Madeleine de Proust

   Madeleine de Proust
  • 9
    0
    0
    0
  •                                                                                                                 

    İnsan tüm yaşamı boyunca neyi bekler? 

    Çoğu zaman gelecekte mutlu olduğunu tahayyül ettiği günleri. Bir ihtimal gelecek günleri. Kişi zamanın akım hızına karşı koyamadan geçtiğini görünce, anın odağından çıkıp ihtimal kapılarını zorlamaya ve orada umut denilen törpüyü bulmaya girişir. Gelecek zamanın umudu, geçmiş zamanın hatırası ve şu anın kaygısı yakasını zorlarken, kendini bu bilinmezliğin içinde anlamlandırmaya ve konumlandırmaya çalışır. Şu anı yakalamaya çalışırken de çoğu zaman geçmiş zamanın hatırasını unutur. Yaşadığı, yaşayamadığı ve yaşanmasını umut ettiği ne varsa bir kefeye koyar. Fark eder ki ağır basan taraf yakalanan zamandır.

    Tarihler yirminci yüzyılı gösterdiğinde dünya edebiyatına keskin bir giriş yapan Proust, içinde bulunduğu dönemi yakalamış ve okurlarına burjuva yaşamının görünmeyen tarafını, başka bir deyişle madalyonun diğer yüzünü göstermeyi amaçlamıştır. Gayesini hakkıyla yerine getirmiş olacak ki Kayıp Zamanın İzinde adıyla yayımladığı yedi ciltlik seri ile kendini bu dünyaya altın harflerle kazımıştır. Bunun yanı sıra Proust, bununla kalmayıp kendi ana diline yeni kelimeler ve anlamlar kazandırmıştır.

    Fransızca'da ''Madeleine de Proust'' diye bir kalıp var. Kişiyi geçmişte yaşanılan bir anıya götüren çağrışım nesnesi olarak kullanılıyor. Bu kalıbın ortaya çıkmasının nedeni ise Proust'un Kayıp Zamanın İzinde adlı eserinin başlangıç noktası olması. Katıldığı bir davette ikram edilen madlen kekini yedikten sonra o anın hatırasında çocukluk yıllarını anımsar. Bu olay neticesinde Proust kayıp zamanın farkına varmış ve eserini yazmaya girişmiştir. Romanın temelinde geçmiş zaman kavramı yer alsa da Proust, aynı zamanda geri dönüşlerle bu zamanın arayışına girişmiştir. Yaşamı, yaşanılanı tekrar elde edip sonsuzluğu yakalamaya çalışmış, bir rüya ile başlayan roman sanki bir rüyadan uyanma ile bitmiştir. Aslında bu döngüsel durum ilk cümle ile kendini bizlere açıkça gösterir. '' Uzun zaman geceleri erkenden yattım.'' İşte o davette yediği madlen onu bu uykusundan uyandırıp gerçekliğe götürmüş ve kayıp zamanı yakalamaya çalışmıştır. Çünkü madlen ona çocukluğunu, uyuyamadığı geceleri, annesinin gelip iyi geceler öpücüğü vereceği saatleri hatırlatır. Romanın temelinde yer alan zaman kavramı aslında eserin neden yazıldığını bizlere alenen gösterir.  

    Aslına bakacak olursak bende iç dünyamda belli bir nesneye tıpkı Proust gibi bir değer atfettiğimi fark ettim. Hepimizin ''Madeleine de Proust'' olarak adlandıracağı bir nesnesi var. Denk gelindiğinde bizi yıllar öncesine götüren, geçen zamanı bir şerit misali gözler önünden geçiren ince bir çizgisi. Bu bazen bir madlen bazen bir koku bazen de bir heykel olabiliyor. Hepimiz biliriz ki bazen bir koku bile bize çocukluğumuzun tatlı rüyalarını, sokaktaki çocuk seslerini hatırlatabilir. Geçmiş zamanı bir elekten geçirmek ve kalan tortu ile yaşamaya çalışmak bir ömrü anlamaya değer bir davranıştır. Bu sebeple Proust, ne kadar zaman geçmiş olursa olsun birini sevdiğimiz zaman onun hatırasının hep yaşadığını fark etmeme neden oldu. Geçmiş zamanın hatırası ve geleceğin umudu içinde kendime şu soruyu sordum. Geçen zaman bu anlamda kayıp zaman mıdır? Yakalayabildiğimiz noktada hayır. Zaman ve hatıra kavramlarıyla ele aldığımızda, kişinin tüm yaşamı boyunca bu geri dönüşlerdeki anılarının toplamının hafızasında yer ettiğini ve bunu bir yaşam olarak gördüğünü anlayabiliriz. Hiçbirimiz gerçek anlamıyla şu anın içindeyken mutluluğumuzun farkında değilizdir. Nesnelere, yaşanılanlara değer katan ancak geçmiş zamanın hatırasıdır. Bu sebepledir ki, bizler sevdiklerimize kalbimizden bir parça misali kopan hediyeler veririz ve bunların hep hatırda kalacak şekilde saklanması ve muhafaza edilmesini bekleriz. Bunlar birer madlendir. Zaman akıp geçtikten sonra bile gördüğümüzde hayat bizi ayırmış olabilir, ama birbirimizi tanıdığımız zamanın hatırası hep yaşayacak dedirtir. İşte madlenin hatırası, yürek burkan öyküsü budur.

    O zaman ilk başta sorduğumuz soruyu cevaplayabiliriz. İnsan tüm yaşamı boyunca hep bir şeyler bekler. Bazen gelecek güzel günleri, bazen bir madleni. Geçen zamanda bunları unuttuğunun farkında bile değildir. Ancak kişinin ıstırap ve acısı son kerteye ulaştığında neyi beklediğinin farkına varır. Öyle ki Proust sonunda bu kerteye ulaşıp gözüne uykunun girmediğini, geceleri uyuyamadığını anladığında kalemi eline alıp acısını sonlandırmış ve bir müsekkin niteliğinde o cümleyi hatırımıza koymuştur.

    ‘’Uzun zaman geceleri erkenden yattım.’’

     

     

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.