Masada dokuza yakın kişi vardı. Tam dokuz değildi çünkü masadakilerin bazıları benim için tam bir kişilik ifade etmiyorlardı. Tam bir kişilik ifade etmeyenlerle beraber toplam dokuza yakın mini kalabalık olarak, tam bir kişilik ifade etmeyenlerin en ifade etmeyenini askere uğurluyorduk.
Müstakbel asker, bir elinin parmak uçlarını rakı bardağını tutmak için kullanırken diğer elini, kolunu da olaya dahil ederek kendisinin kız arkadaşı olduğuna dair yüksek şüphelerim olan diğer kişilik ifadesizin omuzlarına yük olarak atamıştı. Masada bir sürü kıllı parmak ucu rakı bardaklarını tam tepesinden tutmuştu. Rakı bardaklarının bu konuda ne düşündüğünü ise soran yoktu zira henüz kimse cansız bir nesne ile konuşacak kadar sarhoş olmamıştı.
Bir insanın neden askere gittiğini, giderken neden kutlama yaptığını, yaparken neden rakı içip göbek attığını, göbek atmanın bir insana nasıl zevk verdiğini, kıllı ellerin arasında can çekişen rakı bardaklarının bunu meslek olarak mı yoksa fetiş nedeniyle mi yaptığını düşünmeye çoktan başlamıştım. Ve hayır, tek bir yudum bile alkol, damarlarımdaki kanla karşılıklı takipleşmemişti.
-Askerlik nereye çıktı?
-Kıbrıs.
-Aslında Kıbrıs pek de yüksek bir yer değil. Yani çıkmak için… Yani Kıbrıs bir ada olduğu için oraya çıkılmaktan ziyade inilir. Neyse uzun dönem mi kısa dönem mi?
-Uzun dönem. 13 ay gidip gelicez işte…
-Sürekli gidip gelmek zor olmaz mı? Keşke orada kalsaydın.
-Anlamadım..?
Masada kimse kimseyi anlamıyordu zaten. Aslında ben hariç yaklaşık 8 kişinin anlaşmak gibi bir derdi de yoktu. Onlar gelmeden önce kafalarında yazdıkları senaryoyu oynuyorlardı. İçeceğiz, oynayacağız, bol bol fotoğraf çekeceğiz ve yan masalarla girdiğimiz ‘En çok biz eğleniyoruz’ yarışında birinci geleceğiz. Aslında herkesin derdi orada bulunduğuna dair geleceğe bir kanıt bırakmaktı. Bunu da fotoğraf çekme özelliği sayesinde, adı cep telefonu olan ancak ne telefon ne de ceple bir alakası kalmamış cihazlarla yapıyorlardı. Hani bu cihazların da tıpkı kıllı parmak uçlarına kafalarını sıkıştırmış bardaklar gibi alet oldukları senaryoya karşı en ufak bir itirazları yoktu. Büyük ihtimalle yüksek tahsil yapmış ve hiçbir zaman klarnetin ucuna doğru basenlerini belirli aralıklarla senkronize şekilde sallamayacak olan mühendisler tarafından yapılan telefonun kamera özelliği, terli alınların parlaklığını en iyi şekilde yansıtmaya çalışıyordu.
-Pardon garson bey bizi şöyle topluca çeker misiniz?
Vallahi yaklaşık 3,5 saattir hepinizin gereksiz yüksek sesli konuşmalarınızı, emir kipi ile marine edilmiş cümlelerinizi zaten çekiyor garson bey. Hatta her gece 10 saat sizin gibi 12 masayı daha aynı şekilde çekiyor. Mesela sürekli yanlarından tutup aşağıya doğru çekiştirdiği dar etekli elbisenin sahibi olan kızın oturdukları masanın köşesi ile yaşadığı problemi de en çok o çekti. Ortada ciddi bir geometri sorunu vardı ancak garsonumuz açık lise mezunuydu. Tabii bu delikanlı, karşısındaki kıza “Sen önce kendi vücudunu tanı da içine fazla pirinç konmuş bumbar dolması gibi görünmene neden olan şu elbiseyi giyme manyak…” deme lüksü yoktu. Neyse ki ikisi arasında Pisagor’la Öklid’in kötü bir skecini andıran masa köşesi geometrisi sırasında ben aklımdan bu sözleri geçirdim. Hafif güldüm. Ve hayır hala bir yudum dahi alkol, damarlarımdaki kanla karşılıklı takipleşmemişti.
-Yav sen niye içmiyorsun?
-Seninle konuşuyorum. Hem konuşup aynı zamanda da bir şeyler içmeye çalışırsam sanırım literatüre geçerim.
-Ha?!?
-Alkolle arayı açtım son zamanlarda.
-Alkol sevilmez mi yav? Rakı candır can…
-O zaman görünüşe göre senin pek canın kalmamış.
-Hı?!?
-Bardağın diyorum. Bitmiş, yani boş. Ama sen hala onun içinde rakı olduğuna inanıyor ve yaklaşık 5 dakikadır kafana dikiyorsun. İlk başta bunun bir dans figürü olduğunu sandım ama sanırım bardağın boş olduğundan haberin yok.
-Harbiden yav. Ha Ha Ha Ha. Benim kafa olmuş…
-Bence pek olmamış. Hatta sadece kafan değil sen komple hiç olmamışsın. Büyük ihtimalle annen ve baban senin doğumuna neden olan sevişmeyi yaşarken yanlarında elleri silahlı iki adam varmış ve bu birleşme o silahların namluların tam annen ve babana dönük olması ile alakalıymış… Demek içimden geçse de demedim. Ben de sonuna bir harf daha gelse köpek havlaması olacak o iğrenç kahkahamdan iki tane kullanarak karşılık verdim.
O gün o masada kalmayan tek şey, kişiliksiz insanların racon sevdalarıyla yanıp tutuşurken kendileri dışındaki her şeyi eşya olarak görmesi sonucu oluşan nefretim oldu.
Yorum Bırakın