istasyonunda çalışan Yedigey ve onun dostu Kazangap’ın hikâyesini anlatıyor. Bu öyle bir hikâye ki Yedigey’e en sıkıntılı zamanlarında el uzatan can dostu Kazangap’ın ölümüyle başlıyor. Yedigey’in Kazangap’ın vasiyetini yerine getirmek üzere bir devenin sırtında Ana Beyit mezarlığına giderken geçmişi, bugünü ve geleceği arasında düşündüklerini ve yaşadıklarını bir güne sığdırarak anlatmasıyla devam ediyor. Aytmatov, Yedigey’in, bir ömür yaşadıklarını bir güne sığdırarak, adeta bir asra bedel hale dönüştürüyor ve zamanın izafiliğini bir kez daha bizlere hatırlatıyor.
Aytmatov, Yedigey’in hikâyesi içerisinde birçok hikâyeye yer vererek insana dair sevgiyi, aşkı, vefayı, hırsı, iyiliği, kötülüğü, arkadaşlığı, dostluğu ve fedakârlığı gözler önüne seriyor. Geçmişi, geleneği, değerleri, kültürü ve tarihiyle bir toplumu masal ve halk hikâyeleri eşliğinde anlatıyor. Özellikle Nayman Ana destanıyla savaşların kötülüğünü, kendi toplumunun uğradığı baskıları, haksızlıkları ve adaletsizlikleri bir bir ortaya koyuyor. Bu destanı anlatırken insanlarının nasıl “Mankurt”laştırılarak* kendi değerlerinden uzaklaştırıldığını; ailesine, toplumuna ve tarihine yabancı hale dönüştürüldüğünü tarihsel örneklerle açıklıyor.
Aytmatov tüm bunların yanında, bozkırın ortasında hayatta kalma çabasını, umudu ve mücadeleyi öyle muhteşem anlatıyor ki adeta Yedigey’in eşi, çocukları ve arkadaşlarıyla birlikte yaşadıklarını bütün benliğinizde hissediyorsunuz. Boranlı’nın yoksulluğunu, kışın insanı donduran soğuğunu, yazın insanı kavuran sıcağını öyle güzel tasvir ediyor ki hikâyenin kahramanlarıyla beraber acı çekiyor, soğuğunda donuyor ve sıcağında kavruluyorsunuz. “Bu yerlerde trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir..gider gelirdi…” sözlerini sık sık okurken yaptığınız yolculuklara hayalen gidip geliyorsunuz. Bunun sadece doğudan batıya, batıdan doğuya gidip gelen bir yolculuk olmadığını; aynı zamanda insanın doğduğu anda başlayan kendi içinde ve dışında bir ömür boyu süren bir yolculuk olduğunu anlıyorsunuz.
Gerçekten de insanı merkeze alarak bir halkın hikâyesini anlatan bu eser; masalları, efsaneleri, hikâyeleri, edebi, felsefi ve psikolojik çözümlemeleriyle insanı çok derinden etkiliyor. Fantastik, ütopik ve gerçekçi yönleriyle sade ve akıcı dili, kitabı fazlasıyla anlaşılır kılıyor...
Cengiz Aytmatov’un babası rejim tarafından katledildikten sonra, Kırgızistan Bişkek’teki Ata Beyit mezarlığına defnedilmiş. Romanda da buna benzer olarak Ana Beyit mezarlığı vardır. Aytmatov için babası ve nice aydının katledilip gömüldüğü Ata Beyit ne ise, Kazak halkı için Ana Beyit odur. Aytmatov,Sovyet dönemi yazarı olarak yetişmiş ve eserlerinde Türk’ün Sovyet elinden çektiği zulmü anlatmış,bunu bazen sezdirmeden ve bazen de aleni olarak yapmıştır. “Gün Olur Asra Bedel” romanında, Romanın ana kahramanı Yedigey arkadaşının cenazesini Ana Beyit mezarlığına gömmek için istasyon halkını ikna etmeye çalışır. Askerler Ana Beyit’i kapatır ve cenazenin oraya gömülmesine izin vermezler. Olay; Yedigey’in cenazeyi Ana Beyit’e gömemese bile, Kazangap’ın vasiyetini yerine getirmek isteği ve âdetlere göre cenazeyi gömmeden geri götürmek doğru olmadığı için, cenazeyi orada Malakumdıçap vadisine gömme kararı ile son buluyor. Aytmatov,kahramanına “- Törelerimize karşı çıkmayın. Tabiat kanunlarına da karşı çıkmayın! Mezara götürülen bir ölü asla geri getirilemez. Cenazeyi burada gömecek, töreni burada yapacağız.” dedirerek Sovyetlerin zulmüne,baskıcı yönetimine, Kırgız halkını yoksayışına tepki gösterir.