Gerçeklerle Yüzleşmek: Çığlık

Gerçeklerle Yüzleşmek: Çığlık
  • 2
    0
    0
    0
  • "Depremin 165. saatinde Adıyaman’daki enkazdan 44 yaşındaki bir kadın sağ olarak çıkarıldı."

    Şimdi, bu cümleyi tekrar okuyun ve gözlerinizi kapatıp kendinize şu soruyu sorun:

    Bir insan, 165 saatte neler yapabilir?

    Bir insan, 165 saatte yani neredeyse 7 günde birçok şey yapabilir. Eğer bir öğrenciyse; sabah kalkar okuluna gider, çıkışlarda arkadaşlarıyla kafede oturur, oyun oynar, eve döner. Ödevi varsa yapar, dizi izler, müzik dinler. Tatilde sahile "nefes" almaya gidebilir; müze, sergi gezebilir ve daha bir sürü şey. Eğer bir çalışansa; sabah kalkar işine gider, mesaisi bitince eve döner ya da arkadaşlarıyla bir şeyler içmeye gider. Belki dizi izler, film izler, yürüyüşe çıkabilir. Tatilde; konsere, sinemaya, tiyatroya gidebilir ya da deniz kenarında bir kahvaltı yapabilir. Tatilde, öylece yatıp dinlenmeyi de isteyebilir, iki günde yakın bir şehre seyahat edebilir de. 165 saatte sıradan bir insan, dışarıya karışmasa bile uyanır, gezer, belki köpeğini dolaştırır, yemek yer, tuvalete gider, markete çıkar, televizyon izler, uyur. 7 gün öylece hareketsiz durmaz. 

    Enkaz altında kalmasının 165. saatinde bir insan "gerçekten" nerededir? 7 gün o kutuda, belki 2 metre yerde insan ne yapar? Aklını mı kaçırır yoksa sakinliğini mi korur? Dualar mı eder yoksa hayata isyan mı eder? Tüm hayatı mı geçer aklından, saçma sapan düşüncelere mi saplanır? Son nefesini verene kadar umut etmeye devam mı eder? 

    Peki, o insanı oraya kim koydu?

    Kader mi, ihmalkarlık mı? Sormamız gereken asıl soru şudur değil belki de: en güvendiğimiz yer olan "evimizden" daha güvenli bir yer neresi olabilir? Ev, sadece dört duvara sıkıştırılmış bir terim değil elbette. Ev, bir kişi de olabilir bir liman da. Burada somut bir evden bahsedecek olursak eğer, bir insan evinde güvende değilse nerede güvendedir? Artık geceleri kafamızı yastığa nasıl rahat koyacağız?

    Bir deprem oldu Maraş'ta, 81 ile yayıldı. O deprem, 15 milyonu değil 84 milyonu etkiledi. 04.17'deki felaket, hepimizin evini başına indirdi. 13 gündür ne onlar ne de biz hayatımıza kaldığımız yerden devam edebildik. Kiminin hikayesi yarım kaldı, kiminin ailesi, sevdikleri... Ne uğruna?

    Para.

    Basit ve etkileyici bir kelime para. Birilerinin cebi "parayla" dolsun diye o insanlar, güvenilir olmayan binalarda habersiz bir şekilde oturdular. 7,7'lik depremde sağlam bina kalır mı, dediler. Erzin, olduğu gibi ayakta, tek bir can kaybı yok. Demek ki kalırmış.

    Yazalım, konuşalım, unutmayalım.

    Çok uzağa gitmeye gerek yok. 2020'deki İzmir depremine bakalım. Aynı görüntülerin daha küçük ölçekli olanını yaşadık. Çürük binalar yıkıldı. Binaların altında insanlar kaldı. Kurtarma ekipleri "bir can daha" diyerek çalıştı. 72. saatte mucizeler geldi. Bölgeye yardımlar aktı.

    Ama bu depremde "farklılıklar" var.

    Soğuk.

    Usulsüz dikilmiş binalar.

    Tek bir tabağı bile kırılmamış züccaciye dükkanı.

    Yarılan yollar ve arama kurtarma ekiplerinin saatlerce ulaşamadığı bir Hatay.

    Saatler geçtikten sonra bölgeye inen askerler ve madenciler.

    Sosyal medyadan kurulan iletişim ağı, yardım çığlıkları.

    Dünyanın dört bir yanından gelen insanlar, köpekler, yardımlar.

    296. saatte enkazdan çıkan bedenler.

    Ders çıkarmak için yüzyılın felaketini beklemiş 81 il, 84 milyon.

    40.642 sayısına sığdırılmış insanlar. 

    40.642 can.

    40.642 hayat.

    40.642 hikaye.

    #HayatımızdakiDepremler

    Ne çok olay oluyor hayatımızda. "Büyümenin" farkına varıyoruz. Çürük zihinlerle savaşıyoruz. Bir binayı onardık derken diğeri çatlıyor. Bazı binaları yıkıp yeniden yapmak o kadar zor geliyor ki... Çatlaklardan acı, hüzün, umutsuzluk sızıyor sürekli. İnancımızı kaybediyoruz. Kabulleniyoruz.

    Güzel şey yok değil. Dayandığımız sağlam binalarımız da var dost gibi, sanat gibi, mizah gibi. Hayatımızdaki depremlerde elbet bu binalar da sallanıyor. Hatta belki bazılarımızın sağlam sandıkları da yıkılıyor. Hayat bu. Ama tedbiri asla elden bırakamayız. 

    Demem şu ki acılar hep olacak mutluluklar da... Hayatın bize şahsi olarak ne öğretmeye çalıştığını anlayana kadar aynı dersi hep tekrar alacağız. Anlamı aramak için koyulduğumuz yolda, o dersi alıp bir adım daha ileriye gitmek zorundayız.

    Tamamlamalıyız. 

    Tamamlayacağız.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.