Türk edebiyatının en hüzünlü şiirlerinden birisi olarak kabul edilen Sessiz Gemi, arka planında barındırdığı kırık aşk öyküsü nedeniyle de oldukça dikkat çekmektedir. Yahya Kemal Beyatlı tarafından kaleme alınan bu etkileyici eserin başkahramanları ise fazlasıyla tanıdıktır…
Paris’te geçirdiği 9 senenin ardından 1913 yılında İstanbul’a dönen Yahya Kemal Beyatlı, Darüşşafaka İdadisi’nde Tarih ve Edebiyat öğretmenliği yaptıktan sonra görevine Darülfunun’da devam eder. Aynı zamanda aralarında Necip Fazıl ve Nazım Hikmet gibi parlak gençlerin de bulunduğu bir gruba hafta sonları şiir dersleri vermektedir. Heybeliada Bahriye Mektebi’nde okumakta olan Nazım Hikmet tatil günlerinde İstanbul’a ailesini ziyarete gittiği için bu vesileyle Yahya Kemal Beyatlı ve Nazım’ın annesi Celile Hanım tanışırlar.
Güzelliği ile nam salmış olan Celile Hanım bunun yanı sıra hem çok iyi resim yapmakta, hem ana dili gibi Fransızca konuşmakta, hem de piyano çalmaktadır. Sanatla iç içe yaşayan bu genç kadın evde gerçekleşen şiir derslerinden arta kalan zamanlarda Yahya Kemal ile bol bol sohbet edip; tarih, kültür, edebiyat alanlarındaki bilgi birikimini büyük ölçüde geliştirir. Eşi Hikmet Bey ile olan bağı ise neredeyse tamamen kopmak üzeredir. Çünkü karı-kocanın artık hiçbir ortak paylaşımları veya muhabbetleri kalmamıştır.
Yahya Kemal
Celile Hanım ve Yahya Kemal arasındaki sanat münasebeti git gide başka bir boyuta evrilerek duygusal bir ilişkiye dönüşür. İkili birbirlerine sırılsıklam aşık olmuştur fakat Yahya Kemal bu durumdan fazlasıyla rahatsızdır. Genç kadını çok sevmesine rağmen etrafındaki insanlardan utanır ve Nazım’a karşı kendisini oldukça mahcup hisseder. Zamanla dedikodular yayılınca Celile Hanım ve eşi Hikmet Bey boşanırlar. Herkesin dilinde dolanmaya başlayan bu yasak aşk pek tabii ki Yahya Kemal’in öğrencilerinin kulağına kadar gidecek, hatta ünlü şair sırf bu sebepten ötürü pek çok dersini iptal etmek zorunda kalacaktır.
Birkaç haftalık bir aradan sonra olayların bir nebze olsun durulduğunu düşünüp okula dönmeye karar verdiğinde ise karşısında son derece ukala bir tavırla kendisine üstten üstten bakan Necip Fazıl’ı bulur. Necip Fazıl ona; “Hocam kibrit suyuyla intihara kalkıştığınızı duyduk. Sınıfın bu durum nedeniyle yaşadığı derin üzüntüyü size söylemek isterim.” der. Bu aşağılamayı affetmeyen Yahya Kemal, Necip Fazıl’ı hemen cezalandırır ancak sonrasında meseleyi Nazım’ın da öğrendiğini işitince işler tamamen arapsaçına döner.
Necip Fazıl
Celile Hanım, hislerinden en ufak bir pişmanlık dahi duymadan her şeyi göze alarak aşkının peşinden gitmeye kararlıdır. Yahya Kemal’e karşı beslediği derin duygular neticesinde onunla evlenerek yeniden bir yuva kurmak ister. Kimin ne düşündüğü veya ne dediği ile ilgilenmez. Amacı sadece mutluluğu tekrar yakalamaktır. Fakat ne yazık ki oğlu Nazım buna engel olacaktır. Nazım bir gün öğretmeni Yahya Kemal’in ceketinin cebine şöyle bir not bırakır:
“Hocam olarak girdiğiniz bu eve, babam olarak giremeyeceksiniz!”
Celile Hanım, kızı Samiye ve oğlu Nazım
Notu okuyup beyninden vurulmuşa dönen şair tam o anda çok sevdiği Celile Hanım ile arasına mesafe koymaya karar verir. Zaten halihazırda evlilik fikrinden korkmakta ve ne kadar aşık olursa olsun bu ilişkiyi her bakımdan yanlış bulmaktadır. Nitekim çevresindeki insanların baskısı da üzerine üzerine gelince sevgilisinin evine bir daha gitmez. Onu büyük bir ümitle bekleyen Celile Hanım ise şöyle bir mektup yazar:
“Bugün Pazar. Belki gelirsin diye 3 vapurunu pencerede bekledim. Gelmedin mahzun oldum... Verdiğin konferansa gelmedim, kalabalıktır memnun olmazsın diye fakat hep aklım sende idi. Çok çok göreceğim geldi… Beni niye aramadın? Sana gücendim canımın içi, pek göreceğim geldi… Ben o günden beri, yani Salı gününden beri evdeyim. Dikiş dikiyorum. Evimiz için çalışıyorum…”
Celile Hanım ne yaparsa yapsın ne yazarsa yazsın sevgilisini bir türlü ikna edemez ve hayalini kurduğu o evlilik de asla gerçekleşmez. Artık net bir şekilde imkansız olduklarını anladığında da Yahya Kemal’e veda ederek resim çalışmaları için Paris’e gider. Yahya Kemal ise hazin bir şekilde yarım kalan bu aşkın ardından o meşhur “Sessiz Gemi” şiirini kaleme alır:
Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol
Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,
Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.
(Şiir daha çok ölümle ilişkilendirilse de aslında şairin sevgilisi ile yaşadığı ayrılığı ölüm gibi görmesi nedeniyle bu şekilde ortaya çıkmıştır.)
Aradan geçen uzun senelerin ardından 1938 yılında Yahya Kemal Beyatlı milletvekili olmuştur. Bu sırada Nazım Hikmet görüşlerinden dolayı yargılanmakta ve annesi Celile Hanım da oğlu için amansız bir mücadele vermektedir. Celile Hanım, milletvekili olduğunu öğrendiği Yahya Kemal’e oğlunu kurtarabilmek adına bir şeyler yapıp yapamayacağını soran bir mektup yazar. Fakat ne yazık ki olumlu ya da olumsuz herhangi bir cevap alamaz. Çünkü artık iki eski sevgilinin uzaklığı kilometrelerle bile ölçülemeyecek mesafededir. Yitip giden onca şeyi ne yıllar ne de yollar geri getirebilir.
Kaynak: Musiki Dergisi
Bu bilinen hikaye. Kimbilir diğer tarafta neler var.