Susuz Bir Bataklık: Kurak Günler

Susuz Bir Bataklık: Kurak Günler
  • 4
    0
    0
    1
  • "Bizim de sermayemiz, saygınlık." -Savcı Emre

    Bir Emin Alper filmi olarak karşımıza çıkan Kurak Günler, gündemi epeyce meşgul etti. Alper ve ekibi o kadar iyi bir reklam kampanyası yürüttüler ki ilgisi olan olmayan herkes filmi izlemeye gitti. Ekip, aslında aleyhine işleyen bakanlık kararını da lehine çevirerek büyük iş başardı.

    Başrollerde Selahattin Paşalı ve Ekin Koç'un yer aldığı film, geçen senelerde ses getiren Okul Tıraşı'nı da geride bıraktı. Peki, nedir Kurak Günleri bu kadar ayıran, konuşturan? İyi bir sinematografi ve politik çizgilerle çizilmiş bir Türkiye portresinin sunulması ve bunun bir festival filmi gibi değil, çoğunluğa hitap edecek şekilde yapılması temel etken diye düşünüyorum. Ülke gerçeklerini yüzümüze çarparak evet biz buyuz, diyor film. Politik gerilimle temelleniyor ve alt metinlerle döşeli yapısıyla da düşündürüyor. 

    Domuz, fare, bataklık.

    Hem açık hem örtülü anlamda, filmin bir "av" meselesi üzerine kurulduğunu söyleyebiliriz. Kritik yapan yönetmen, açılış sekansında bir domuz avı sahnesi ile karşılıyor seyirciyi. Etkileyici ve dinamizmi yüksek bir sahne ile Yanıklar köyüne giriyoruz. Tipik bir Anadolu kasabasında; kuraklık, sokaklar, eski evler, Avukat Şahin'in önderliğinde bir grup avcı ve şiddet. Köylüler için bir eğlence kültürü haline gelmiş olan avlanma; şehirli Emre için alışılmadık bir manzara. Köylü-şehirli çatışması bu noktada başlıyor; sokak boyunca avı sürüklemek adeta bir tür vahşilik. Köye yeni gelen savcı, yerlilerin adetlerine ayak uydururken bocalıyor. 

    Film boyunca, küçük yerdeki nüfuzlu aileler ve devlet yönetimi arasındaki çatışma da sunuluyor. Tarih boyunca değişmeyen bir kültür. Yerelde, yerelin sözü geçer. Devletin gücünün yer yer etkin olamadığı, bu ailelerin sözünün geçerli olduğu görülüyor. An geliyor, devlet; savcısını, polisini korumakta yetersiz kalıyor. Yerelin kültürü, devletin kültürünü reddediyor. Kanun değil, nüfuz işliyor.

    Kültürleri yeniden kodlamak, mücadele istiyor. Fakat görüyoruz ki eski zihniyetin kalıntılarını bile yıkmak kolay değil. Emre'nin evindeki fareler tarafından sürekli rahatsız edilişi, barajda yüzerken "bataklık orası, orada yüzme kaybolursun" şeklinde uyarılar alması, düzeni değiştirmeye çalışanın tehlikede olduğunu gözler önüne seriyor.

    Ahlaki değerler. 

    Filmin, en önemli meselesinden biri de ahlaki değerler. Bu noktada, ana karakterlerin Savcı Emre, Gazeteci Murat ve Avukat Şahin'in olduğu olaylar sunuluyor. Ortada, herkesin bildiği ama hasıraltı ettiği çarpıcı gerçekler var. Emre, Hakime Zeynep tarafından çok kez uyarılmasına, Murat gibi karalanmaya çalışılmasına rağmen kendi bildiği doğruların peşinden gidiyor. Yaşanan olaylar, akıllara popüler bir sözü getiriyor:

    "Kim namus ve ahlak bekçiliği yapıyorsa bilin ki en ahlaksızı odur."

    Her gün, gündüz kuşağında Anadolu'da neler yaşandığına dair programlar yer alıyor. İzlemesek bile haber sosyal medyada karşımıza çıkıyor. Hayretler içinde okuduklarımız; ülkemizin gerçekleri. Haberlere getirilen yayın yasakları, onların yaşandığı gerçeğini değiştirmiyor, hala bi yerlerde yaşanıyor. Müslüman kisvesi altındaki kişilerin, dine sığmayan işler yaptıklarına yakın zamanda şahit olduk, oluyoruz. Yönetmen de filmde bu minvaldeki konuyu mercek altına alıyor. Hatta yeri geliyor, ahlaksız damgası vurulan kişilerin asıl vicdan sahibi kişiler oldukları gerçeği ile seyirci bir kez daha yüzleştiriliyor. Bu, her zaman geçerli değil ama çoğunlukta böyle olduğunun farkına varıyoruz.

    Av, avcı, avlanma.

    Dört bölüme ayrılan filmin kapanış sekansında, başlangıçtaki av meselesine geri dönülüyor. Gerilimli ve yüksek tansiyonlu olaylar sonucunda, görünüşteki ahlak savunucuları, ahlaksız damgası vurduklarının peşine düşüyorlar. Bitişle birlikte dünya kadar soru işareti ile salondan ayrılıyoruz.

    Genel olarak bakıldığında, sade ama çarpıcı bir şekilde ülkenin geleneksel yapısının ve ahlaki ikilemlerin sunulduğu bir film Kurak Günler. Manzaralar ve oyunculuklar da konusu kadar başarılı. Özellikle Şahin'i canlandıran Erol Babaoğlu, rolünün hakkını fazlasıyla veriyor. Gözlerindeki imalar, nefret ve şehvet, koltukta otururken bile sizi rahatsız ediyor. Onun, gerçekte aramızda olan bir karakter olduğuna inanıyoruz. Film ara ara sarkıyor ama sona doğru her şeyi toparlıyor. Tam toparladık derken dağılıyorsunuz orası ayrı mesele...

    Bence, gidin ve Kurak Günler'i görün. Ben bir seyirci olarak sizinle gördüklerimi spoiler olmadan paylaştım. Eminim siz daha farklı açılar göreceksiniz. Nietzsche'ye atfedilen bir sözle kapatıyorum yazıyı:

    "Ahlak, aşağı insan sürüsünün üstün birkaç insanı geride tutmak için kullandığı bir kurgudan başka bir şey değildir."


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.