Başarısız insanlar arasında bir sıralama yapılsaydı hayatımdaki tek birinciliğimi alırdım. Ayağımda kendimi olduğumdan daha güzel göründüğüme inandığım ayakkabım vardı. Aslında inandırıldığım. Daha da doğrusu inanmak istediğim. Bu zamana kadar hiçbir şeye o kadar inanmak istememiştim. Size de, sadece gözlerine baksanız 1 saat içinde göz doktoru olarak diploma alabileceğiniz kadar güzel bir kız bunu söyleseydi inanırdınız.
Evden çıkıp yollarda rastgele yürüyüşe çıktım. Abartmıyorum en az 100 tane araba sesi duyarak geçen yolculuğun ardından Kapanan köy kahvesinin önünde bir masaya oturdum. Socrates’e sormuşlar, bir adam vardı çok dertli. Bir sürü güzel yer gezdi ama dertlerinden kurtulamadı. Socrates de demiş ki, kurtulamaz tabii amına koyim çünkü her yere kendisiyle gitti. Yani arada küfür etseymiş en azından daha güzel olurmuş. Keşke o duygularımı ona açıklamaya kendimle gitmeseydim. Ne zaman bir şeyi kendimle yapsam o şeyi berbat ettim. Bu da hemen hemen her şeye denk geldi.
Gelen mesajlarda pek iyi cevaplar yoktu. Aslında bakarsanız gelen mesajlarda bir cevap da yoktu. Dedim hay amına koyim. Socrates beni andı. Yazdıklarının içinde biraz bile umut taneciği yok. Bana yeni bir şey aslında bu. Gidenlerin çok olduğu bir hayat için bu sefer en azından gelen de olmayacaktı. Gelmedi; kafamın içinde yankılanan dev bir korna sesiyle kalktım.
Biraz zaman geçti. Hoşlandığımı söylediğimde bana cevap bile verme gereksinimi duymayan kişiyi aramak istedim. Ona diyecektim ki, gelmemen sorun değil. Ben alışığım yalnız kalmaya. İnsanların ayakta gittiği otobüste yanındaki koltuk boş kalan adamım ben. Hayatında hiç davet almayan adamım. Kan bağı olmadığı kimse tarafından sevilmeyen... , gelmemen cidden sorun değil de bari beni Liverpool deplasmanında ki Hakan Arıkan durumuna sokmasaydın be.
Yorum Bırakın