21. yüzyılın en yetenekli ve en marjinal sanatçılarından birisi olarak gösterilen Amy Winehouse, 14 Eylül 1983 tarihinde Londra’da doğdu. Daha küçücük bir çocuk olduğu sırada müziğe yakın ilgi duyan Amy, 9 yaşına geldiğinde ilk şarkılarını yazacak ve büyük bir hevesle gitar çalmayı öğrenecekti. Fakat aynı yıl anne ve babasının yaşadığı travmatik boşanma nedeniyle kötü günler geçirerek ömrü boyunca atlatamayacağı psikolojik problemlerle boğuşmaya başladı. Küçük kız babasının ihanetini asla unutmayıp her zaman için kalbinin derinliklerinde bir yerlerde büyük bir terk edilme korkusu taşıdı.
Amy, müzik alanında kendini geliştirmek ve sağlam bir kariyerin kapılarını aralayabilmek adına Londra’nın ünlü sanat okullarına birçok başvuru yaptı. Kabiliyeti ortada olan genç şarkıcı kabul edilmesine rağmen eğitimi süresince gösterdiği davranış bozuklukları nedeniyle maalesef ki gittiği bütün okullardan atıldı. Takvimler 2001 yılını gösterdiğinde ise 19 Entertainmet isimli ajans tarafından keşfedildi.
2003 yılına gelindiğinde ilk albümü olan “Frank”i çıkardı. Tavrı, tarzı ve muhteşem ses rengiyle beraber piyasanın tüm dikkatini üzerine çeken bu enteresan genç kadın, caz müziğe olan aşkı sebebiyle Ella Fitzgerald ve Tony Bennett gibi usta sanatçılardan da etkileniyor; onların nağmelerini sık sık kendi şarkılarına yansıtıyordu.
Pırıl pırıl, capcanlı ve hayat dolu bir sanatçı olan Amy Winehouse; pek çok kapıyı aynı anda aralamaya başladı. Konserlerin ardı arkası kesilmiyordu. Hiç durmadan üreterek başarı basamaklarını daha hızlı bir şekilde çıkmak istiyor ve yalnızca müzik yapmayı amaçlıyordu. Ancak 2006 yılında hayatının en büyük hatası olan Blake Fielder-Civil ile tanışacak ve hayalini kurduğu her ne varsa bir bir yok olacaktı.
Blake ve Amy
Yaşının küçüklüğüne rağmen ailevi sorunları nedeniyle bol bol alkol tüketen Amy, az miktarda esrar da içiyordu. Fakat Blake ile sevgili olduktan sonra tam anlamıyla bağımlılık noktasına ulaşıp, gündelik yaşamını mahvedecek seviyede eroin ve kokain kullanmaya başladı. Blake’e deli gibi aşık olan genç kadın, onun hayatına uyum sağlayabilmek için sevgilisinin kullandığı bütün yasaklı maddeleri su gibi tüketir oldu. Ona olan saplantısı zamanla Blake'in bu durumu suistimal etmesine sebebiyet verdi. Blake sürekli Amy’yi terk etmekle tehdit ediyor, adeta babasının açtığı yaraları ve çocukluk travmalarını tekrar tekrar tetikliyordu.
Amy hem kullandığı maddeler hem de yeme bozukluğu nedeniyle günden güne eridi. Bütün parasını ve vaktini sadece Blake’e harcıyor, gözü ondan başka hiçbir şeyi ve hiç kimseyi görmüyordu.
6 aylık bir ilişkinin ardından Blake Amy’den ayrılıp eski kız arkadaşına geri döndü. Dünyası başına yıkılan Amy, medyaya her şey yolundaymış gibi görüntüler verse de her geçen gün daha da zayıflayarak en sonunda bir rehabilitasyon merkezine yatırıldı. Oradan çıktığında ise o efsanevi “Back to Black” albümüne imza attı. Albümdeki bütün parçalar Blake’e yazılmıştı ama özellikle Back to Black şarkısındaki; “Sadece kelimelerle vedalaştık / yüzlerce kez öldüm ben / sen o kadına geri döndün / ben de siyaha geri dönüyorum.” sözleri derin bir kalp kırıklığının özeti gibiydi.
Back to Black albümü bütün dünyada bir kasırga etkisi yaratıp Amy Winehouse’u kariyerinin zirvesine taşıdı. Rekor üstüne rekor kırarak sayısız ödülün sahibi olan başarılı sanatçı bir yandan da turneden turneye koşuyordu. Ailesi artık hayatının düzene girdiğini düşünüyor ve kızlarının kendini tamamen işine vermesinden dolayı büyük bir mutluluk duyuyordu. Ancak Amy; ABD ve Kanada turneleri sırasında maalesef ki Blake ile tekrar iletişime geçti. Nitekim dünyanın en ünlü ve en zengin kadınlarından birisi olan Amy’yi kimseye kaptırmak istemeyen Blake, hemen genç kadın ile nikah masasına oturdu (2007). Ailelerden gizli bir şekilde gerçekleştirilen bu evlilik ne yazık ki sonun başlangıcı olacaktı.
Evliliklerinin henüz üçüncü ayında Amy aşırı doz uyuşturucudan hastaneye kaldırıldı. Sonrasında karı-koca birlikte rehabilitasyon merkezine yattılar fakat herhangi bir fayda göremediler. Hatta artık birbirlerine fiziksel zarar verecek derecede akıllarını kaybedip gerçeklik algılarını tamamen yitirmeye başladılar. Amy sürekli aldatılmasına rağmen Blake’in tekrar gitmesinden ve onu yalnız bırakmasından çok korkuyor ve korktukça o ne isterse yapıyordu. Kendini alkol, uyuşturucu ve Blake üçgeninden bir türlü kurtaramadı. Öyle ki Grammy ödüllerinde 6 dalda adaylığı bulunduğu halde ABD kendisine vize vermediği için törene dahi katılamayacaktı.
Hayatı bir uçurumdan aşağı son sürat yuvarlanmaktaydı. Bu sırada basın da her gittiği yerde peşinden ayrılmayarak adeta onu delirtmeye and içmiş gibi davranıyordu. Amy berbat hallerde kameralara yakalanıyor, 40 kiloya kadar düştüğü açıkça görülüyordu. Blake’in çeşitli suçlardan hapse girmesi ise bardağı taşıran son damla oldu. Amy iyice çıldırıp etrafındaki herkesle bağlantıyı kesti. Konserlerine sarhoş bir şekilde çıkıyor ve ayakta durmakta zorlanıyordu. Hem hayranları hem de TV programları tarafından dalga malzemesi olmuştu.
2009 yılına gelindiğinde Blake hapisten çıkmasına rağmen Amy onu karşılamaya gitmedi ve boşanmaya karar verdi. Bu sancılı boşanma sürecinin ardından kimi zaman düzelse bile çoğunlukla kötü durumdaydı. Ne ailesiyle ne de arkadaşlarıyla doğru dürüst görüşmüyordu. Yalnız kaldıkça daha çok alkol alıyor ve daha çok uyuşturucu kullanıyordu. Madde bağımlılığı yüzünden kalbi de zayıf düşmüştü genç kadının.
İki seneyi böyle darmadağın geçirdikten sonra, 2011 yılında müzik şirketi Universal Music tarafından bu kötü algıları kırmak adına bir Avrupa turnesi organize edildi. Turnenin ilk ayağı Sırbistan’ın Belgrad şehrinde başladı. Yaklaşık 20 bin kişinin seyrettiği konser sırasında Amy aşırı alkollü bir şekilde sahneye çıkarak, hem bulunduğu şehri hem ekip arkadaşlarının isimlerini hem de şarkı sözlerini unuttu. Orada durmak istemediği ve acı çektiği ayan beyan ortada idi. Binlerce kişinin yuhalamasıyla birlikte sahneden inmek zorunda kaldı. Neredeyse tüm dünyada infial yaratan bu olayın ardından bütün medya kuruluşları Amy Winehouse ile alay eden manşetler atacak ve hatta Sırbistanlı politikacılar bile bu rüzgâra dahil olarak Amy’yi suçlayan açıklamalar yapacaklardı. Bu noktada kendisine en ufak bir tolerans dahi gösterilmedi.
Belgrad konserinden Amy Winehouse
Turnenin ikinci ayağı ise İstanbul’da gerçekleşecekti. Ekibiyle birlikte İstanbul’a gelen Amy, burada kaldığı dört gün içerisinde yalnızca iki kere odasından çıktı. Birinde masaj yaptırmak için, diğerinde de rakı içmek için… Durumun daha da kötüye gittiğini gören ekip arkadaşları bir Belgrad faciası daha yaşamamak adına konseri ve turneyi tamamen iptal etme kararı aldılar. Londra’ya dönen Amy Winehouse, yalnızca 1 ay sonra 23 Temmuz 2011 tarihinde 27 yaşında olduğu sırada alkol zehirlenmesinden öldü. Babası Mitch Winehouse’un söylediğine göre otopsi sonucunda 100 ml. kanda, 416 ml. alkol tespit edilmişti. Yani bilinenin aksine onu öldüren şey aşırı doz uyuşturucu değil alkoldü. Bu trajik ölümün ardından Blake ise Amy’nin mezarı başında ağlarken görülecekti. Fakat bu gözyaşlarının samimi olduğunu söylemek bir hayli güç…
Kendisinin boşanırken aldığı 250 bin poundluk tazminata rağmen bununla yetinmeyerek Amy’nin mirasından da 1 milyon sterlinlik bir meblağ talep ettiğini biliyoruz! Ama yine de içimizden geçen bütün kötü sözleri yutuyor ve “Vah gidene” diyoruz.
harika bir yazı... blake'e sarf edeceğim ağır sözleri sansürlüyorum 😌